Bir daha yapmam diyorum, yine de yapıyorum :)


Boş anıma denk geldi, söz verdim :)
zoitsa bacımdan gelen mim idi bu aslında ama okudukça öyle saçma sorular gördüm ki, laf olsun diye cevaplamak  istemedim.
Duma duma dum, ben bir mim uy-dur-dum! yapacağım şimdi :)

1-Gün içinde eğer yapabilirsem kendime şaşıracağım şey
* Bir oda dolusu eşyayı kolilere sığdırıp, o kolileri de bantlayıp taşımaya hazır hale getirebilirsem kendime şaşırmakla kalmayıp aynada öpücem, bir fincan bol köpüklü kahve yapıp ödüllendiricem :)

2-Gördüğüm zaman almazsam aklımın takılıp kalacağı şey
* Defter, kalem, silgi, tükenmez kalem, ajanda, kağıt yapıştırıcısı, kapağı güzel defter, dolmakalem, kurşunkalem, kalemtraş, zımba, delgeç, cetvel, defter :)
Kırtasiye malzemesi manyağıyım, gördüğümde deliriyorum :)
Onlarca defterim -abartmıyorum- yüzlerce kalemim var, yetmiyor.
Hayır, işe yarar bi'şey yapsam yüreğim gam yemeyecek :)

3-Uğurlu bellediğim bir şey
* Sağımdan kalkarım bir de ofisimde masamın soluna yerleştirdiğim, 10-15cm uzunluğunda, yaprakları tamamen akikten oluşan ''şans ağacım'' var, sanırım çok seviyorum o ağacımı :)

4-Bana en çok yakışan renk
* Gri, füme, haki

5-En sevdiğim aksesuarım
* Anneciğimin elleriyle dizdiği, kahverengi boncuk arasına mavi yuvarlak boncuk ve açık yeşil yaprak serpiştirdiği kolyem :) çok seviyorum! :)

6-Takıntı yaptığım eşyalarım
* Krem renk üzerine pembe, mavi, turuncu renklerden ebruli, 07 uçlu Rotring kalemim.
On-onbeş yılı geçti bunu alalı, nerden aldığımı bile hatırlamıyorum, bilmem kaç ülke, bilmem kaç şehir gezdim hala benimle :)
Çantamda olmazsa, kırk yılın başı evde veya ofiste unutsam suratım asılır farkettiğim anda. Bir de dudak balsamım olmazsa çantamda o gün keyifsiz olurum.

7-Takıntı haline getirdiğim davranışlarım
* Sevgilimi öpmeden, sarılmadan, gözlerinin içine bakmadan evden ayrılmam-ayrılmaz arkadaş!
Ya son görüşümse? :(

8-Bavulum hazır, zamanım ve param olsa gideceğim yer
* Babaevim elbette :)
Var mı kendimi anneciğimin ve babacığımın kollarına atmak gibisi? Yemişim dünyanın geri kalanını... peeeeh!
Gittik gördük de ne oldu? Madalya takmadılar boynumuza.

9-Gönlümde yeri apayrı olan şarkı
* ''Benzemez kimse sana'' şarkısının muhakkak söylendiği; rakı kokan, balık kokan, şarap kokan, meze kokan, aksırıp-tıksırıncaya dek yiyip-içip dost kahkahalarla şenlendirdiğimiz tüm geceler güzel bitmiştir ve bitecektir :)
Bu sebeple yeri apayrıdır bende.

10-Sol yanımda olan şey
* Kocaman, dopdolu bir kalp :)

11-Eklemek istediğim bir şey;
* Gününüz dününüzden mutlu olsun :)

Bitti :)

Görsel: Google Images

Durum güncellemesi


* Ameliyat oldum haha :) ağzımı burnumu kırdılar.
Ağzımda sekiz on dikiş, yanak normalin üj-bej katı şiş, çeneye doğru kocaman morluk, süperim nan :) Böyle bile güzelmişim, bu halimle bile ışıl ışıl yıldız gibiymişim... sevgilim öyle dedi, kayıtsız şartsız inanırım ;)
Hastayım, yat-dinlen-iyileş değil mi? Nerdeeeee. İlla sağa sola bakınıcam, okuyacam, yorum yapıcam. Ben akıllanmam :)

* Kış geri geldi, dışarısı yine bembeyaz :)
Evde sıcacık oturup atıştıran karı seyretmesi pek zevkli oluyor. Yine de baydı, bitse de bahar gelse ya. Kapıdan dışarı adım attığımda veya evi havalandırmak için pencereyi açtığımda suratıma yumruk gibi inen bu soğuktan nefret ediyorum!

