Ömür dediğin ne ki?
Daha dün babannemin 2 odalı kutu gibi şirin evinde bulabildiğim tüm minder ve yastıklardan çek-yat destekli oyuncak evler yapıyordum. İçine kendimi zor sığdırıyor ellerimle yaptığım kalemde kimsenin beni bulamayacağına emin hayaller kuruyordum.
Babannemle beraber, küçücük oklavamla minicik hamurlar açıp kuzinede ziyafetler hazırlıyordum.
Sokakta bulduğum kırmızı biberi ruj yapıp dudaklarıma, far yapıp göz kapaklarıma sürüyordum... Sonra kilo kilo domatesle, dudaklarımın ve gözlerimin acısını dindirmeye çalışıyordu bizimkiler...
Daha dün...
İki begonya saksısı arasına çamaşır ipi kurup, oyuncak bebeğimin yıkadığım çamaşırlarını asıp, saksılar devrilince veya çiçeklerden biri kırılınca 'babanneeeeeee, ağaç söküldü' diye bas bas bağırıyordum.
Düşüyordum... dizlerim kanıyordu, acımdan gözümden yaş geldiği halde hala sokakta 'istop' oynuyordum.
Elimde salçalı ekmek, diğer elimde 2-3 sap taze soğan, dudağımın kenarı kırmızı, bi' gözüm oyunda... yerime başkası oyuna girer korkusuyla boğulacak hızda ekmeğimi yiyordum.
Yaz geceleri bahçede pırıl pırıl yıldızlarla bezeli gökyüzüne bakıp hayaller kuruyordum... Bugün asla hatırlayamadığım hayaller...
Büyüyordum... dün.
Bugün oldu, büyüdüm.
Gökyüzündeki o yıldızlar bir iki saçlarıma düşmeye başladılar artık.
Artık hatalarımdan dolayı özür dileyebiliyorum ve sevgimi sevdiğime göstermekten korkmuyorum.
Ertelemiyorum...
Kurmakta geç kaldığım hayallerim var ve bir ömre sığdıramayacağım... biliyorum.
Gün öğleyi devirdi.
Gerçekleştiremeden hayallerimi...
Yarın olmasın.
Korkuyorum.
Görsel: Deviantart.com
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.