Dünya Ağrısı


Yazar: Ayfer Tunç
Orijinal Dili: Türkçe
Basım Yılı: 2014
Yayınevi: Can Sanat Yayınları

İçimi çize çize, bazı çizikleri ise derin açıp kanatarak okutturan bi' kitap oldu.
Belki de, benzer bi' coğrafyada, şehirde, kasabada yıllar geçirip, dünya ağrısı çeken ama o zamanlar derdinin ne olduğunu anlayamadığım çok insan tanıdığım içindir.
Artık biliyorum.

Arka Kapak Yazısı:
"Hayat, kayaç katmanları gibi parçalarına ayrılan değersiz bir kütledir."

Türkçe edebiyatın sözünü sakınmayan kalemi Ayfer Tunç, yazarlık hayatının 25. yılında sarsıcı bir romanla karşımızda.

Hayatı "yolcu" olarak yaşamak isterken baba mirası otelin işletmecisi, ailesinin "reisi" olmak zorunda kalan Mürşit, her geçen gün tamahkârlaşan bir şehirde, gerçek dostluğu İstanbul'da bıraktığı hayaletlerden kaçarak Mürşit'in oteline sığınan Madenci'de buluyor. İki arkadaşın dünya algısı, okuyucuya Türkiye tarihindeki utanç sayfalarının bir özetini sunuyor.

Arka planı toplumsal facialar, kitlesel cinnet hikayeleriyle örülen Dünya Ağrısı'nda, geçmişle hesaplaşma cesaretini gösteren insanları yaşadıkları toplumdan ayıran sınır imleniyor.

Dünya Ağrısı kelimelerle sıkılmış bir yumruk.

''Böyle bir şehirde sır saklamanın imkansız olduğunun farkında değil. Öğrenecek elbet, bir gün şehir dediği şeyin birbirini gözleyen sayısız gözden ibaret olduğunu o da anlayacak. Ama buna çoktan alışmış olacak ya da daha fenası başkalarını gözleyen sayısız gözden biri haline gelecek. Babamın oğlu o olmalıydı diye düşünüyor, ben, oğlum gibi bir oğul olsaydım babam mutlu ölürdü; oğlum babamın istediği gibi bir oğul olduğu için ben mutsuz öleceğim.''

Altını Çizdiğim Cümleler:
''Hafızası insanın düşmanıdır,'' dedi aynı gece. ''Unuttum, kurtuldum sanırsın ama öyle bir şey yok. Yaşanmıştan kurtulmak yok. Toprağa girene dek takip eder seni olmuş olan.''
''Yapman gereken şeyler de var ama, dedi Madenci, ''Toprağa girmeden önce muhakkak yapman gereken şeyler. Yapmazsan ruhun huzur bulmaz, intihar bile paklayamaz seni..öyle şeyler.''

''Bir süredir neşe yutucu biri olduğunu düşünüyor, yüzünde etrafındaki neşeyi çekip yutan bir kara delik var sanki. Ne olduğunu bilemiyor ama bir şey var.''

''Gidecekler. Kız evlatlar gider, özgür değildirler, asla olmazlar ama yine de giderler, bir kafesten başka bir kafese. Erkek evlatlar kalır, evlerin özgür demişbaşlarıdır onlar.''

''Yemeği paylaşırlarsa içinde boğuldukları kederi de paylaşacaklarını sanıyor ama kederi paylaşmak acıyı azaltmıyor, arttırıyor.''

''Oğlu böyle bir şehirde sır saklamanın imkansız olduğunun farkında değil. Öğrenecek elbet, bir gün şehir dediği şeyin birbirini gözleyen sayısız gözden ibaret olduğunu o da anlayacak. Ama buna çoktan alışmış olacak ya da daha fenası başkalarını gözleyen sayısız gözden biri haline gelecek.''

