Körlük / Ensaio sobre a Cegueira / Blindness


Yazar: José Saramago
Çeviri: Aykut Derman
Orijinal Dili: Portekizce
Basım Yılı: 1995 / Türkçe İlk Baskı: 1999
Yayınevi: Can Yayınları

Kişisel görüşlerimin okuma hevesinizi etkilemeyeceğinden eminseniz veya bunu göze alarak okuyacaksanız devam edin lütfen.
Ben uyarmış olayım da...

Enfes bi' kitaptı...
José Saramago, para ve bireysel kazanç/zenginleşme temeli üzerine kurulmuş sistemlerin, bu temel taşların önemini kaybetmesi durumunda bi' anda nasıl çökeceğini ve bu sistemlerinin parlak ambalaj kağıdı olan ahlâk, güvenlik, düzen, huzur gibi kavramlarının peş peşe devrilen domino taşları gibi nasıl yıkılacağını "körlük" metaforuyla -kulağa ilginç gelse de- "gözler önüne sermiş."
Bol bol sorguladım "doğru" bildiklerimi...
Ahlâk nedir, sadakat nedir, ihanet nedir, sevgi nedir, dürüstlük nedir, yardımlaşma nedir, insanın "insan" kalıbından çıktığı o sınır neresidir? Her insanın içinde gömülü duran, o ilkel ve vahşi tarafını uyandıran etken/etkenler nedir? ve benzeri onlarca, yüzlerce soru...
Çok güzeldi, çok...

Arka Kapak Yazısı:
"Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın körleşir. Körlüğü, başvurduğu doktora da bulaşır. Bu körlük, bir salgın hastalık gibi bütün kente yayılır; öldürücü olmasa da tüm etik değerleri yok etmeyi başarır. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Ayakta kalabilenler ancak güçlü olanlardır. Koca kentte körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır. Portekiz'in yaşayan en önemli yazarı olan Jose Saramago, bu çarpıcı romanında körlük olgusunu bir metafor olarak kullanmış, basit imgelere, sıradan sözcük oyunlarına başvurmadan, yoğun bir anlatımla, anlatıcının ve kahramanların konuşmalarını ortaklaşa bir monologa dönüştürerek, kurgunun evrenselleşebilmesi açısından kişilere ad vermeksizin 'liberal demokrasi'nin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı olağanüstü bir ustalıkla yaratmış ve yaşatmıştır."

Altını Çizdiğim Cümleler:
"Birlikte yaşamanın getirdiği etkinlikleri ve genetik değişmeleri bir yana bırakacak olursak, bilincimizi giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna bulaştırdık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimize dönük birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla yadsımaya çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç sakınmadan gözler önüne serer hale geldi."

"...Yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra rastlantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz yere çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık. Sözlerimizin, hareketlerimizin iyi ve kötü sonuçları, kuşkusuz, ilerde yaşayacağımız günlere, hatta bizim bu sonuçları doğrulamak, kendimizi kutlamak ya da başkalarından özür dilemek için artık bu dünyada bulunmayacağımız günlere göreceli olarak düzgün ve dengeli biçimde dağılır, zaten kimi insanlar da bu durumun ölümsüzlük denen ve çok sözü edilen şeyin ta kendisi olduğunu ileri sürer,..."

"Oysa kitaplardan öğrendiğimiz, daha çok da deneyimlerimizden edindiğimiz bilgilere göre, zevk için ya da zorunlu olduğu için erken kalkan biri, çevresindekilerin horul horul uyumasına öyle pek rahat katlanamaz, hatta bizi ilgilendiren durumda daha da az katlanır, çünkü uyuyan bir kör ile gözlerini açmış olması hiçbir işe yaramayan bir kör arasında çok büyük bir fark vardır."

