Çavdar Tarlasında Çocuklar / The Catcher in the Rye


Yazar: Jerome David Salinger
Çeviri: Coşkun Yerli
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: Birinci Baskı 1997
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Arka Kapak Yazısı:
''Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın.
1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten bu yana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.''

Altını Çizdiğim Cümleler:
''Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.''

''Bana büyük bir iyilik yapar mısın?''
''Ne?'' dedim pek isteksiz. Sizden hep büyük bir iyilik yapmanızı isterdi bu çok yakışıklı veya kendisini gerçekten bir şey sanan herifler, kalkıp durmadan onlara büyük bir iyilik yapmanızı isterler. Tabii, kendilerine felaket aşık olduklarından, sizin de onlar için deli olduğunuzu, ya da onlara bir iyilik yapmak için can attığınızı filan sanırlar.

''Bana birisi armağan verdiğinde, sonunda üzülen hep ben olurum.''

''Kızlarla olan sorun da bu işte. Hoş bir şey yaptıklarında, pek yüzlerine bakılmayacak gibi olsalar da, hatta salak bile olsalar, onlara böyle yarı yarıya aşık oluyorsunuz ve hangi cehennemde olduğunuzu bile unutuyorsunuz. Kızlar! Aman Tanrım! Aklınızı başınızdan alıyorlar. Gerçekten alıyorlar.''

''Gece geç saatlerde New York'ta birinin kahkaha atması dehşet verici bir şeydir. Millerce öteden duyabilirsiniz. Bunu duyunca yalnızlığınız daha da artar, moral diye bir şey kalmaz insanda.''

''İnsanlar hep yanlış şeyleri alkışlıyorlar.''

''Herif gerçekten bir sapıktı, ama kadınlar ona bitiyorlardı. Kitabın bir yerinde ''Kadın bedeni keman gibidir,'' diyordu; hakkını vererek çalmak için acayip iyi bir müzisyen olmak gerekirmiş. Hödük bir kitaptı.''

''Odadan ayrılmadan pencereye bir göz attım, bizim şu sapıklar ne yapıyor, bir bakayım diye, ama tüm perdeler örtülüydü. Sabah olunca hepsi fena halde namuslu oluvermişlerdi.''

''Ama o müzedeki en iyi şey, her şeyin yerli yerinde kalmasıydı. Hiç kimse kıpırdamazdı yerinden. Oraya yüz bin kez gidebilirdiniz, o Eskimo hala daha yeni balık tutmuş olur, kuşlar hala güneye uçar, geyikler o narin bacakları üstünde o pınardan su içer ve göğüsleri görünen o Kızılderili kadın battaniyesini dokurdu. Kimse değişmezdi. Değişen tek şey siz olurdunuz.''

''Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz.''

''Hani, sokak köşelerinde sevgilileri gelmediğinden ağaç olup mosmor kesilen herifleri konu alan karikatürler çıkar, Saturday Evening Post'ta filan, hepsi de tümüyle palavra. Bir kız sizinle buluşmaya geldiğinde felaket güzelse, kimin umurunda; ha geç gelmiş, ha erken gelmiş.''

''Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra, dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. Ve sonunda iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız.''

''Sonra milletin beni bir mezara tıktıklarını filan düşündüm, mezartaşında adım filan yazılıydı. Çepeçevre ölmüş heriflerle sarılmış bir durumda. Vay canına, öldüğünüzde işiniz gerçekten bitik yani! Ah nerede o günler, gerçekten öldüğüm zaman, şöyle aklı başında biri çıkıp beni denize filan atıverse, ne iyi olurdu. Ne yaparlarsa yapsınlar da beni lanet bir mezara tıkmasınlar. Pazar günleri millet gelip karnınızın üstüne bir sürü çiçek filan koyacak, daha bir sürü zırvalık. Öldükten sonra çiçeği kim ne yapsın?''

''Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de, hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa?''

''Bak ne diyor: Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.''

Keyifli okumalar :)

2 yorum:

  1. Cok guzel, ben de yeni okudum cok begendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel :) Ben ergen konuşma tarzını pek hazzetmediğimden...ısınamamıştım.

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...