Kürk Mantolu Madonna



Yazar: Sabahattin Ali
Orijinal Dili: Türkçe
Basım Yılı: 1943 - 1998
Yayın evi: Remzi Kitabevi (Birinci Baskı 1943), Yapı Kredi Yayınları (Birinci Baskı 1998)

Arka Kapak Yazısı:
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum.''

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

Altını Çizdiğim Cümleler:
''Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Aradan aylar geçtiği halde bir türlü bu tesirden kurtulamadım. Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif efendinin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek bir alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: 'Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?''

''Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.''

'' Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.''

''İnsanlar birbirlerini ne kadar iyi anlıyorlardı... Bir de ben bu halimle kalkıp başka bir insanın kafasının içini tahlil etmek, onun düz veya karışık ruhunu görmek istiyordum. Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?''

''Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan bir çok şeyler istedikleri için... Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil... Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hulasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki... Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek... Biz isteyemeyiz... Kendiliğimizden bir şey vermeyiz... Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum, anlıyor musunuz?''

''Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.''

''Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya bile lüzum görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.''


Çok beğenerek okuduğum bir kitap oldu. İki günde bitirdim. Hikaye beni sürükledi.
Okuduğum baskının dilinin eski olması sanırım çok hoşuma gitti, bu sayede yeni kelimeler öğrendim :)

Keyifli okumalar.

6 yorum:

  1. Ben de Kartal Kitap Fuarı'ndan aldım ve okumak için sabırsızlanıyorum.
    ''Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.'' alıntına hayran oldum.
    Paylaşımın için çok teşekkür ederim.
    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben gerçekten beğenerek okudum :)
      Dilerim sen de aynı keyfi alırsın.
      Rica ederim, bundan sonra okuduklarımı daha sık paylaşmaya çalışacağım.
      Sevgilerimle.

      Sil
  2. Bende yeni bitirdim ta buralara siparis verdim :) dili benim de cok hosuma gitti cok surukleyiciydi ozellikle kelimelerin sayfa sonunda aciklanmasina bayildim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de :) Sanırım seviyorum eski kelimeleri cümle içinde kullanmayı :)

      Sil
  3. bi anda insanı içine çeken bir kitap ...
    en acı tarafıda anlatılanların gunumuzde hala guncel sancılar olarak varklıklarını sürdürmeleri ... sanki onca yılın üstüne artı bişey ekleyememişiz !!!
    kitabın bende bıraktıgı duygu hüzün...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben pek hüzünlenmedim...
      Raif Efendi'nin gördüğü muamele dışında.
      Yorumunu okuduğumda ilk olarak yanlış kitaba bırakıldığını düşünmüştüm ama elbete, haklı olabilirsin.
      Özellikle günümüzde bile olan-süren sancılar konusunda.

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...