Ne zaman annesinin eline sıkı sıkı yapışmış, etrafa ürkek gözlerle bakan veya bi' oyun parkında, başındaki bekleyenin gözetiminde oyunun tadını çıkarmaya çalışan bi' çocuk görsem içim acıyor.
Güvenlikli sitelerin bahçelerinde, dışarıya meraklı gözlerle bakışlar atarak oynamaya ''çalışan'' çocukları gördüğümde ağlayacak gibi oluyorum.
Adına modernlik denilen görünmez duvarlı hapishanenin içinde çocukluklarını yaşayamadan büyüyen çocuklar...
Çok katlı-balkonsuz binaların pencerelerinden sokakları seyrederek büyüyen çocuklar...
Sokakta düşmemiş, dizi kanamamış, kafasından-kolundan-burnundan çizik almamış, bi' kedi tarafından tırmalanmamış, çıplak ayakla bi' kez bile olsun toprağa basmamış çocuklar yetişiyor geleceğe ve ben üzülüyorum.
Ne kadar özgür büyüdüğümüzü bi' kez daha anlıyorum.
Biliyorum, hala bizim yaşadığımız tarzda çocukluk dönemini yaşayanlar var Anadolu'nun ve dünyanın bi'çok yerinde.
Sözüm büyük kentlerdeki şanssız çocuklara, metropollerde büyümek zorunda olan masum yüzlere.
Çocukluğumu çok özlüyorum. Her anını, her anısını deli gibi özlüyorum.
Sizin de oluyor mu yazın en sıcak zamanında bi' ağaç gölgesinde, bi' kilim üstünde uyuduğunuz huzur dolu bi' uykuyu özlediğiniz?
Veya, özler misiniz elinizde salçalı ekmek, diğer elde bi' tutam yeşil soğan toprak kokan çocukluğunuzu?
Benim oluyor doğrusu...
Özlediğim o kadar çok şey var ki, tekrar yaşayabilmek, hissedebilmek için o anın güzelliğini ömrümden beş yılı feda edebileceğim anlar oluyor.
Şimdi bakıyorum o anıma, hatırladığım tek şey konforsuzluk görünen durumun içinde sonsuz bi' konfor hissi olduğu... Gereksiz detaylar yok... fazlasını istemek yok...elde olanla yetinilir ve bu muhteşem bi' haz verir.
Şimdi hamburger, pizza, waffle çocukları var. Ev yapımı domates salçasının ne olduğunu bilmeyen, biber salçasının kokusunu tanımayan, koşamayan, düşemeyen, oynayamayan, sokakları tanımayan, yaşıtlarıyla iletişim kuramayan, az da olsa sorunlu, doğayı ve hayvanları TV deki programlardan tanımaya çalışan çocuklar var, yapayalnız çocuklar.
Eline bi' tebeşir almamış, seksek çizmemiş, saklambaç oynamamış, ip atlamamış, istop nedir duymamış çocuklar yetişiyor. Hatta, arkadaş nedir bilmeyenleri bile var.
Şahsen yeni neslin yetişme tarzını tehlikeli buluyorum. Gelecek nesillerin arkadaşlık ve paylaşma konusunda çok eksik kalacağına inanıyorum. Sosyalleşme konusunda sıkıntılar yaşayacaklarına, psikolojik problemlerden daha fazla nasipleneceklerine ve gelecekte psikologların ve psikiyatristlerin kapılarının çok daha fazla aşınacağına olan inancım -ne yazık ki- tam. İyimser olamıyorum, umutla bakamıyorum. Bilgisayar başında geçirilecek yılların, kitap okumak yerine Google'da aratılarak bulunacak bilginin, yaşıtlarıyla birlikte oynayacakları oyunlar yerine MMORPG oynayarak geçirecekleri zamanların onların kişisel gelişimine ve kendilerini tanımalarına katkı sağlayacağına da inanmıyorum.
Sanırım çok negatifim...
Biri çıksa beni bu düşündüklerimin tersine inandırsa... bu çocukların ruhen ve bedenen sağlıklı bireyler olacaklarına, eksiklerinin bulunmadığına, bugün onlara sağlanan imkânların bizim yaşadığımız dönemde sahip olduklarımızdan çok daha üstün olduğuna, yanlış düşündüğümü, bu kadar karamsar olmakla sadece kendimi üzdüğümü, gelecek nesillerin çok ama çok mutlu bireyler olacağının kanıtlandığını söylese...
