1Q84


Yazar: Haruki Murakami
Çeviri: Hüseyin Can Erkin
Orijinal Dili: Japonca
Dijital Yayın Tarihi: Ocak 2013
Yayınevi: Doğan Kitap

Kişisel görüşlerimin okuma hevesinizi etkilemeyeceğinden eminseniz veya bunu göze alarak okuyacaksanız devam edin lütfen.
Ben uyarmış olayım da...

Haruki Murakami'yi sevmeye sevmeye!?! bütün kitaplarını okuyacağım bu gidişle. Çünkü kitaplarının neredeyse tamamı kitaplığımda ve Nook'umda mevcut.
Kitabın dijital hali 1090 sayfa, tekrar tekrar ve tekrar ettiği cümleleri çıkarırsak kitap 600 sayfa da olabilirmiş. Tekrarladığı cümleler ise; karakterlerin fiziksel özellikleri, kişilik özellikleri, cinsel organlarının tasvirleri ve cinsellik/erotizm içeren yaşanmışlıkları...
Süveter üzerinden belli olan memelerbirbirinden farklı büyüklükteki memelersaçların arasından görünen küçük ve biçimli kulaklar, apış arası tüyleri!?! az Proust, biraz "Kayıp Zamanın İzinde" veee... "marka"lar!
"Markası ne?"
"Markasını seçememişti..."
"Tercih ettiğiniz bir marka var mı?"
"Charles Jourdan marka..."
"Fujitsu marka..."
"Nike marka..."
"Adidas marka..."
"Armani ve Ferragamo..."
"Braun marka..."
"Heckler& Koch marka..."
"Junko Şimada marka..."
"Nikon marka..."
"Toyota-Crown-Royal Saloon..."

Ayh!
Ergenlik dönemini atlatamamış Murakami, bence...
Şahsi web sayfasında "Bu kitabı yazarken ne yedim? Yazmak için hangi "marka" laptop kullandım? Ne marka kıyafet giydim?" paylaşımları yapan yazarı, eserlerine doğrudan yansıttığı bu tutarlı kapitalist yaklaşımından dolayı tebrik etmek istiyorum :)
Uzun sözün kısası: enfes bi' konuya ensest dahil (değil! de mi? dabi, dabi...) her bi' boku ekleyip sonunu da adam gibi bağlayamadan kitabı bitirmiş.
Kitabın devamını yazma düşüncesinde olduğuna inanıyorum, umarım yazmaz.

Neticede akıcılığına akıcı (sebebi aşağıdaki cümlede) merak duygusunu canlı tutuyor amaaaa ayılıp bayılmam, on üzerinden on verip Murakami'yi baş tacı yapmam söz konusu değil.
Akıcılığının sebebi ise çevirinin çok başarılı olması. Japonca aslından çeviri yapan Hüseyin Can Erkin'in hakkını vermemek olmazdı. Bence, kitabı son sayfasına dek okunulur kılan en büyük etken çevirmenin bu başarısı.

Arka Kapak Yazısı:
"YÜREKTEN SEVDİĞİN BİR İNSAN VARSA, BİR KİŞİ OLSUN YETER, HAYATIN KURTULMUŞ DEMEKTİR..."

Altını Çizdiğim Cümleler:
"Buraya bağlanmış kalmışsınız, hiçbir yere gidemezsiniz. Ne ilerleyebilir, ne geri gidebilirsiniz. Ancak, ben öyle değilim. Yapmam gereken bir iş var. Yerine getirmem gereken bir görev. O yüzden, izninizle ben ilerleyeceğim."

"Evet, öykü anlatma isteği var. Hem de güçlü bir istek. Bunu kabul ediyorum. Bu ham haliyle seni içine çekecek, bana sonuna kadar okutturacak kadar güçlü bir istek. Bakış açısına göre müthiş gelebilir. Buna rağmen, roman yazarı olarak geleceği yok. Hem de zerre kadar bile. Seni hayal kırıklığına uğratmış olabilirim, ama düşündüklerimi eğmeden bükmeden aktarmaya çalıştım."

"Pek konuşkan bi adam değildi ve bir şeyler hakkında açıklama yapmayı da sevmezdi, ama gerektiğinde kendi mantığına dayanarak açıklamayı da iyi bilirdi. İçinden öyle gelirse gaddarlaştığı da olurdu. Karşısındakinin en zayıf noktasını anında bulur, bir çırpıda kısa cümlelerle insanı delip geçerdi. İnsanlar konusunda olsun, eserler konusunda olsun beğenileri keskindi ve yanına yaklaşamayanlar yaklaşabilenlerden kat kat fazlaydı. Doğal olarak ona sempati duymayanlar da duyanlardan çoktu. Fakat bu, aslında onun tercihiydi"

"Profesyonel roman yazarı olmayı gerçekten isteyip istemediğini kendisi de bilmiyordu. Kendisinde yazma yeteneği olup olmadığını da. Bildiği tek şey, bir şeyler yazmadan rahat edemediğiydi. Yazmak onun için nefes almak gibiydi."

