Keep Calm And Hayırlısı Be Gülüm


İnsanlar, hayatlarının akışını değiştiren bi' şeyler deneyimlediklerini söylerler.
''Bi' kitap okudum, hayatım değişti'' derler...
Veya, ''Bi' film izledim, günlerce kendime gelemedim''.

Bazıları kaybederek öğrendiklerini söyler.
''Aşkımı kaybettim, hayat anlamsız artık bana'' derler…''Babamı kaybettiğim gün aslında hayatın ne kadar basit, ne kadar yalan olduğunu anladım'' derler.
''Ölenle ölünmez!'' desem ''Sen insan mısın?'' derler belki...demem. Bi' hafta-on gün sonra ''Bak şekerim, şurada da rakı şişesinde balık olduk'' dediklerinde içimden ''Bak, gördün mü? Ölenle ölünmüyor işte'' derim.

Hayatını değiştiren kitabı okuyanların, o sürekli şikayet ettikleri boktan hayatlarına aynen devam ettiklerini görürüm...
''Hayatlarının aşkı''nı kaybedenlerin, bi' kaç hafta geçmeden, hayatlarının aşkıyla olan tüm fotoğraflarını, gönderilerini -üşenmeyip- tek tek boy gösterdikleri tüm sosyal sitelerden sildiklerini fark ederim...
Sonra da başka bi' ''hayatlarının aşkı''nı buluş hikayelerini dinlerim…

Samimiyetsizliklerini, iki yüzlülüklerini belgeleyişlerini seyrederim.

Gün geçmiyor ki kötü bi’ haber almayalım. Özellikle son bi' yıldır  peşpeşe alınan canlar, boş yere kaybedilen canlar, bozuk para gibi harcanılan hayatlar...
Hanelere ateş düşüyor, o ateşin bi' kısmı da gelip bizim yüreğimize düşüyor.
Hepimiz çok üzülüyoruz. Üzüntümüzü, elimizden bırakamadığımız akıllı telefonlarımızdan, başından kalkamadığımız bilgisayarlarımızdan paylaşıyoruz.
En hüzünlü fotoğrafları fon yapıyoruz acımıza...
En çok kim isyan edecek, en çok kim üzüntüsünü dile getirecek yarışı yapıyoruz.
Sonra, samimi olanlar, yüreğinde insanlık taşıyanlar, saygı duyuyor evlerine ateş düşenlerin acısına...hayat devam ediyor ama devam eden hayatın gülümseten yanlarını belgelememeyi, paylaşmamayı tercih ediyorlar.
İnsanların gözüne sokmamayı...
En azından acılar henüz tazeyken, üzüntüler hala çok acıtırken…

Samimi olmayanlar ise bol içkili, bol sohbetli, bol kahkahalı yemek masalarına oturduklarında tutamıyor içindeki edepsizi; keyiflerinin, kadehlerinin fotoğrafını çekip, samimiyetsizliğinin, yüzeyselliğinin, insanlığını kaybedişinin belgesini paylaşıyorlar.
Üstelik, daha bi’ kaç saat öncesinde nasıl da üzgün olup içlerinin kan ağladıklarını paylaşmışlarken…

Bunları gördüğüme göre, demek ki hepsi bi' şekilde hayatımda bu samimiyetsizlerin.
Hepsini, öyle ya da böyle, samimi olmasam bile tanıdık/arkadaş/iletişimde bulunulan insan olarak konumlandırmışım hayatımda.

Sordum kendime; kızım ne gereği var?
Ver, ver, hep ver...
Hep zamanımdan, sevgimden, en çok da sabrımdan veriyorum ben bu insanlara.

Üç gün önceydi...doğum günümdü.