Keşke söylese...
Ne kadar iyi yanından bakmaya çalışırsam çalışayım, ne bileyim... yapamıyorum. Bilye oynamak nedir bilmeyen, 9 taş, yakan top, elim sende, körebe oynamamış, tek kale maç yapmamış, kirlenmemiş, koşarken ayakkabısını yırtmamış, uçurtma uçurmamış çocukların mutlu olacağına inanmıyor kalbim.
Terli terli su içip boğazını şişirmemiş, gözüne çöp kaçmamış, arkadaşları tarafından mızıkçılıkla suçlanmamış, küstüm deyip eve sığınmamış, barıştım deyip arkadaşıyla kucaklaşmamış, olmadık bi' oyunda olmadık bi' sebepten ağlamamış, yalın ayak koşarken mahalle arasında kahkahalar atmamış, annesi kapıya çıkıp, sabah çıktığı eve akşam yemeği için dönmesini sağlamak için ismini uzata uzata bağırmamış bi' çocuğun bi' yanının hep eksik kalacağını söylüyor kalbim.
Bugünün süper-hiper marketlerinde arabaların sağında solunda koşturan çocukların, anne babası pazara giderken pazar arabasının içine çoktan oturmuş eski zaman çocuklarından hep bir adım geride kaldığını söylüyor içimdeki ses.
Yeni yapılan bir inşaat kumunda oynamamış,ayakkabısı kumla dolmamış, arı sokmamış, çiçek toplamamış, burnu kanamamış, nemli toprağa çivi saplamamış, ağaca tırmanmamış, gün ışığı yüzünü kızartmamış, sümüğü akmamış çocuklara acımaya devam ediyor bu kalp.
Belki eski kafalıyım, belki saçmalıyorum.
Belki de doğruyu söylüyorum.
Düşmeden, kirlenmeden büyümemeli bi' çocuk.
OMO reklamında, Çetin Tekindor'un o şahane sesiyle dediği gibi :
''Kirlenmek güzeldir.''
Güvenlikli sitelerin bahçelerinde, dışarıya meraklı gözlerle bakışlar atarak oynamaya ''çalışan'' çocukları gördüğümde ağlayacak gibi oluyorum.
Adına modernlik denilen görünmez duvarlı hapishanenin içinde çocukluklarını yaşayamadan büyüyen çocuklar...
Çok katlı-balkonsuz binaların pencerelerinden sokakları seyrederek büyüyen çocuklar...
Sokakta düşmemiş, dizi kanamamış, kafasından-kolundan-burnundan çizik almamış, bi' kedi tarafından tırmalanmamış, çıplak ayakla bi' kez bile olsun toprağa basmamış çocuklar yetişiyor geleceğe ve ben üzülüyorum.
Ne kadar özgür büyüdüğümüzü bi' kez daha anlıyorum.
Biliyorum, hala bizim yaşadığımız tarzda çocukluk dönemini yaşayanlar var Anadolu'nun ve dünyanın bi'çok yerinde.
Sözüm büyük kentlerdeki şanssız çocuklara, metropollerde büyümek zorunda olan masum yüzlere.
Çocukluğumu çok özlüyorum. Her anını, her anısını deli gibi özlüyorum.
Sizin de oluyor mu yazın en sıcak zamanında bi' ağaç gölgesinde, bi' kilim üstünde uyuduğunuz huzur dolu bi' uykuyu özlediğiniz?
Veya, özler misiniz elinizde salçalı ekmek, diğer elde bi' tutam yeşil soğan toprak kokan çocukluğunuzu?
Benim oluyor doğrusu...
Özlediğim o kadar çok şey var ki, tekrar yaşayabilmek, hissedebilmek için o anın güzelliğini ömrümden beş yılı feda edebileceğim anlar oluyor.
Şimdi bakıyorum o anıma, hatırladığım tek şey konforsuzluk görünen durumun içinde sonsuz bi' konfor hissi olduğu... Gereksiz detaylar yok... fazlasını istemek yok...elde olanla yetinilir ve bu muhteşem bi' haz verir.
