Kaç kişi yaşayabilir bir bedende?



Sabah gözlerimi açtım, beynimde bi' uğultu.
Sanki bissürü kadın birbiriyle kavga ediyor. Hangisinin sesi daha fazla çıkarsa o dediğini kabul ettirebilecekmişçesine birbirini yiyorlar.
Durun dedim. Artık uyandım. Sırayla konuşun.
Hepsi bi' anda sustu.Biri gayet sakince konuşmaya başladı.
”Ben” dedi… ” artık bu bedende diğerleriyle beraber yaşamak istemiyorum.
32 yaşına geldim, artık bahçeli evimde güne huzurla gözlerimi açmak, kahvaltımı bahçedeki masamda, meyve ağaçlarının arasında kuş sesleriyle yapmak, bahçemden topladığım domatesin biberin tadını doyasıya çıkarmak, yıkadığım çamaşırları bahçeye bembeyaz asmak ve güneşte kurutmak, ayağımın toprağa değmesini istiyorum. Sakinlik, sükunet, huzur, güven, doğa ile içiçe bi' hayat sürmek istiyorum” diye tamamladı.

Düşündüm, aslında istedikleri gayet normaldi, hoştu. Tam ”çok güzel şeyler istiyorsun” diyecekken diğeri başladı konuşmaya.

”Ben de 32 yaşına geldim. Bugüne dek çalışmadan geçirdiğim her günü kendime kayıp bildim. Ben stresle besleniyorum. şehir olmalı, apartmanlar, gökdelenler… ışıl ışıl plazalar olmalı. Trafikte kaybettiğim dakikaları kendi arabamda, istediğim şarkıları gönlümce dinleyerek geçirdiğim için gülümseyebilmeliyim. Çalışmalıyım. Hedeflerim olmalı. Bi' işin yetişip yetişmeyeceği stresini iliklerime dek hissetmeliyim. Başarmış olmanın verdiği hazzı son zerresine dek tatmalıyım. Her gün yeni bi' şeyler öğrenmeliyim. Konforlu bi' dairede yaşamalıyım. Kapıcım getirmeli ekmeğimi sütümü. Bi' de bunlar için zaman kaybetmemeliyim. Sinemasından, barından, konserinden yararlanmalıyım. Kapımın karşısında başka bi' kapı olduğunu, orada başka bi' hayat yaşandığının farkında olmalıyım. Toprak, deniz, doğal hayat ancak tatilde benim olmalı ki, tatil dediğinin anlamı olsun. Dolu dolu bi' hayat istiyorum, sakinlik, rutin bana göre değil”
Söyledikleri ve istedikleri hiç yabancı gelmedi. Haklıydı kendince. Sürekli kendini yenilemeli, yenilerken de seni geliştirmeliydi hayat dediğin.
Tam bi' şeyler diyecekken bi' diğeri söze başladı.

”Bu yaşıma geldim, onlarca şehir gezdim. İş gereği, eğitim gereği. Bugüne dek öğrendiğim tek şey şuydu; aileden uzak geçirilen her gün kayıptır. Gün gelecek ne anne diye sarılabildiğim ne de baba diye sırtımı yaslayabildiğim olacak hayatımda. Zaman çok hızlı geçiyor. Can dediğim kardeşim bi' yerde.. ben binlerce kilometre ötede. Yeğenimin kokusuna hasret geçiyor ömrüm. Hayatmış, imkanlarmış, şartlarmış… hepsi bahane. Aile dediğin birarada olmalı, yakın olmalı. Teknoloji ilerledi diye kameralarla yapılan görüşmeler karşılıklı oturup gözünün içine baka baka birer bardak çay eşliğinde edilen sohbetlerin yerini tutamaz. İster müstakil evim olsun, ister bi' apartman dairesi olsun ama aileme yakın olsun. Birbirimize hasret tüketmeyelim bu ömrü. Zaten yarıladık sayılır. Ben gitmek istiyorum açıkçası , yeter bu kadar hasret çektiğim”.

Yutkundum… dokundu yüreğime söyledikleri. Ben de aileme duyduğum özlemden şikayet ediyordum gizliden gizliye. ”Hay ağzını öpeyim, ne güzel söyledin” demeye kalmadı diğeri başladı söze.

”Hepiniz boşa konuşuyorsunuz. Söylediklerinize bakıyorum gülüyorum sadece. Bugüne dek hepinize şans verildi. Ne yaptınız? Fırsatı kaçırdınız. Yıllarca boşa kürek çektiniz. Hiçbiriniz bi' baltaya sap olamadı. Ben fazla bi' şey istemiyorum sizler gibi. Bitse de gitsek diyorum sadece. Hayatı seyretmekten, yaşananları görmekten, insan denilen varlıkların yaptığı pislikleri hayretler içerisinde izlemekten yorgunum. Bugüne dek bu hayata kazık çakanını görmedim. Kim ne dilerse yaşasın gideceği yer benim şu anda gitmek istediğim yer olacak. Sonsuz huzurun olduğu yer. Ölüm. Ben daha fazla acı çekmek, yanılmak, yeniden bi' şeylere başlamak, mücadele etmek, ve benzeri hiçbi' şeyi yaşamak istemiyorum. Bu yaşıma dek gördüklerim bana yetti. Bu benim hayatım ise, bitirme hakkımı kullanmak istiyorum” dedi.

Duyduklarım karşısında düşüncelerim bi' an dondu kaldı. ”Haksızsın” diyemedim. Neler yaşadığını, neler gördüğünü biliyordum. Yorgundu… çok kaybı vardı. Hayatın en ağır darbelerine göğüs gererken izlemiştim onu. Anlıyordum yorgunluğunu. ”Sen de haklısın” demek istedim, diyemedim.

Sustum. Bazen susmak en iyi cevaptır, bilirim.
Bi' diğeri söz aldı;

”Aslına bakarsanız anlamıyorum üzerinize çöken bu bıkkınlığı, memnuniyetsizliği. Bu yaşıma dek çok şey öğrendim. Tecrübeler edindim. Kaybettiklerimi kazandıklarımla değiştirdim. Hayat bana hep umut verdi. En olmadık anımda hep bi' kapı açtı. Bi' seçenek verdi. Ben hayatın en güzel yıllarının yaşanmaya başlanacağı noktada olduğuma inanıyorum. Giden gitsin, ister bahçeye gidin ister metropole. Ben hayatın beni nereye sürükleyeceğini oturup izleyeceğim. Bu filmin sonunu görmek istiyorum. Ben yazmak istemiyorum. Senaryosunu bildiğim filmden ne zevk alabilirim ki? Son neresiyse, o sona dek görmek istiyorum. Bu kadar da garantici olmamak gerekiyor zannımca. Biraz maceraya açık olmak gerek. Risk almak gerek. Kaybetmeden, kazanmadan yaşanılan hayat boşa geçmiştir. Yaşaya yaşaya öğrenilecek çok şey var. Hep hayata bi' çentik atmaya çalışacağıma, oturup onun bende oluşturacağı izleri seyretmeyi seçmek istiyorum”
Baktım sırada konuşmayı bekleyen daha birkaç kadın var.
Beynimdeki uğultu tekrar başladı o anda. Hangisine hak versem, diğeri gücenecekti. Hepsine hak versem birini seçmem gerekecekti. Diğerlerini dinlemesem haksızlık olacaktı.

”Siz” dedim, ” devam edin aranızda konuşmaya. Döndüğümde diğer arkadaşları da dinleyeceğim. Bi' sabah kahvesi alıp geliyorum”

Görsel: Google Images
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...