Yaşadığım şehirden memleketime yarı fiyatına bilet ile direkt uçuş bulunca soluğu memleketimde aldım.
Hiç kimseye haber vermedim, parmakları bir elin sayısını geçmeyen ''blog'' arkadaşlarım dışında.
Memlekete vardığımda bavulumu sürükleye sürükleye evin yolunu tuttum. Yolda hiçbir tanıdığa yakalanmamam şanstı. Sonra konuştuğumuzda, yürüdüğüm yoldan sadece on dakika önce geçtiklerini öğrenecektim anne-babamın. Hani on dakika erken insem yolda kalp krizi geçirtecekmişim bizimkilere sevinçten.
Evin kapısını çaldığımda annemin ''Kim o?'' demesi içimin yağlarını eritti. Tekrar çaldım, tekrar ''Kim o?'' Üçüncü seferde nihayet kapıya kadar gelip açtığında yüzünde oluşan ifadeyi asla unutmayacağım.
Sabah Skype görüşmesi yapmıştık annemle...
Beni hava alanına götürecek taksiyi beklerken arayıp ''İşe gidiyorum annecim, akşama misafirlerim gelecek, bir kaç çeşit yemek ve ikram hazırlayacağım, bana senin lezzetli kısırının tarifini verir misin?'' demiştim ve de gayet güzel bildiğim kısırın tarifini bir kez daha almıştım annemden :)
''Akşama bende kısır var, sende ne var?'' dediğimdeyse akşam yemeğinde işkembe çorbası ve fırın kabak yiyeceğimi öğrenmiştim :)
Aşağıdaki güllerle bezeli bahçe kapısından girip, evin kapısını çalarken aklımda ''İlk sözüm ne olsun?'' vardı, annem kapıyı açar açmaz ''Yemeği bensiz yediyseniz sizi affetmem, çünkü çok açım!'' deyince kendime şaşırdım :)
Annem gözlerini kapatıp, tepine tepine çığlık atarken arada gözlerini açıp yüzüme bakıyor, sonra gözlerini yine sımsıkı yumup çığlığa devam ediyordu.
Sımsıkı sarıldım, öptüm...
Bir daha sarıldım, yine öptüm. Annemin kokusunu doya doya çektim içime :)
Babam annemin çığlıklarına geldi, beni görünce yüzünün renginin değiştiğini gözlerimle gördüm.
Sakinliğini korudu, yüzünde kocaman-ışıl ışıl ve şaşkın bir gülümseme, sarılma sırasının annemden kendine gelmesini sabırla bekledi.
Sarıldım, öptüm, babamın da kokusunu çektim içime...
O akşam işkembe çorbası ve fırın kabağı indirdim mideye anlayacağınız :)
Gece annemle babam nöbetleşe öptüler beni.
Yattıktan sonra, sanki hala orada olduğuma inanamıyorlar gibi yataklarından kalkıp kalkıp geldiler, beni öpüp gittiler :)
Bol öpücüklü, koklamalı geçen gecemizden sonra, ertesi sabah bahçede kahvaltımızı hazırlarken daha masa kurmayı tamamlamadan başladım fotoğraf çekmeye :)
Yeşil zeytin-siyah zeytin-peynir-domates-çay!
Geri kalan hiçbir şey beni ilgilendirmiyordu.
Zeytin diyorum, zeytin!
Kendi zeytin ağaçlarımızın ürünü, ev yapımı, mis gibi zeytin...
Ve beyaz peynir! Ve Tulum peyniri! Ve Ezine peyniri!
Kahvaltı ederken kendimden geçtim :)
Gündüz gözüyle bir zamanlar benim olan odama baktım.
Şimdi, biz anne yuvası-baba evimize gittikçe, kardeşimle dönüşümlü kullandığımız oda oldu :)
Hiç değişmemiş desem yeridir. Ne günlerim-gecelerim geçti şu odada...
Tavandaki yıldızlarımın dili olsa da onlara bakarak kurduğum hayalleri anlatsa :)
Bahçeye iki salıncak eklenmiş. Vişne ağacımızın hemen yanına.
Bizimkilerin torun sevgisi işte!
Halasının karabiberi ''Albena''mın, her yaz bir ay keyfine hizmet eden salıncaklar :)
Ben de tadını çıkardım elbette... bir de toto daha küçük olsaydı da rahatça oturup sallanabilseydim şahane olacaktı.