* Geçen gece canım sıkıldı, birşeyler izleyeyim dedim.
Açtım kanald.com.tr - canlı yayını, şansıma ''Öyle bir geçer zaman ki'' denk geldi, yok izlemem bi' daha arkadaş. Sinir oldum, resmen sinir oldum. Bir ton küfür ettim.
Yaprak Dökümü'nü bitirinceye dek canım çıkmıştı, yeni dizi beni bozar.

* ''Vızır'' diye çamaşır deterjanı mı olur nan?
Almadım tabikisi de.

* Kaktüs bakmaya başladım, azimliyim bu defa öldürmeyecem :)
Oooo kaktüs, cici kaktüs, güzel kaktüs ;)

* Bu ülkede hiç bir balkonda su gideri yok.
Merak ediyorum millet nasıl temizliyor balkonları? Şöyle bir balkon yıkama keyfimiz vardı şimdi işin yoksa ''balkon sil''. Te allam yareppim! Akılsız millet deyince kızıyorlar bir de.

* Büyüyünce ev hanımı olmaya karar verdim, şu rahatıma bak! :)
Loto çık çık, bize çık çık :) Sübaneke yareppim, dinimiz amin! :)

* Acilen bir fotoğraf makinası almam gerekiyor. Öyle şeyler kaçırıyorum, sizi o kadar güzel şeyden mahrum ediyorum ki; bilseniz neleri gösteremediğimi hepiniz bir olup beddua edersiniz :)

* Çamaşır yıkadıktan sonra tüm evi buram buram kokutan o yumuşatıcı kokusunun bağımlısıyım.
Bir günde altı makina çamaşır mı yıkanır be? Yuh! Elektrik faturası acıtacak bu gidişle :)

* Ölünce unutulmaktan korkuyorum.
Olur da zamansız gidersem ne olur beni unutmayın. Ciddi diyorum, arada bi' yad edin beni e mi? :)

* Ölüm dedim de; Defne kızı kaybedince ister istemez kendime sorular sormaya başladım.
Ya ben de aniden ölüverirsem? Ya vedalaşmak-helalleşmek imkanım olmaz ise hiç kimseyle?
Şöyle bir şey yapmaya karar verdim; hayatıma bir şekilde dokunan herkese onların hakkındaki hislerimi anlatan birer gönderi hazırlayacağım ve zamanlamasını 3 yıl sonraya ayarlayacağım.
Bir gün ola ki benden ses seda kesilirse... bilin ki ''yoğum'' :) ve üç yılcık bekleyeceksiniz sizin hakkındaki tüm düşüncelerimi öğrenmek için. Gider ayak son gıcıklığımı yapıp sizi deşifre bile edebilirim :))))

* Şahane kahve falı bakıyormuşum da haberim yokmuş :)
Ama zamanıma, istekli olduğum ana denk gelecek. Adamın içini okuyorum resmen. Gönülsüz olduğumdaysa ı-ıh! Ne biçim iştir anlayamadım.

* Kıçı yere yakın olanlardan ciddi anlamda korkuyorum arkadaş.
Kısa boylular alınmasın, boyuna-vücuduna oranla kıçı yere yakın olanlar üzerine alınabilirler.
Az yere bakan, yürek yakan... saman altından su yürüten cins değiller valla.

* Blog dünyasına dadanan tayyeap zararlısı için laflar biriktirdim, bir daha ki gönderimde zat-ı muhteVemlerine methiyeler düzeceğim!

*Özlemişim karalamayı ama şimdilik bu kadar.
Uyuyayım da iyileşeyim :)

Görsel: Google Images

ekşi sözlük - kutsal bilgi kaynağı


Bugün işlerimi zamanında toparlayamadım. Hazır geç kalmışken sessiz ofisin tadını çıkarayım dedim. Kendime bir kahve aldım açtım sözlüğü başladım okumaya.
Bir yandan da blog sayfamı açtım.
Durum şu: blog sayfamda aynı anda 33 kişi online!!! ve sol framedeki ilk başlığa tıkladığımda karşıma çıkan ilk adres blog sayfamın adresi :)
"N'oluyo nan!!!" dedim, şaka gibi...acaba öldüm de haberim mi yok?
Malum sözlükte ölen kişinin başlığı sol frame'i esir alıyor, okudukça olayı anladım :)
Buyurun burdan yakın, yüz elli beş numaralı entry:

entel olmaya çalışan türk kızı

155. internette blog ortamlarında da maruz kaldığımız kız tipidir. en belirgin özellikleri eski sevgililerinden internet ortamında intikam almaya çalışmalarıdır. en sevdikleri film "eternal sunshine of the spotless mind", en sevdikleri kitap "küçük prens"tir.