"Doktorun karısı, Hepimizin zayıf anları olur ve ağlama yeteneğimizin olması bizim için şanstır, gözyaşları bizi çoğu kez huzura kavuşturur, ağlayamadığımız bazı durumlarda ölecek gibi oluruz, dedi,"

"Akıl yürütmeye her zaman gölge düşüren önyargılara ve duygulara kapılmadan soğukkanlılıkla bakabilseydik, yetkililerin bütün körleri bir araya toplamalarının, her birimizi cüzamlılara yaptıkları gibi benzerlerimizin yanına birbirimizle iyi geçinmek üzere koymalarının büyük bir ileri görüşlülük olduğunu anlardık, koğuşun dip tarafında yatan doktor bize örgütlenmemiz gerektiğini söylediğinde haklıydı, gerçekten de bir örgütlenme sorunu söz konusu bizim için, önce beslenme, sonra örgütlenme, ikisi de yaşamda en gerekli şeyler, belirli sayıda disiplinli ve bizi bütün söylediklerimiz konusunda disiplin altına almayı bilen kişiler seçmek, bir arada yaşayabilmek için yapılması gereken basit işlerin kurallarını saptamak, örneğin süpürmek, yerleştirmek, yıkamak, temizlik söz konusu olduğu için bundan yakınmaya hakkımız yok, bunun için bize sabun ve deterjan bile verdiler, yatakları yapmak, özellikle de -bu çok önemli- kendimize olan saygımızı yitirmemek,.."

"Generalim, bu hastalık bana göre dünyanın en mantıklı hastalığı, görmeyen göz, gören göze körlüğü bulaştırıyor, işte bu kadar basit, Burada bir albay var, bu işin çözümünün, kör olan insanları öldürmekten geçtiğini ileri sürüyor, Kör olmak yerine ölmeleri istatistik bakımından büyük bir değişiklik getirmez, İyi de, kör olmak ölmek değil ki, Evet ama ölmek kör olmak demek."

"Neden el ele tutuşuyorsunuz, diye sorulsaydı, bunun yanıtını hiçbiri veremezdi kuşkusuz, öyleydi işte, her zaman kolayca açıklanamayacak bazı davranışlar vardır, hatta kimi zaman kendinizi zorlasanız da açıklayamazsınız."

"...neden öldüğünün önemi yok, bir insanın neden öldüğünü sormak saçma bir davranış, ölüm nedeni zaman içinde unutulur, yalnızca o tek sözcük kalır, Öldü,.."

"Ölecek olan zaten şimdiden  ölmüş ama o bunu bilmiyor, Ölmeye yazgılı olduğumuzu doğduğumuzdan beri biliyoruz, İşte bu yüzden, bir bakıma hepimiz ölü doğmuş sayılırız,"

"...şimdiye kadar bizim içimizde yaşayan ya da bizi şimdiye kadar yaşatan ve bizi biz yapan duyguları gözlerimize borçluyuz, gözlerimiz görmeseydi bambaşka duygulara sahip olurduk, bu nasıl olurdu, duygularımız ne yönde değişirdi bunu bilemeyiz,.."

"Sözcükler böyledir işte, durmadan kılık değiştirir, birbirinin peşine takılırlar, ne yöne gittiklerini bilmezler sanki ve içlerinden ikisinin ya da üçünün, ya da dördünün, örneğin bir kişi adılının, bir zarfın, bir eylemin, bir sıfatın kendi halinde öylece birdenbire ortaya çıkıvermesiyle, heyecanımız cildimizin yüzeyine ve gözlerimize kadar karşı konulamaz biçimde yükselir, duygularımızın içine hapsolduğu barajı yıkar, kimi zaman da bu basınca dayanamayan sinirlerimiz olur, çok fazlasını yüklenmiştir, her şeyi yüklenmiştir, cendere içindedir,"

"...Kendini kötülemeye hakkın yok, Daha da fazlasını yapmam gerekir, yıllar ilerledikçe insanın kendine yüklediği suçların listesi ne kadar kabarıyor bilemezsin,.."

İyi okumalar...

Görsel: Google Images

4 yorum:

  1. Ben de çok sevmiştim bu kitabı, çok etkileyici.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Okumakla ne iyi ettim!" dedirten kitaplardan biri oldu, çok güzeldi... :)

      Sil
  2. Yazarın Görmek adlı kitabını da tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk fırsatta okuyacağım.
      Sanırım, yazarın tüm kitaplarını okuyacağım :)

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...