"İstediğim, edebiyat camiasını komik duruma düşürmek. Loş deliklere yumak yumak üşüşüp, bir taraftan karşılıklı iltifatlar yağdırıp birbirlerinin yarasını yalarken diğer taraftan birbirlerinin paçasından çekip indirmeye çalışan, sonra da kalkıp edebiyatın misyonundan söz eden tiplere hadlerini bildirmek istiyorum. Sistemin boşluklarından yararlanıp, dalga geçeceğim işte. Sence de keyifli değil mi?"

"İnsanlara bir kez yalan söyleyecek olursak, sonsuza kadar yalanları sürdürmek zorunda kalabiliriz. Her şeyimizi de bu yalanlara uydurmamız gerekir."

"Deha ile önsezi arasındaki en büyük farkın ne olduğunu biliyor musun?"
"Bilmiyorum."
"Nasıl bir deha sahibi olursan ol, bir kap aşa muhtaç kalabilirsin, ama önsezilerin güçlüyse aş derdin olmaz."

"Çocukların dünyasında, meseleler o kadar basit gelişmiyor" dedi kadın iç geçirerek. "Diğerlerinden biraz farklı olunca, hemen dışlayıveriyorlar. Yetişkinlerin dünyasında da benzer şeyler olur, ama çocukların dünyasında bunu çok daha doğrudan yapıyorlar."

"Bu dünyada boşluğu doldurulamayacak tek bir kişi bile yoktur. Ne kadar bilgili, ne kadar yetenekli olursa olsun, mutlaka bir yerlerde yerine geçecek bir kişi vardır. Dünya boşluğu doldurulamayacak insanlarla dolu olsaydı, bu bize büyük sıkıntı yaratırdı."

"Disleksi hastaları prensipte okuyup yazabilirlerdi. Zihinlerinde bir sorun olmadığı kabul ediliyordu. Fakat okumaları zaman alıyordu. Kısa cümleleri okumakta zorlanmıyorlardı, ama bu tür cümleler bile üst üste gelip metin uzayınca bilgi değerlendirme yetenekleri başa çıkamaz hale geliyordu. Harfleri ve anlamları kafalarının içerisinde düzgün bir şekilde birleştiremiyorlardı."

"Bir şey gibi olmamak, asla kötü değildir. henüz bir çerçeveye sıkıştırılmadığın anlamına gelir ne de olsa."

"Onun düşüncesi, 'Şeylerin mutlaka iki yüzü vardır' şeklinde" dedi Tengo. "İyi yüzü ve pek fena olmayan diğer yüzü."

"Yok sistemmiş, yok sistem karşıtıymış, bunların benim için hiçbir önemi yoktu. Nihayetinde iki farklı örgütlenmenin kapışmasından başka bir şey değildi. İşte o yüzden, ister büyük olsun isterse küçük, örgüt denen şeye asla inanmam."

"Bu, yaşam tarzıyla ilgili. Sürekli kendini koruma kararlılığı sergilemek gerek. Saldırıya maruz kaldığında, karşındakinin merhametine sığınmayı kabul etmek, insanı bir yere götürmez. Güçsüzlük duygusunu gerektiğinden çok kabullenmek insanı bitirir."

"Bedeni insanın kutsal tapınağıydı..."

"Bu bekâretin kaybedilmesi gibi yüzeysel bir şey değildi. Sorun insanın ruhunun kutsallığıydı. Oraya çamurlu ayaklarla girmeye hiç kimsenin hakkı yoktu. Üstelik çaresizlik insanın içini yiyip bitirebilirdi."

"Her sanat, her arzu, dahası her eylem ve arayışın iyiye doğru bir yöneliş olduğu düşünülür. O yüzden de, olguların yöneldiği hedefe bakarak iyi olanı doğru şekilde belirlemek mümkündür."

"kalori hesaplamayı unutun. Bu sözü ağız alışkanlığı haline getirmişti. Doğru şeyleri seçerek, uygun miktarda yeme yetisi kazanırsınız, rakamlara ihtiyacınız kalmaz.

"Aomame sık sık, kendi kendine bir insanın özgürlüğünün nasıl bir şey olduğunu sorardı. İnsan bir kafesten kurtulsa bile, çıktığında kendini bulduğu yerin aslında daha büyük bir kafes olması olası mıydı acaba?"

"Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir. O seni sevmese bile."

"Roman yazarı olmak istemiyor musun? Öyleyse hayalinde canlandır. yazarın işi hiç görmediği şeyleri hayalinde canlandırabilmektir."