işim gereği bu aralar oturup blog okumak zorundayım. rastladığım bazı bloglar ise bu başlığa cuk oturmakta izninizle paylaşacağım.

ilk bloğumuz;

http://sittirella.blogspot.com/

filmlere kitaplara bakılırsa ne kadar klişe varsa sıralanmış. meraklara "ölünce aşk ta ölür mü?" yazılmış, güzel türkçemizde "ta" diye bir kullanım yok, "aşk da" olacak canım o.

müzik kısmında "müzik göz değil kulak işidir olm!" diye belirtilmiş, yıldız tilbe'den yann tiersen'e yumuşak bir geçiş yapılmış (bir kulak ikisini birden nasıl kabul eder bilinmez).

yazılarda yine gizemlilik, anlaşılmazlık hissi hakim. büyüyordu, sorgu memuru değildi, uzun sürdü, sancılı oldu, aylarını aldı, dizi kanadı... diş perisi yalan, noel baba da yok zaten!
ha bir de bunların ortak özellikleri hepsinin çok yorgun olması! hor kullanılmış, çabuk tüketilmişler. kendilerine "cici" bakmaya devam etsinler ne diyeyim... seçtiği nick de pek bir cesur yalnız; "sittirella" !

***** 

deyip saydırmaya devam etmiş kondüktör alımlarıyla çaylaklıktan çıkıp ''yazar'' sıfatına sahip olan ekşi sözlük yazarlarından ''krep'' :)

Haliyle üzerime alınmak zorundayım, adam eşek nalı kadar blog adresimi koymuş oraya :)
Tam bir ''ergen gerisi'' olup -yarıştıracağım- şimdi. Bi' de böyle deneyeyim belki aynı dili konuşunca anlar millet :)

Şimdi;
Haksız değil, adam haklı beyler :)
''aşk ta'' olur mu? ''aşk da'' olmalı.
KoltukDan kalkDım diyeceğim bundan sonra... ne bileyim, ''yaşlılık Da zor geliyordu ona hayat Da''
İyi günDe kötü günDe, hastalıkDa-sağlıkDa ya Da ne bileyim ona kurşun Da işlemez, şimşek De :)
Bu böyle gider.
Profil benim, zevk benim, ister Da derim ister Ta derim. İşin komik yanı; tasasının sana düşmesi krep.
Yazım kurallarına ''kutsal bilgi kaynağı''na entry girerken dikkat etmek zorunda kalıyorum. Orada da (bak Da dedim :) sevin) krep, sucuklu yumurta, patatesli-kıymalı börek gibi isimlerin ardına sığınıp sağa sola saldırmıyor, kimlik üzerinde yazan adımla paşalar gibi entari döşüyorum.

Yıldız Tilbe'de dinlerim Yann Tiersen' de...
Sanırım Y ve T harflerine takıntımdan ileri gelen bir durum :)
Benim kulaklar ''bunu dinlerim- bunu asla'' diye seçmece çalışmadıkları için; hoşuma giden herkesi dinliyorum. Sesin güzelse sen de söyle bir şarkı, seni de dinleyeyim.
N'apayım? İşyerimde sıkıldığımda kulaklıkları takıp dikkatimi dağıtmadan çalışmama devam etmemi sağlayan Yann Tiersen müzikleri :)
Merak ettiysen de söyleyeyim; Amelie'yi seyretmedim, o hatunun  tipini de zerre kadar sevmem.

''Entel'' olmaya çalışmak saçma bir tabir, keşke olabilsem ama ''entelektüel'' olmayı çok isterdim.
Türkçe dersi verirken millete, önce altına yazdığın başlıktaki saçmalığı fark edebilseydin keşke.

''Ancak bir gerizekalı'' Küçük Prens beğenisi üzerinden birini karalamaya kalkar. Kitabın kapağını açmış olanın bu iki kelimeyi duyduğunda gözleri parlar.