İlk olarak Aslı kutladı...hediyeleri bana ulaştığında sevincimden delirecek gibi olduğumdan, bi' gün öncesinden kutlamaya başlamış oldum doğum günümü.
Sevgilim kutladı, gözleri ışıl ışıl...
Ardından kardeşim aradı, kızkardeşim gibi sevdiğim eşi ayrı aradı...
Annem-babam aradılar sonra...
Can dostum D'ciğim ve de üniversite yıllarımdan beri birbirimizden asla vazgeçmediğimiz bi' diğer can dostum olan 'Ö' aradı.
Buraya geldiğimden beri en yakın arkadaşım olan Paulina'm aradı, sonra son dört yıldır çok samimi olduğumuz bi' diğer arkadaşım 'E' aradı.
Çocukluk arkadaşım 'B' aradı sonra...İstanbul'a ilk adım attığım yıllardan beri hep hayatımda olan arkadaşım 'E' aradı.
Canan'cığım kutladı...en yakın iş arkadaşlarımdan biri olan Alex kutladı...kapanışı Sedef'im ile yaptım.
Bu arkadaşlarımın hiçbiri doğum günümü facebook'tan öğrenip laf olsun diye kutlamadı.
Hepsinin bir şekilde kafasında yer etmişti doğum günüm.
Beni çok sevdiği halde, doğum günümü bugüne dek bi' kez bile hatırlamayan, kutlama özürlü 4-5 canciğer arkadaşım daha var üstelik...ve hatta bu gönderiyi okuduklarında ''Ahhhh!'' diyecekler de var, biliyorum.
Burada olay doğum günümü kutlamak-kutlamamak olayı değil çünkü. Doğum günü dediğin ne ki?
Yıllardır, burası dahil olmak üzere hiçbir yerde ''Bugün benim doğum günüm! İyi ki doğdum be!'' dememişim.
Bugüne dek yapmadığım bi' şey yaptım, Instagram'da tek bi' kare paylaştım.
Aşağıdaki kareyi, turnusol kağıdı gibi...


Birbirimizi takip ettiğimiz 5-6 kişiden daha kutlama geldi…ki bu insanlar beni gerçek hayatta tanımıyorlar bile.
Gerçek hayatta "şekerim-cicim" diyenler ise ne yazdığıma bile bakmaya gerek görmeden bi' ''like'' verip-hatta vermeyip gittiler.
Tek kelime yazmadan...
Fotoğrafı beğenmişlerdi/beğenmemişlerdi...ne yazdığımın önemi var mı ki okusunlar?
Ve gün bitti.

Sonra oturup düşündüm.
Yıllardır özel günlerini tek bir kez unutmadığım insanları…
İki elim kanda olsa aradığım, cıvıl cıvıl seslerini duyduğumda mutlu olduğum insanları...
Lafa gelince ''canım-bebeğim'' diyen ama bugüne kez onlarca kez aradığım, sorduğum, elimden geldiğince iyi-kötü günlerinde yanında olduklarımı...tek bi' günümde yanımda olmayanları...
Bıkmadan, usanmadan, bu insanların -bir kez olsun- beni aramasını az beklemediğim geldi aklıma.
Tek bi' kez...''Nasılsın? İçimden geldi bi’ sesini duyayım dedim.'' demelerini beklediğim...
Karşılıksız aşk gibiydi benim yaşadığım; seversin, değer verirsin, düşünürsün...ararsın.
İlgi gösterirsin.
Sonra bi' gün aniden vazgeçersin.
Ben de bunu yaptım.
Vazgeçtim.

Bi' arkadaşımın deyişiyle ''Sosyal medya-Yaz temizliği'' yaptım.
Hayatımda gereksiz yer tutan tüm isimleri kaldırıp attım.
Aklımda, kalbimde, lüzumsuz isimlerle doldurulmuş genişçe bi’ alanı temizledim.
Onlar için de iyi oldu aslında; bi' kişilik fazladan samimiyetsizlik gösterisi yapabilecek yer açıldı hayatlarında.
Rahatladım, çok rahatladım.

Belki de bu gönderimi okuyorlardır...
''Belki'' değil, ''kesinlikle'' okuyorlardır.
Sözüm size; yolunuz açık olsun.
Hoşçakalın...

Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...