Şimdi hamburger, pizza, waffle çocukları var. Ev yapımı domates salçasının ne olduğunu bilmeyen, biber salçasının kokusunu tanımayan, koşamayan, düşemeyen, oynayamayan, sokakları tanımayan, yaşıtlarıyla iletişim kuramayan, az da olsa sorunlu, doğayı ve hayvanları TV deki programlardan tanımaya çalışan çocuklar var, yapayalnız çocuklar.
Eline bi' tebeşir almamış, seksek çizmemiş, saklambaç oynamamış, ip atlamamış, istop nedir duymamış çocuklar yetişiyor. Hatta, arkadaş nedir bilmeyenleri bile var.
Şahsen yeni neslin yetişme tarzını tehlikeli buluyorum. Gelecek nesillerin arkadaşlık ve paylaşma konusunda çok eksik kalacağına inanıyorum. Sosyalleşme konusunda sıkıntılar yaşayacaklarına, psikolojik problemlerden daha fazla nasipleneceklerine ve gelecekte psikologların ve psikiyatristlerin kapılarının çok daha fazla aşınacağına olan inancım -ne yazık ki- tam. İyimser olamıyorum, umutla bakamıyorum. Bilgisayar başında geçirilecek yılların, kitap okumak yerine Google'da aratılarak bulunacak bilginin, yaşıtlarıyla birlikte oynayacakları oyunlar yerine MMORPG oynayarak geçirecekleri zamanların onların kişisel gelişimine ve kendilerini tanımalarına katkı sağlayacağına da inanmıyorum.
Sanırım çok negatifim...
Biri çıksa beni bu düşündüklerimin tersine inandırsa... bu çocukların ruhen ve bedenen sağlıklı bireyler olacaklarına, eksiklerinin bulunmadığına, bugün onlara sağlanan imkânların bizim yaşadığımız dönemde sahip olduklarımızdan çok daha üstün olduğuna, yanlış düşündüğümü, bu kadar karamsar olmakla sadece kendimi üzdüğümü, gelecek nesillerin çok ama çok mutlu bireyler olacağının kanıtlandığını söylese...
Keşke söylese...
Ne kadar iyi yanından bakmaya çalışırsam çalışayım, ne bileyim... yapamıyorum. Bilye oynamak nedir bilmeyen, 9 taş, yakan top, elim sende, körebe oynamamış, tek kale maç yapmamış, kirlenmemiş, koşarken ayakkabısını yırtmamış, uçurtma uçurmamış çocukların mutlu olacağına inanmıyor kalbim.
Terli terli su içip boğazını şişirmemiş, gözüne çöp kaçmamış, arkadaşları tarafından mızıkçılıkla suçlanmamış, küstüm deyip eve sığınmamış, barıştım deyip arkadaşıyla kucaklaşmamış, olmadık bi' oyunda olmadık bi' sebepten ağlamamış, yalın ayak koşarken mahalle arasında kahkahalar atmamış, annesi kapıya çıkıp, sabah çıktığı eve akşam yemeği için dönmesini sağlamak için ismini uzata uzata bağırmamış bi' çocuğun bi' yanının hep eksik kalacağını söylüyor kalbim.
Bugünün süper-hiper marketlerinde arabaların sağında solunda koşturan çocukların, anne babası pazara giderken pazar arabasının içine çoktan oturmuş eski zaman çocuklarından hep bir adım geride kaldığını söylüyor içimdeki ses.
Yeni yapılan bir inşaat kumunda oynamamış,ayakkabısı kumla dolmamış, arı sokmamış, çiçek toplamamış, burnu kanamamış, nemli toprağa çivi saplamamış, ağaca tırmanmamış, gün ışığı yüzünü kızartmamış, sümüğü akmamış çocuklara acımaya devam ediyor bu kalp.
Belki eski kafalıyım, belki saçmalıyorum.
Belki de doğruyu söylüyorum.
Düşmeden, kirlenmeden büyümemeli bi' çocuk.
OMO reklamında, Çetin Tekindor'un o şahane sesiyle dediği gibi :
''Kirlenmek güzeldir.''
Görsel: Google Images
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.