Yazar: Zadie Smith
Çeviri: Mefkure Bayatlı
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: 2000 / Türkçe Baskı: 2001
Yayınevi: Everest Yayınları
Arka Kapak Yazısı:
''Elinizdeki romanın 80 sayfalık müsveddesini götürüp yayınevinden 250.000 pound avans alan Zadie Smith, kitap piyasaya çıktığı andan itibaren hem İngiltere'de hem dünyada çok büyük sükse yaptı ve hemen hemen bütün ödüllerde adını bir fırtına gibi estirdi. Öyle ki dünyaca ünlü Guardian gazetesinin bu yıl ilk defa verdiği ödülü kazandığında da, jüride bulunan ünlü romancı Julian Barnes, düşüncelerini şu sözlerle ifade etmişti: ''Bir romancı olarak içim kıskançlık ateşiyle kavruluyor.''
Peki ne anlatıyordu ki bu gencecik, yarı-Jamaikalı kız: Her türlü aşırılığın revaçta olduğu Londra'nın kenar semtlerinden birinde, farklı renklerin, farklı dinlerin ve farklı kuşakların, Jones'lar İkbal'ler ve Chalfen'ler gibi üç renkli ailenin, .oluk çocuk birbirinden matrak hikayeleri etrafında, göçmenlerin, geleneklerin, İngiliz orta sınıf ailesinin ve alt-kültürlerin ağzına kadar dolu bir cümbüş sürahisine daldırılıp daldırılıp çıkarılan parodisini...
İddia ediyoruz ki, milenyumun ilk parlak edebiyat yıldızı olan Zadie'nin İnci Gibi Dişler'ini ya her gün bir öğün yirmi sayfa eğlence ve keyif şöleni olarak yuvarlayıp bir aylık bir rüyaya yattığınızda, ya da işinizden üç gün izin alarak bir defada oturup gözleriniz kan çanağına dönene kadar yutarak bitirdiğinizde, kesinlikle tadı damağınızda kalacak ve ''keşke daha çok sayfa, daha çok olsaydı...'' diye söyleneceksiniz.
İnci Gibi Dişler, uçuk bir kızdan delice ironilere dolu çılgınca bir roman...''
Altını Çizdiğim Cümleler:
''Mo, güvercinlerle savaşmak için işin köküne inmek gerektiğine; pisliklerle değil, doğrudan güvercinlerle uğraşmak gerektiğine inanırdı. Asıl pislik bok değil (Mo sürekli bunu söylerdi), götü boklu güvercinlerdi.''
''Evliliklerinin kalıntılarını alıp yeni dairesine götürmek üzere dört gün içinde yaptığı dördüncü ziyaretti bu. Hoover elektrik süpürgesi ise en son akla gelen, en bozuk, en çirkin eşyalar arasındaydı, onu ancak evini yitirmenin acısının aşıladığı kahrolası bir inatla istemişti. Boşanma budur işte: Artık sevmediğin insanlardan istemediğin şeyleri geri almak.''
''Çünkü bir inançtan kurtulmak , tuz elde etmek için deniz suyunu kaynatmaya benzer: Bir şey elde edilirken bir diğeri yitirilir.''
''Pek kitap okumazdı ve gençlere ahmak kahramanlar yaratmak için yazılan o berbat kitaplarla da hiç karşılaşmamıştı. Bu yüzden Archie'nin kabadayılardan, tek gözlü korsanlardan veya korkusuz serserilerden bir kahramanı hiç olmamıştı.''
''Satyagraha. Sanskritçe, 'gerçek ve kararlılık' demek. Gandhi'nin sözü. Çünkü o 'pasif direniş' veya 'sivil itaatsizlik' demekten hoşlanmıyordu.''
''Bu yüzyılın başlarında Tayland Kraliçesi, çok sayıda uşakları, hizmetçileri, halayıkları, ayak yıkayıcıları ve çeşnicibaşılarıyla tekne gezintisi yaparken, aniden teknenin kıçı büyük bir dalgaya çarpınca, Kraliçe, Nippon-Kai'nin mavi sularına düşmüş, yardım istemesine rağmen teknedeki hiç kimse yardımına koşmayınca Kraliçe ölmüş. Yapılan açıklama dış dünyaya anlamsız gelse de Taylandlılar durumu hemen kavramıştı: Gelenek, o gün de günümüzde de hiçbir kadın veya erkeğin Kraliçe'ye dokunmasına izin vermez.
Din eğer toplumların uyuşturucusuysa, gelenek de kötülük saçan bir ağrı kesicidir, çünkü ender olarak kötü görünür. Din eğer bir bantla sıkılan kolda atan bir damar ve şırıngaysa, gelenek daha çok ev yapımında kullanılan bir karışımdır: Çaya katılan öğütülmüş afyon çekirdekleri; kokain katılmış şekerli kakao; büyük annenizin hazırlayabileceği türden bir şey.''
''Hayatınız her an ateş almaya hazırdır, aşınmıştır ve kelimenin gerçek anlamıyla dertsiz tasasızdır, çünkü bir anahtar veya toka gibi kolayca yitirilebilen bir şeydir. Hayatınız ayrıca atalettir: Tozda sekizler çizerek niçin bütün sabah, bütün gün, bütün yıl aynı okaliptus ağacının altında oturmayasınız? Bundan da öte, hayatınız bir felakettir, bir kaostur: Neden bir kapris uğruna hükümeti devirmeyesiniz, niye nefret ettiğiniz adamı kör etmeyesiniz, niye delirip kasabada ellerinizi sallayarak, saçlarınızı yolarak, anlaşılmaz sözler söyleyerek bir çılgın gibi dolaşmayasınız? Sizi hiçbir şey durduramaz -daha doğrusu, herhangi bir şey, sizi her an, her saat durdurabilir. Bu duygu, işte bu duygu hayatı farklı kılar.''