''Camiye gitsen,'' dedi Pehlivan ''dua, namaz iyi gelir.''
''Gittim,'' dedi Mürşit. ''Bir faydası olmadı.''
Pehlivan ''İlaç gibi,'' diye mırıldandı. ''İlaç bile inanırsan yarar diyorlar.''
Mürşit keşke inanabilseydim diye düşündü, inanmak dayanak olabilir, sonsuz hayata inanmak bu kıza ama acılı dünyaya tahammül etmenin en mümkün yolu.''

''Hayatına şekil veren mecburiyetler geçti aklından. Bunlara bir de bitmek bilmeyen suçluluk hislerini ekledi, sonuç şu anda olduğu şey: hiçlik.''

''Buralılar en çok durgun huzurlarının bozulmasından korkarlar. Soyut olasılıklar hakkında konuşmazlar. Olmuşu konuşurlar ancak, değiştirmenin imkansız olduğu, yaşanmış bitmiş şeyleri, onları da tahrif ederek, çalkantılı bir dedikodu, şehrin üstünden esip geçmiş bir rüzgar olarak.''

''Anlatabilmek için anlatılacakların olgunlaşmasını beklemek lazım. Bir acıyı zamansızca anlatmak dokusunu bozar, beklemek lazım.''

''Bir günahı yıllarca hafızanın  dehlizlerinde taşımak, cehennemi dünyada yaşamak demek.''

''Bunlar horoz dövüştürmeyi de severler, köpek dövüştürmeyi, insan dövüştürüp seyretmeyi çok severler.''

''Niye intihar etti kızı?''
''Yaşamak ağır geldi herhalde, ne bileyim. Sevda dediler ama değil. Olsa bilirdik.''
''Değilse niye sevda dediler ki?''
''Bir tek sevda yüzünden intihar edenleri affediyorlar da ondan. Sen hiç borç yüzünden intihar edenin arkasından türkü yakıldığını duydun mu?''

''İnsanın yaşlandıkça kısalmasının nedeni bu, kemiklerin kısalmasıyla ilgisi yok, yerçekimi denen şey dünyanın yorgunluğu aslında, bizi yere çeken şey dinmeyen bu yorgunluk.''

''Mümkün olsa kalan ömrünü şu anda isteyene verir. Almam diyen bir Allah'ın kulu da çıkmaz. Herkes pek seviyor hayat denen bu sıkıntıyı, kimsenin ölesi yok.''

''Rakamlar duyguları uyandırmaz,''dedi Madenci. ''Yüz elli dedin diye kimse dehşete kapılmaz, yediyi duyunca kimsenin gözlerine yaş dolmaz. Ama beş sınıf dolusu ölü çocuk cümlesi korkunçtur.''

''Topluca işlediğimiz günahlar bedeli ödenmedikçe ikramiyesi gelecek haftaya devreden piyangoya benziyor,'' dedi. ''Bir gün hepimize büyük ikramiye çıkacak, o zaman topluca günahlarımızın altında kalacağız.''

''Hem aşk en iyi ihtimalle hastalıktır, çoğu zaman iyileşirsin, iyileşmezsen de ölürsün.''

''Hayat dediğin dünya üzerinde bir arayış. İnsan ne aradığını da bilmiyor işin kötüsü.. bulsan da bir bulmasan da. Belki pes etmek en iyisidir.''

''Dünya bende ağrı yapıyor, anladın mı? Anlamadın. Anlamazsın, çünkü kadınsın, dünyadan şikayet etmek bir lüks ve bu lüks kadınlara tanınmamış.''

''Zaman bir değirmen taşı Mürşit,'' dedi, ağzını elinin tersiyle silerek. ''Taşın işi dönmek sanırsın, halbuki öğütmektir.''

''Zaten hep birileri gelir, birileri gider buraya. O arada dünya döner, gündüzler geceye bağlanır, ay bulutların arasına girer çıkar, ben kök saldığım yerde kalırım. Bazıları benim gibi ağaç doğar.''

Keyifli okumalar :)

Görsel: Sahibinin sesi-Sittirella Marka

4 yorum:

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...