Yazdıklarımda ne gizem var, ne anlaşılmazlık. Anlayamadıysan bu senin problemin. Bari milletle paylaşıp kendini rezil etmeseydin :)

Harika bir çocukluk geçirdim, sorunsuz ve sivilcesiz bi' ergenlikle ilerledim.
Üniversite hayatını dibine dek doya doya yaşadım.
Sağlıklı ve uzun soluklu ilişkilere sahip olup dostlar edindim.
Deli gibi sevdiğim bi' erkekle üç yıldır evliyim.
Arasıra yorgunum ama bu işimin ve iş yükümün bana getirdiği tatlı yorgunluklardan olsa gerek.
Global bi' teknoloji firmasının Türkiye ülke satınalma/tedarik yöneticisiyim, bunun yanı sıra, EMEA diye adlandırdığımız rejyonun da kategori yöneticiliğini yapmaktayım.
Eh, müsadenle... bu kadar iş tanımı yazarken bile yorulduğuma göre çalışırken de yorulayım.

1.80 boyundayım, 68 kilodayım, uzun kızıl -kahve saçlıyım, özene bezene yaratılmışlar kısmına dahil olanlardanım ve de taaaam otuz üç (köfte dudaklarımı kıvırarak söyledim bak bunu) yaşındayım.
Daha n'olsun? :)

Ege'liyim, otuzbeşbuçuk'um, anne-baba sağ bu konuda da açık çıkmadı.

''Kaybeden, hor kullanılmış, çabuk tüketilmiş'' gibi tanımları bana yakın mesafede kullandığın için kırıldım, aşkolsun!

Keşke kalkıp sözlüğe yazacağına okuduğunu iddia ettiğin sayfama ''Ya Sittirella, sen kimsin nesin? Bunu doğru bunu yanlış yapmışsın'' diye iki satır mesaj bıraksaydın da ben de sana paşalar gibi cevap verseydim.

Bir de; filmlere-kitaplara bakılırsa ne kadar klişe varsa sıralanmış demişsin, bak buna üzüldüm.

Bu ülkede tek bi' Türkçe kitap bulamazken...
Satın aldığım e-kitapları tabletten okumanın tadı sıfırken...
O kitapları  A4 büyüklüğünde sayfalara yazdırıp, sırf kağıda dokunarak okuyor olmanın bile benim için ne büyük bir lüks olduğunu bile bilmiyorken...
Sinemaya gidip her filmi izleyememenin sıkıntısını çektiğimi bilmezken...
Kendi dilimi doyasıya konuşamamanın rahatsızlığını yaşadığımdan habersizken; sen hala işin entelindesin dantelindesin.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın ne kadar kötü olduğunu uçmayıp-kaldığın sürece daha iyi anlarsın.
Bari bi' ''şeyi'' eleştirmeyi kafaya koyduysan, oku, incele, anla ki, neyi-kimi eleştirdiğin hakkında fikrin olsun.
Aç profilimi, yazdıklarımın tamamını oku-izle, sonra gel bi' daha konuşalım seninle.

Sevgilerimle,
Turnusol kağıdı: Sittirella

Hanimiş: kullanıcı adımı severim, hiç te ''cesur'' değil, çok şirin nan :) Neye göre-kime göre ''cesur'' bir ''nick'' anlayamadım, gel de anlat bi' zahmet.
Türkçe konuşarak anlat ama, nick-mick bozuyor hacım güzel Türkçemizi :)

Hanimişiki: Hiç te değil... Hiç De olacak değil mi?
Te allam yareppim! :) Gizemmiş, entelmiş... dantelmiş ve bunların hepsi benmiş.
ara: akıl fikir

Dipnotdediğindipteolur; ekşi'den gelen arkadaşlar, valla boşuna zahmet etmeyin bu gönderiyi sadece -sırf egosu tatmin olsun diye- krep'e yazdım. Sözlükte üç beş şukela almıştır belki ama kimse de çıkıp '' negzel demişsin nan'' dememiş, yazıktır.

Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka

A.R.O.G.



Yönetmen: Cem Yılmaz, Ali Taner Baltacı
Senaryo: Cem Yılmaz
Oyuncular: Cem Yılmaz, Ozan Güven, Nil Karaibrahimgil, Özge Özberk, Özkan Uğur, Hasan Kaçan, Zafer Alagöz
Tür: Komedi | Fantastik | Macera
Dili: Türkçe
Yapım yılı: 2008
Vizyon tarihi: 05 Aralık 2008
Süre: 128 dakika
UIP | Fida Film | Cem Yılmaz Fikir Sanat
IMDB puanı: 7.0
Benim notum: 6.5

G.O.R.A.'nın devam filmi olarak çekildiğini düşünenler varsa hemen vazgeçsinler.
Arif ile Ceku dünyada mutlu mesut yaşarlarken ve bebeklerini beklerlerken; Logar'ın ''af dilemek'' amacıyla Arif'i kafalayıp, onu zaman makinesi ile ''bi milyon yıl'' öncesine yollamasının hikayesidir.
Amacı ise Ceku'yu alıp G.O.R.A.'ya dönmek ve ''tahta'' oturmaktır.