Vişne salkım-saçak kendini gösteriyordu.
Geldim-gittim, attım ağzıma üç beş vişne :)
Annem evde dört patili hayvan istemez.
Neymiş efenim? Yılda bir -mümkün olursa iki- kez torun sevmeye gidiyorlarmış yaklaşık bir aylığına.
Bir ay da yaz-kış tatil gezmeleri tutuyormuş.
Kedi-köpek alsa kim bakacakmış yılda en az iki ay onlara?
Kendi deyişiyle; ''Elimi-ayağımı bağlar evin içinde canlı hayvan, bırakıp gidemem, ben böyle iyiyim''.
Ama çözümü bulmuş; kumru besliyor! Yuvaları bile var bahçede.
Gelip-gidip yem yiyorlar kendilerine özel konan kaptan. Yem bitmişse de öterek bir güzel haber veriyorlar :)
Bahçe dediysem, küçücük bir şey değil.
Sanırım en son on iki ağaç var demişti babam.
Asmalar hariç, onlar ''saylanmaz''mış :)
Hepsi meyve...nazar değmesin :)
Hepsinden bol bol indirdim mideye elbette!
Bir ortancaları çok severim, bir de akşam sefası çiçeklerini.
Babaannem de, annem de bilirlerdi çok sevdiğimi. Simsiyah tohumları olurdu, bir bir toplardım :)
Annem yine dikmiş akşam sefası bahçe kapısı girişine. Gittim-geldim seyrettim.
Erik deyince; yemyeşil, kütür kütür, çok yendiğinde diş uyuşturanı makbuldür benim için.
Üç dört tane erik ağacımız var bahçede. Hepsinin tadı-büyüklüğü-kokusu ayrı.
Bu erik beni benden aldı, öyle lezzetli ki, herhalde en çok yediğim meyve bu ağacın erikleri oldu.
Sonra nohut; yeşil-taze nohut! :)
Komşumuzun yakışıklı oğlu getirdi demet demet ''hoş geldin ablacım'' hediyesi :)
Hele bir ilk okulu bitirsin, sonra bir sürü daha okul ve de üniversite; kendi ellerimle evlendireceğim minnak yakışıklımı :)
Nohuta da doydum anlayacağınız.
Bahçede böğürtlen olur mu?
Olur.
Hele hele annemin torunu çok seviyorsa bal gibi de olur!
İki avuç böğürtlendi benim payıma düşen. Mis gibiydi.
Bir avucu burada, anneciğimin ellerinden :)
Bu da benim en sevdiğim dut.
Kocaman, sulu sulu ve inanılmaz lezzetli!
Ev ekmeği...
Taş fırında, odun -aslında odun da değil, bildiğin çırpı- ateşinde pişen ekmekler.
Çıkar çıkmaz soğumasını beklemeye başladım.
Baktım hava sıcak-soğuyacak gibi değil, yanında bonusu olarak pişen pidelere daldım! :)
Bunlar da komşu kızının ''hoş geldin ablacım'' hediyeleri.
Mis kokulu güller :)
Çok güzeller değil mi?
Her gittiğim yerde bir kedim oluyor desem yeridir.
Bu minnak'ı da annesi bırakıp gitmiş, daha bir aylık yok :/ Minnacık bir şey.
Aile dostumuzun bahçesine bırakıp gitmesi şansı olmuş minnakın.
Koskoca, ağaçlı-çiçekli bahçede gününü gün ediyor, mama yemeyi öğreniyor.
İlk başta köşe bucak kaçıyordu, final sahnesinde kucağımda mırıl mırıl mırıldıyordu :)
Çok tatlıydı, çok!
Her ne kadar anne-babamın gönlünü almak, onlarla hasret gidermeye gitmiş olsam da, ve hatta orada olduğum sürece ne blog-ne twitter tek bir gönderi yapmamış olsam da; gözüm sürekli haberlerdeydi.
Olayları kaçırmamak, kopmamak adına sık sık anne-baba sohbetlerine ara verip okudum.
Bir zamanlar en büyük keyfimdi çarşaf çarşaf gazeteleri kahvaltıdan öğle yemeğine dek satır satır okumak.
Haberler o kadar yürek acısı, insanın kalbinde haksızlığa karşı isyan ateşleri yakıcıydı ki; bu sefer ''Gazete keyfi yaptım'' diyemeyeceğim.
...devam edecek...
Görsel: Sahibinin sesi, Sittirella marka