''İnsanları asla küçümsemeyin, kendilerinin olmayan acıyı izlerken, kötü bir haber verirken, televizyonda bombaların düşüşünü seyrederken, telefonun öbür ucundaki bastırılmış hıçkırıkları dinlerken, aldıkları keyfi de asla küçümsemeyin. Acı tek başına sadece Acı'dır. Fakat, Acı+Mesafe=eğlence, röntgencilik, insani ilgi, gerçekçi sinema, keyifli bir kahkaha, anlayışlı bir tebessüm, kalkık bir kaş veya gizlenmiş nefret olabilir.''
''Bu sessizlik kötüye işarettir. Büyükannem -mezarında rahat yatsın- hep şöyle derdi: Sessizlik, Tanrı'nın yeniden haykırmaya başlamadan önce durup nefes aldığı andır, derdi.''
''Herkesin bir derse ihtiyacı var, dedi. ''Ya her şey kutsaldır ya da hiçbir şey. O başkalarına ait şeyleri yakmaya başladıysa, o zaman kendi de kutsal bir şeyini yitirmeli. Kimse başına geleceklerden kaçamaz.''
''Ruhsal dostluklardan, özsaygıdan, yalnızca onları seven erkeğe ''görsel zevkler'' tattırmak isteyen kadınlardan söz etmeye başladı. ''Peçenin özgürleşmesi bu olmalı değil mi? Erkeklerin bakışlarından ve güzellik standartlarından uzak kalan kadın, kendi kişiliğine sahip çıkabilir ve cinsellik simgesi olarak görülmekten, alıp incelenebilen ve özlemi çekilen raftaki bir et parçası olmaktan kurtulabilir''
''Gerçekten anlayamıyorum. Bugünlerde, bana bu ülkeye ayak bastığın anda şeytanla anlaşma yapıyorsun gibi geliyor. Giriş kapısında pasaportunu uzatıyorsun, damgalanıyorsun, biraz para kazanmak istiyorsun, bir işe girişiyorsun...ama niyetin geri dönmek! Kim burada kalmak ister ki! Soğuk, nemli, berbat bir yer: Kötü yiyecekler, iğrenç gazeteler, kim burada kalmak ister? Kimsenin seni hoş karşılamadığı, sadece tahammül ettiği bir yerde kalınır mı? Sadece tahammül ettiği. Sonunda evcilleştirilmiş bir hayvanmışsın gibi. Kim kalmak ister? Ama şeytanla anlaşma yaptın...seni ele geçiriyor ve birden dönecek halin kalmıyor, çocuklarını tanımakta güçlük çekiyorsun, artık yersiz yurtsuz birisin.''
Keyifli okumalar :)
Görsel: Google Images
şahane bir kitaptır, 11 yıl oldu okuyalı ama hala tadı damağımda, gerçi ara ara ufak porsiyonlar almayı ihmal etmedim ama :)
YanıtlaSilGünde on beş sayfa-yirmi sayfa, keyiflik okudum bu kitabı, işlerimin en yoğun olduğu zamanda :)
SilYazınızı okuyunca çok ama çok merak ettim ve evet ben de 250.000 pound'u duyunca kıskançlıktan çatladım. Hemen okumak istiyorum:))
YanıtlaSilAvans bu kadarsa yayımlanınca ne kadar kazandı acaba? :)
SilBunu hiç düşünmemiştim :)))
Dilerim beğenirsin. Güzeldi ama ''okuduğum en iyi on kitap'' listeme giremedi :)
Çok ama çok sevdiğim bir kitaptır Ellam...Bir ara Elif Şafak'ın 'İskender''i yazarken bu kitaptan esinlendiği yazıldı... Ben de dedim ki bu kadar salak olamaz herhalde, bu kadar çok bilinen bir romandan alıntılama falan yaparak.Neyse ben konudan uzaklaşmadan seni öpüp gideyim:)
YanıtlaSilİskender'i okumadım Lale'm. Okur muyum? Bilmiyorum.
SilAma bu kitaptan alıntı yapmak için ''salak olmak'' birincil şart olsa gerek :)
Güzel kitaptı, kitaplığımda olması ise ayrıca güzel :)
Ben de öptüm.
ben bu kitabı almıştım, birkaç yıl önce herhalde. ama sonra sevmedim, okuyamadım. fakat neden bahsettiğini bile anımsamıyorum, o halde tekrar deneme yapabilirim:)
YanıtlaSilYalnız değilsin demek ki.
SilAynı dertten muzdarip çok kişi var.
Anlatımı çok dağınık ve -nasıl desem- espri anlayışları bize pek uymadığından, dünyanın ayıla bayıla okudukları, kahkahkaha attıklarına biz ''buna mı güleceğiz şimdi?'' diye bakıyoruz :)
Ben de bayılıp-bittiğimi söyleyemem bu kitaba ama okudum ve bir çok yerde gülümsedim :) Sanırım sevdim :)
Hepsi bu.
Aşırılıkların, her konuda aşırı uçta olanların içlerinde bulunup farkına varamadıkları durumun mizahı bu kitap.
Vaktin varsa okumayı bir daha dene :)