Fırsatınız olduğunda seyredeceğiniz ama özellikle alıp-bulup seyretmek için de çabalamanızı gerektirmeyecek bir film olmuş diyebilirim.
Güldüm mü?
G.O.R.A.'da olduğu gibi kahkahalar atmasam da güldüren, gülümseten renkli diyaloglara sahip.
Zaten Arif başlıbaşına ekol :)

Ceku: Arif, acaba doğumu G.O.R.A.'da mı yapsam?
Arif: G.O.R.A.'da mı?
Ceku: Hı-hı.
Arif: Yani çocuğu G.O.R.A.'da dünyaya getirelim, ordan tekrar dünyaya mı getirelim?
Ceku: Bilmiyorum yani, sağlık açısından, teknolojik olarak... ne bileyim.
Arif: Aslında güzel bi' yandan; çifte pasaportu olur. Bi' de şimdi yani ''Kütük neresi?'' ''Kaladyon (Caladion) Galaksisi'' bi' başka, yani böyle olunca bi' başka tabi.

(Logar'ın elindeki boncuktan kuş ve Tiu'nun elindeki ev maketine bakarak)
Arif: Boncuk güzel ama ev dandik olmuş, söyleyeyim.

(Logar Arif'e)
Logar: Sevdiğimi elimden aldın, hapis yattım. Şimdi senin yerine geçip, prenses karınla G.O.R.A.'ya gidip tahta oturacam.
Arif: Tahta mı?
Logar: Tahta tabi! zoruna mı gitti? Ateş, toprak, su, tahta!
Tiu: hava olmasın?
Logar+Tiu: Hahahahaha :)

(Arif, dinazorla burun burunayken)
Arif: Senin tillahını bilgisayarla yapıyorlar lan!
Piksel piksel ederim seni! Benim adım Arif!

(Kaya oğlu Taso'ya sanatçı olmasını engellemek amacıyla)
Kaya: Yalan! Yalan söylüyorsun!
Anlamazlar! Üzerler seni, berduş olursun! Acından ölürsün!
Sanatçı olma, savaşçı ol!
Ezilme, ez!

(Arif kuleye tırmanırken zorlandığında)
Arif: Bi' tana sessiz attım ama herhalde kokusu oraya gitmez.

(Arif, Taso kendine yaptığı duvar resimlerini ve tahtadan gülen surat-ağlayan surat maskelerini gösterdiğinde)
Arif: Yalnız bunların altına imzanı at oğlum, ansiklopedilerde bunlar hep anonim diye geçiyor, kerizlik etme. Şuraya da bir ''Arif'' attırayım (Mağara resminin altına imzasını atar Arif diye)
Taso: Abi n'apıyosun ya?
Arif:Adını yazacan oğlum! Ne?
(Maskları görür)
Bunlar güzel, maskları kaçtan veriyon?
Taso: Verme falan yok abi, kendime yapıyorum. Yalnız gizlidir, babam duymasın.
Arif: Sanat baban için mi oğlum? Sanat toplum için. Ne gizli olacak?
Taso: Anlamazlar ki.
(Gülen-aplayan surata yakın figürdeki maskları göstererek)
Arif: Bak, bunu az gülücüklü yap, bunu ağlayan yap.
Taso: Bu gülüyo bak.
Arif: Baskıcı toplumda bu kadar gülüyo işte.

(A.R.O.G. halkını çevresinde toplamış vaaz verirken)
Arif: Arkadaşlar,
Ama içimizdeki o cevheri çıkarırsak;
bir haftada ortaçağ,
onbeş günde yeniçağ,
yemin ediyorum bir aya kalmaz Fransız devrimine kadar götürürüz biz bu işi!

Arif mağara duvarına resim yerine yazı yazar;
DUANLA YAŞAMADIM Kİ, BEDDUANLA ÖLEYİM.
ARİF

Arif: Futbolun resmini çizebilir misin Abidin? Çizerim.

Keyifli seyirler :)

Görsel: Google Images
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...