Balkon geceleri ; MacGyver

Bazen doyasıya saçmalamak rahatlatıyor bedeni ve zihni.
Olmadık şeylere gülmek, gözlerden yaş gelinceye dek gülmek, birikmiş tüm stresi o kahkahalarla atmak gerekiyor. Bunu çok sık yapardık kardeşimle. Herkes bize meraklı ve şaşkın gözlerle bakarken yeri göğü inletmek istercesine sesli kahkahalar atmayı becerebiliyorduk. İnsan görünümünden çıktığımızı, ağzımızın burnumuzun gülmekten yamulduğunu bilirim.
Kardeşimle balkon sefası yaptığımız gecelerden biriydi mesela…
Anne babamı uyutmuş balkona serilmiştik. Gecenin bir yarısı kurt gibi acıkacağımızı bildiğim için babannemin ”yat-geber ekmeği” dediği türden minik bir kahvaltı tepsisi hazırlamıştım.
Domates-peynir-zeytin-salça-ekmek-karpuz :)
Yazın ortası, gece yarısı ve biz yanıyoruz. Yaprak kıpırdamıyor ve kardeşim bana bakıyor ben kardeşime. Oyun oynayalım dedik ve her zaman yaptığımız gibi bir süre sonra cıvıtıp gülme krizlerine girdik.
Çocukluk kahramanımız MacGyver her zaman kurtarıcımız olmuştur. Birbirinden alakasız 3-5 şeyle her seferinde bir patlayıcı yapıp onu patlatmayı başaran MacGyver abimiz idolümüzdü.
Başladık bir yandan yat-geber ekmeğimizi yerken bir yandan da birbiriyle yakından uzaktan alakası olmayan 3 şey bulup nasıl patlama yapacağımızı anlatmaya başladık birbirimize. O dakikadan sonra ipler kopmuştu zaten bizde.



Kahkahalar atmaya başladık. Bir paket makarna-bir rulo tuvalet kağıdı ve bir şişe kolonya ile nasıl patlayıcı yaptığımızı bile planladıktan sonra kendimizi kaybettik :)
Kaba tabirle anırır gibi gülmeye başladık :)
Gözlerimizden yaşlar akıyor, karnımız ağrıyordu. Gülmekten hıçkırık tutar mı insanı? tutarmış…
Sesimize annem uyandı. Ses demek pek bir kibar oldu :) Gürültümüze uyandı. Bir kaç komşu uyanıp balkondan camdan kafalarını uzattı :) Saklandık, uslu çocuklar olduk hemen tabi.
Sonra plakalara taktık. Aşağıdan geçen arabaların plakalarından kelime türetmece. :)
Kim oynamamıştır bu oyunu bilmem. Biz çok oynardık.
Sonra kardeşimle birbirimize itiraflarda bulunmaya başladık. İtiraf demekten daha çok, birbirimizi nasıl ustalıkla ispiyonladığımızın açıklamaları demek daha yerli yerinde olur :) Affettik sonra birbirimizi. Bir daha asla birbirimizin açıklarını ortaya çıkarmayacağımıza söz verdik. Bu sözümüz hala geçerlidir. Gizli bir anlaşma gibi :) İkimizde birbirimizin arkasını kollarız. Ağzımızdan çıkan sözler birdir. Çapraz sorguya alınsak -Amerikan filmlerindeki gibi- açığımızı bulamazlar :)))
Ne günlerdi be… özlenmez mi?
İlk fırsatta bir araya gelinip balkon sefalarımız tekrarlanmaz mı?
Saçma sapan şeyler üretip katıla katıla gülünmez mi?
İçimizdeki çocukları öldürdüğümüz an bitermiş ya hayat.
Biz çok yaşayacağız demek ki :)

Görsel: Google Images

Yol manzaraları

Maviyi oldum olası severdim.
Masmavi bir deniz, mavi bir gökyüzü, mavi nazar boncukları, mavi gözler...
Burada aslında yeşili de çok sevdiğimi farkettim. Özellikle de şehirlerarası yolculuklarda yolların yeşilin binbir tonunu barındıran ormanların içinden geçmesi, buz mavisi göllere teğet bakımlı yollar, yol kenarında gördüğüm geyik sürüleri... yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştiriyor :)



Alışık olduğum bir durum değil ki yavru bir geyiğin kocaman gözlerle yüzüme bakması, kaçmaması :)
İnsan sırf değişiklik olsun diye, huzur bulsun diye, gözü gönlü açılsın diye yolculuk yapar mı? derseniz ; evet, yapar :) Sittirella kesinlikle bunu yapıyor. Yaslanıyorum arkama, alıyorum elime fotoğraf makinesini, müziğin sesini biraz yükseltiyorum ve yolun tadını çıkarıyorum :)



Herkesin, herşeyin yenilenmeye, tazelenmeye, nefes almasına ihtiyaç duyduğuna inanıyorum.