"Hamile kalıp çocuk yapmanın kadınlar için tek yaşama amacı olduğunu söylüyor değilim. Nasıl bir yaşam seçeceği, herkesin kendine kalmış bir şeydir. Fakat bir kadının, kadın olarak doğal hakkının, birileri tarafından daha kadın bile olmadan önce zorla elinden alınmasının affedilmez bir şey olduğunu söylemeye çalışıyorum."

"Zaman, mekân ve olasılık kavramları.
Zamanın çarpık olarak ilerleyebileceğini Tengo biliyordu. Zamanın kendisi, yeknesak bir yapıya sahipti, ama zaman bir kez tüketildiğinde çarpık bir hal alabiliyordu. Bir zaman dilimi feci halde ağır ve uzun, başka bir zaman dilimi ise hafif ve kısa olabiliyordu. Ayrıca, bazen öncesi ve sonrası birbirine geçiyor, durum daha da kötüleşirse zaman tamamen yok olup gidiyordu. O zaman diliminde olmaması gereken şeyler sonradan eklenebiliyordu. İnsanlar zamanı bu şekilde kafalarına göre ayarlamak yoluyla kendi varlık bilinçlerini de düzenleyebiliyorlardı herhalde. Başka bir deyişle, bu sayede akıllarını başlarında tutmayı güç bela başarıyorlardı."

"İyi de, dindarlıkla cinsel isteğin zayıf ya da güçlü olması farklı şeyler. Din adamları arasında çok sayıda seks manyağı olduğu, bilinen bir konu. Gerçekten de, fuhuş ve cinsel taciz suçlarından yakalananlar arasında dinle ve eğitimle ilgili çok kişi vardır."

"Dünya dediğin şey Aomame, birbiriyle çelişen anıların sonu gelmez savaşıdır."

"Tibet çarkıfeleği gibi. Çark döndükçe değerler ve duygular azalıp artar. Bir pırıl pırıl parlar, bir karanlığa gömülür. Fakat gerçek aşk, çarkın merkezinde kımıldamadan kalır."

"Sanırım insane, doğuştan gelen zihinsel sorunlara işaret ediyor. Profesyonel tedaviyi gerektiren bir durum. Bununla karşılaştırıldığında, lunatic ay tarafından, ay tarafından derken yani luna tarafından, insanın aklının bir anlığına alınmasına işaret ediyor. 19. yüzyıl İngiltere'sinde lunatic olduğu kabul edilen insanlar suç işlediklerinde, cezaları normalde olduğundan bir derece düşük veriliyordu. O insanın sorumluluğundan ziyade, ayın ışıklarının o insanın zihnini bulandırması neden olarak görülüyordu. İnanılmaz gelebilir, ama böyle bir yasa gerçekten vardı. Yani, ayın insanı delirtebileceği yasal olarak kabul ediliyordu."

"Çehov şöyle der" dedi Tamaru yavaşça ayağa kalkarak, "öykünün içinde bir tabanca varsa, bu tabancanın patlaması gerekir."

"Önemli bir şeyleri ortaya çıkartmak ya da önemli bir şeyleri keşfetmek hem zaman alır hem de para gerektirir. Elbette zaman ve para harcamakla illa ki muhteşem şeyler ortaya çıkar demiyorum. Fakat ikisinin de fazlasından zarar gelmez. Özellikle zaman, sınırlıdır. Saat şu anda tik tak diye zamanı dilimlemeye devam ediyor. Zaman hızla geçip gider, şanslar yitirilir. Fakat para olursa bununla zamanı satın almak mümkündür. Satın almak istedikten sonra özgürlük bile satın alınabilir. Zaman ve özgürlük. Bunlar, insanoğlu için parayla satın alınabilen en önemli şeylerdir."

"Dünyadaki çoğu insan kanıtlanabilir gerçeğin peşine falan düşmez. Gerçek denilen, çoğu durumda senin söylediğin gibi güçlü bir acıyı beraberinde getirir. Dahası çoğu insan acıyı beraberinde getiren gerçeği falan aramaz. İnsanların gereksinim duyduğu, kendi varlıklarının biraz daha derin bir anlamı olduğunu hissettirebilecek hoş, rahatlatıcı öykülerdir. İşte o yüzden din dediğin şey var olabiliyor."

"Doğru olanı yaptığından emin bir insan kadar aldatılması kolay biri olamaz, diye düşündü Uşikava bir kez daha."

