Yazar: Cengiz Aytmatov
Çeviri: Ülkü Tamer
Orijinal Dili: Rusça
Basım Yılı: 1994
Yayınevi: Adam Yayınları
''Dünyanın en güzel aşk hikayesi'' demişler, Cemile için...
Öyledir.
Cengiz Aytmatov ne yazmışsa ''dünyanın en''i olmuştur yazdığı.
Çok erken kaybettik Aytmatov'u, daha yazacağı çok şey vardı...
Arka Kapak Yazısı:
''Türkiyede yaygın bir üne sahip olan Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov'un bu kitapta bir araya getirilen iki uzun hikâyesi onun şiirsel anlatımının en parlak iki örneğidir. Ülkü Tamerin başarılı çevirisiyle sunduğumuz bu yapıtlar bize yakın bir dünyanın ilginç görünümlerini ve insanlarını ele alıyor.''
Altını Çizdiğim Cümleler:
CEMİLE
''Komşular gelip yakınırlardı: Ne biçim gelininiz var? şunun şurasında geleli kaç gün oldu? Her şeye burnunu sokuyor!Ne saygı biliyor, ne utanma!
Anam, iyi ki öyle! diye cevap verirdi. Benim gelinim her şeyi adamın yüzüne söyler. Arkasından konuşmaz. Bir de kendi kızlarınıza bakın; görünüşte hepsi erdemli. Ama çürük yumurtaya benzer erdem: dışı güzeldir, pırıl pırıldır...bir de içini kokla bakalım.''
''Kadının mutluluğu çocuk doğurmak, kalabalık bir evde yaşamaktır.''
''Daniyar, uyumadan önce biraz savaşı anlatsana bize, dedim. Önce hiçbir şey demedi. Bu söz ağırına mı gitmişti ne? Uzun süre gözlerini ateşten ayırmadı; sonunda başını kaldırıp yüzlerimize baktı.
Savaşı mı anlatayım? diye sordu. Bizimle değil de kendi yüreğiyle konuşuyordu sanki, kendi düşüncelerini cevaplandırıyordu.
Yok, savaş hakkında bir şey bilmeyin, daha iyi!
Döndü, bir kucak dolusu kuru yaprak alp ateşe attı, bizim yüzümüze bile bakmadan alevlere üflemeye başladı.
Başka bir şey söylemedi Daniyar; ama o birkaç kelime bile, savaşın hafife alınacak bir konu olmadığını anlatmaya yetmişti.''
''Gece inanılmaz güzellikteydi. O Ağustos gecelerini kim bilmez yıldızlar uzaktadır, ama elinizi uzatsanız parmaklarınıza değecek sanırsınız! Bir yıldız vardı: kenarları donmuş gibiydi, saçtığı ışıklar incecik buzullara benzerdi, karanlık gökten dünyaya şaşkınlıkla bakardı sanki.''
''Soğuk Kurkuru'nun suları azalmıştı; dönemeçlerdeki taşların üstleri portakal rengi yosunlarla, yeşil yosunlarla örtülmüştü. Söğütlerin incecik fidanları, ilk donlarda kıpkırmızı kesiliyordu; ama gencecik kavaklar, sarı yapraklarını hala bırakmıyorlardı.''
ÖĞRETMEN DUYŞEN
''Eserlerimi korkunç bir kıskançlıkla koruduğum için değil, beşiğinde yatan bir bebeğin büyüyünce nasıl bir insan olacağını kestirmek zor olduğu için. Bitmemiş bir resim hakkında yargıya varmak da o kadar zordur.''
''Bir süre sustuktan sonra, kendi kendine konuşur gibi ekledi. Evet, her canlının bir baharı, bir güzü vardır.''
''Kanatlanmış gibi uçuyordum; büyük bir iş yaptığımdan içim hafiflemişti sanki, yüreğim gümbür gümbür atıyordu. Güneş niye bu kadar mutlu olduğumu biliyor gibiydi. Evet, niye böyle koştuğumun farkındaydı; iyi bir iş yapmıştım.
Tepeler arkasından kaybolmak üzereydi güneş; bana kalırsa batmak istemiyordu sanki, beni gözetlemek istiyordu.''
''Her karanlık bulutta bir beyaz nokta bulunur derler.''
''Kumaydım. Hangi kokuşmuş, çürümüş çağda yaratmışlardı bu kumalığı?
Kim yaratmıştı? Kuma olmaktan, insanın ruhuyla, bedeniyle tutsak olmasından daha küçültücü şey var mı dünyada? Zavallı kadınlar, mezarlarınızdan kalkın! Kalkın, kötü dünyaları, pis dünyaları titretin! Ben çağırıyorum sizi, ben, sonuncunuz! Ben, başkaldıran kuma!''
''Bizim için değerli anılar taşıyan yerlerde ayak izlerimiz niye silinir?''
Keyifli okumalar :)
Görsel: Google Images
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...