Eminim, yeşillikle göz banyosu yapmaya ihtiyaç duyuyor gözlerim.
Annem hep derdi ; ''Yeşile baktıkça bakasım geliyor, gözlerim rahatlıyor, huzur buluyor. Ne dert kalıyor ne tasa yemyeşil bir ortamda bulunduğumda. Ölürüm ben, yaşayamam o beton binalarda gözüm yeşil görmezse.''
Ne kadar haklıymış. Sanırım yaşlandıkça yeşile sevgim artıyor.
Artık neyi sevip sevmediğimin, neye ihtiyaç duyup duymadığımın daha da farkındayım.



Yok yok, git gide "anasının kızı" oluyorum :)
Annemin sevdiklerini sevip, sevmediklerine ben de burun kıvırır oldum :)
Neyse...içimden geldi, paylaşmak istedim. Bu yeşil güzelliği kendime saklamak biraz haksızlık gibi geldi :)

... yolculuklarım devam edecek...

Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella Marka

Tutamayacağın sözler verme kendine...


Tutamayacağın sözler verme kendine.
Seni senden daha iyi tanıyan biri yok. ''Var'' diyorsan; kork.
Yapabileceklerini sen biliyorsun, gerçekleştirebileceklerini...
Kalbinden, aklından geçenleri.
Gücünü, sabrını, azmini, güçlendirmen gereken zayıf yönlerini.
Al eline kağıdı-kalemi. Yaz birer birer bu kısacık hayattan neler beklediğini.
Neleri yaşamak, nerelere gitmek, neleri başarmak istediğini.
Söz ver kendine sonra hayallerini gerçekleştireceğine dair, tutabileceğin sözler olsun bunlar.
Ve gerçekleştir hayallerini.


Rosół / Tavuklu makarna çorbası

Başlarken…

Burada tarifini verdiğim çorbaların tamamı deneme-yanılma yöntemiyle öğrenilmiştir. Klasik tariflere alternatif olarak burada yer almaktadır.
Sonra gelip bana ‘kardeşim, bu çorba böyle değil böyle yapılır’ diye ahkam kesmeyin, adı üstünde ”alternatif”. Sonra alimallah bu deli kız çorba kasesini alır, kafanızdan aşağı geçirir filan… dikkat etmek lazım blog sahibinin sinir-stres durumuna :)
Yoksa aç herhangi bir yemek tarifleri sitesini pişir paşa paşa bilmem ne usulü bilmem ne çorbasını.
Denemesi bedava.

Rosół, Polonyalıların geleneksel çorbasıdır.
Zamanla nasıl pişirileceğini iyice öğrendim :)


MALZEMELER:
(2 kişilik)
1/2 tavuk
(budu, boynu farketmez, sırf göğüsle yapılan pek lezzet vermiyor)
1/2 paket makarna
(burgulu olursa şahane oluyor)
2 adet orta boy veya 1 adet büyük boy havuç
(rendeleyeceğiz bu havuçları veya ince uzun keseceğiz)
1/2 maydanoz kökü
(beyaz oluyor, havuç gibi)
yine maydanoz
(bir demetin çeyreği kadar)
1/2 küçük kereviz kökü
(bildiğimiz kereviz, ince doğrayacağız bunu da)
tane karabiber
(4-5 adet)
tane yenibahar
(2-3 adet)
2 adet defne yaprağı
tuz
limon
(isteğe bağlı)

HAZIRLANIŞI:
Tavuk parçalarını iyice yıkayıp bir tencereye koyuyoruz.
Üstünü 5-6 parmak geçecek kadar su ekliyoruz.


Havucu, kök kerevizi ve de maydanoz kökünü ince uzun doğruyoruz, tane yenibaharları, karabiberleri, defne yapraklarını ve tuzu ekleyip tavuk parçaları dağılacak hale gelinceye dek kaynamaya bırakıyoruz.



Aynı zamanda başka bir tencerede yarım paket makarnayı haşlıyoruz.
Makarnamızın suyunu süzüyoruz.
Tavuk parçaları havuç ve diğer malzemelerle iyice piştikten sonra ince doğranmış yeşil maydanozu ekleyip 5 dakika daha kaynatıyoruz.
2 çatal yardımıyla etleri piştiği tencere içine ayıklıyoruz.
Derince bir çorba kasesinin içine dilediğimizce makarna koyup üstüne kepçeyle suyu-eti karışık tavuk parçalarını ekliyoruz.
Üstüne bir kaç damla limon ekliyoruz.
Bu yemeği pişirirken yağ kullanmıyoruz, tavuğun kendi yağı yeterli  :)

Afiyet olsun :)

Görsel: Sahibinin Sesi - Sittirella Marka

Kendimi temize çektim.

Hepsi 'ben'im.
Geçmişim... geleceğim.
Çok hatam oldu ve de tükettiklerim.
Hayattan tiksindim.
Anladım ki, bir gülümsemeyle başlayacak asıl hikaye.
Gözlerime umut ektim, kendimi temize çektim.



Görsel: Google Images
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...