"Yaşamınız sizin için mutlaka önemli bir anlam taşıyordur. Ayrıca asla vazgeçemeyeceğiniz bir şeydir. Bunu anlayabiliyorum. Fakat benim açımdan hiç önemli değil. Benim açımdan siz yeni bir tablonun önünde yürüyüp giden, rahatlıkla resimden kesilip atılabilecek insanlardan öteye geçmiyorsunuz. Benim sizden istediğim tek şey var. Ne olur işime engel olmayın. Bu şekilde birer figüran olarak kalmaya devam edin. "

Keyifli okumalar :)

Sahibinin sesi - Sittirella marka

Sıfır Noktasındaki Kadın / Woman at Point Zero


Yazar: Neval El Seddavi
Çeviri: Selma Demiröz
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: 1984 / Türkçe İlk Baskı: 1987 / Metis-4. Baskı: 2014
Yayınevi: Metis Yayınları

Kişisel görüşlerimin okuma hevesinizi etkilemeyeceğinden eminseniz veya bunu göze alarak okuyacaksanız devam edin lütfen.
Ben uyarmış olayım da...

Kadın olmak zor.
Hele hele, Mısır'da kadın olmak...
Bir solukta okunan, eskimeyen-eskimeyecek bir kitap.

Arka Kapak Yazısı:
"Dünyanın herhangi bir köşesinde herhangi bir kadın sıfır noktasında kıskıvrak bekliyor. Umutsuz, çaresiz, ölümle yaşam arasındaki sınırda.
Neval El Seddavi, ölüm hücresinde Mısırlı fahişe Firdevs'le konuşuyor, Firdevs'in anlattığı yaşam öyküsünü aktarıyor bize. Bu dünyada kadın olmanın, hele bir "fahişe" olmanın ne anlama gelebileceğini okuyoruz bu yaşam öyküsünde.
Sıfır noktası neresidir?"

Altını Çizdiğim Cümleler:
"Firdevs, umarsızca en karanlık sona doğru çekilmiş bir kadının öyküsüdür. Bütün zavallılığına ve umarsızlığına karşın bu kadın, benim gibi yaşamının son anlarına tanık olan herkese, yaşama, sevme ve kendilerini gerçek özgürlük haklarından mahrum bırakan bütün güçlere karşı direnip bu güçleri yenme isteği vermiştir."
Yazarın Önsözü'nden - Neval El Seddavi
Kahire, Eylül 1983

"Bir resme tükürdüğümü gören olsa, resimdekini şahsen tanıdığımı sanır. Hayır, tanımıyordum. Ben yalnızca kadının biriyim. Hiçbir kadın yoktur ki, resmi basılan her erkeği tanısın."

"Çalmanın günah olduğu besbelli değil miydi; ya adam öldürmek, bir kadının namusunu kirletmek, adaletsiz davranmak, bir insanoğlunu dövmek suç değil miydi?"

"Bazen insanın iki kez doğup doğamayacağını sorarım kendime."

"Geçmişimde, çocukluğumda kayda değer bir şey yoktu; ne aşk ne de başka bir şey. Bu yüzden benim söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi. Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hâlâ benim..."

"Bütün bu hükümdarların erkek olduğunu keşfettim. Ortak yanları hırslı ve çarpık bir kişilik, paraya, cinselliğe ve sınırsız güve karşı doymak bilmez bir iştahtı. Dünyaya kötülük tohumlarını eken, halklarını talan eden erkeklerdi bunlar; kalın sesli, ikna yeteneğine sahip, tatlı sözler seçip söyleyen, zehirli oklar atan erkeklerdi. Gerçek yüzleri, ancak ölümlerinden sonra ortaya çıkıyordu. Böylece tarihin aptal bir inatçılıkla kendini tekrar ettiğini keşfettim."

"Yurtseverlik" sözcüğünü her andıklarında, aslında Allah'tan korkmadıklarını, kafalarındaki yurtseverlik kavramının yoksulun, zenginin toprağını, onların kendi topraklarını savunmak için ölmesi gerektiği anlamına geldiğini hemen anlardım, çünkü yoksulun toprağı yoktu."

"Nasıl yaşayacağız? Yaşam çok zor."
"Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs.Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır."

"Ömrümün kaç yılı, bedenimle benliğim gerçekten istemediğim şeyleri yapacak kadar benim olmadan geçti? İlk günden beri beni avuçlarına almış olan insanlardan bedenimle benliğimi çekip kurtarıncaya dek kaç yıl geçti? Yiyeceğim yemeğe, oturacağım eve, ne nedenle olursa olsun hoşlanmadığım erkeği reddetmeye, yalnızca temiz ve bakımlı diye bile olsa birlikte olacağım erkeği seçmeye kendim karar veriyordum artık."

"Topunuzun birden suçlu olduğunu söylüyorum: babalar, amcalar, kocalar, pezevenkler, avukatlar, doktorlar, gazeteciler, her meslekten bütün erkekler."
"Vahşi ve tehlikeli bir kadınsın sen."
"Ben gerçeği söylüyorum. Gerçek vahşi ve tehlikelidir."

Sahibinin sesi - Sittirella marka
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...