Zindankale


Yazar: Sezgin Kaymaz
Orijinal Dili: Türkçe
Basım Yılı: 2004
Yayınevi: İletişim Yayınları

Kişisel görüşlerimin okuma hevesinizi etkilemeyeceğinden eminseniz veya bunu göze alarak okuyacaksanız devam edin lütfen.
Ben uyarmış olayım da...

Yine Sezgin Kaymaz; yine kahkaha, yine doğaüstü olaylar, yine kendini soluk soluğa okutan bi' kitap...
Ve yine, sevgili yazar, kitaptaki her karaktere bardak bardak çay içirmiş, o demlikler ocaktan inmemiş! :) Okurken kaç bardak çay içtiğimi hatırlamıyorum. Her çay faslında kalkıp kendime bi' bardak çay aldığımı düşününce, hesap "ohoooooo" oluyor :)
Daha önce kesinlikle söylemişimdir ama tekrar etmekle kaybedeceğim bi' şey yok: Sezgin Kaymaz, tüm eserlerinin kitaplığımda yer bulacağı, hayranlık duyduğum yazarlardandır; yemek tarifi yazsa okurum, o derece! :)))

Arka Kapak Yazısı:
"Sezgin Kaymaz kendini özletmişti. Zindankale, bu özlemi giderecek. Sürükleyici anlatımıyla... canlı (ve "yerli"!) tipleri, onların lezzetli (ve "yerli"!) diyalogları, zengin gönülleriyle... doğaüstü olayların ürpertisine kattığı sıcaklıkla... bir Sezgin Kaymaz romanı!

Korkunç bir rüya... Kâbus.
Koca koca insanlara yatak ıslattıran cinsten. Gündüz de zihne yapışan cinsten.
Üstelik "dizi-rüya". Devam ediyor, gelişiyor; gizli kamera gibi geziyor görenin geçmişinde.
Rüyanın musallat olduğu insanlar:
Kendini bildi bileli dedesiyle yaşayan, dağınık ve hafif şaşkın sigortacı genç adam...
Annesi ve yatalak dayısıyla birlikte yaşayan, hışım gibi bir genç kız...
Bir de tuhaf bir ihtiyarlar meclisi... rüyayı ve rüyanın musallat olduğu çocukları adım adım takip eden: bir buzdolapçı, bir sağlık kabinci... kocaman, upuzun bir adam... sonra yine o: sigortacının dedesi...
Bütün bunların peşinde, şehir boyu kovalamaca oynayan bir gölge ve haylaz bir ışık topu.
Yau... Sen bi' dakka..! N'oluor Allahaşkına?"

Altını Çizdiğim Cümleler:
"Kapı kapanınca parıltısı arttı.
Öyledir... karanlık, aydınlığın altını çizer."

"Öyledir insan. İlk ve en çok istediği şeydir sevilmek, ama ilk ve en çok suistimal ettiği şeydir sevgi. Kolaydır çünkü. "Bak, ben senin yüzünden nasıl kahroluyorum! Buna sebep sensin. Haberin olsun da benden beter kahrol!"

"Sırf renginin değil, kokusunun da oturmasını bekleyeceksin bu çay denen nesnenin. Bu sözümü unutma. Herkes çay yapar ama herkes çay demleyemez."

"Ankara, "Kişiye ne oluyorsa kendi içinden, kendinden dolayı oluyordur. Sebebi dışarıda arayanın sonu hüsrandır. Kişi kendini bildi miydi her şeyi bildi, kendini buldu muydu her şeyi buldu, kendini halletti miydi her şeyi halletti demektir" sözünün etli kemikli, kanlı canlı bir ispatı gibi dikiliyordu yeni yeni canlanan işgününün siftah saatlerinde."

"İnsan öyledir. Davut bilmiyordu tabii. Bir defa iyilik etmeyegör, hemen o iyiliği senin olmazsa olmaz vazife ve ödevlerin arasına koyar. Sık sık nöbet çizelgesini yoklayacaksın ondan sonra. Ne zaman, nerede o iyiliği bir daha yapman yazılmışsa  o zaman, tam da orada yapacaksın. Yoksa çok kırıcı olursun."

"Enteresan ama, di mi? Hem salak, hem kurnaz. Ama Şadıman Beyefendi'ye soracak olursan, bu aynı zamanda kaçınılmazmış. Çünkü kurnazlık, hesaplarını karşı tarafın salak olduğunu zannetmek esasına yaslayan bir üçkâğıtçılık modeli olduğu için, aslında çok tehlikeli bir salaklık türüymüş kendi başına. Kime kurnaz denir? Karşısındakini salak, kendisini akıllı zannedene. Kime salak denir? Karşısındakini salak zannedene... di mi?"

"Güneşi bildiğimizi sanırız, ama güneşe dair bildiğimiz şey, güneş hakikatinin nasibimize düşenidir. Güneşi, canlı-cansız, cümle mahlûkata sormak lazım ki onun hakikatini bilebilelim." Parmaklarını açıp açıp kapatarak, bahsini ettiği canlı-cansız cümle mahlûkat odanın içindeymiş gibi zahiren işaretler yapmaya, sayıp döktüklerini tahayyülen göstermeye başladı. "Şu kayaya, şu fidana, şu aslana, şu adama, şu kadına, şu dağa, şu çöle, şu yıldıza, şu aya, şu buluta, kim var-kim yok, ne var-ne yok, hepsine herkese bir tamam sormalı, her birinden 'Güneş nedir?' in cevabını alıp alt alta yazmalı, ondan sonra bir daha bakmalı, güneş nedir..."

"Şimdi camı çerçeveyi indirip avazım çıktığı kadar baaracam merdivenden aşağı! Deli mi ne ayol!"

"Mesele, az buz değildi.
Meze tabakları kesmiyordu; kendi dünyalarına daldılar. Bu dünyada, anason takviyeli sıvı yakıtla seyran etmek daha kolay oluyordu. Seneler vardı, ne o ne de öbürü, ayık kafayla şöyle enine boyuna düşünmeye kalkmamışlardı meseleyi. Ama şu rakı yok muydu şu rakı, insanın dimağında ne kilit bırakıyordu ne kapı. Bir tekmede açıveriyordu alayını."

"Sanki biz bilmiyoruz. Siz kıçınızda kısa pantolonla portakal ağacına tırmanırken, biz kanaviçe işleyip evde kısmet bekliyorduk!"

"Ortada aynı kökenden gelen birtakım sırlar konfeti gibi uçuşuyordu. Malzeme aynı malzeme, ama inçik pinçik edilince başka başka şeylermiş gibi durur. Öyle ya. Buzdolapçı Fuat, Şadıman Beyefendi'ye bir sır vermişti. Bu sır, bir sırdı... Şadıman Beyefendi de Buzdolapçı Fuat'ın bu sırrını Sağlık Kabinci Kâmil ile Uzun Sedat'a sır olarak vermişti ki bu sır da bir sırdı. Buzdolapçı Ali Fuat'ın bu sırrının Uzun Sedat ve Sağlık Kabinci Kâmil'e malûm edilmiş olması sırrı, bu sefer de Buzdolapçı Ali Fuat'a sırdı. Şadıman Beyefendi, Buzdolapçı Ali Fuat ile onun sırrını paylaşıyor, öteki dostlarla da gene Buzdolapçı Ali Fuat'ın sırrını ve fakat kendi sırrı" olarak paylaşıyordu. Zaten bu dört kavi dostun senelerdir şu Davut meselesini enine boyuna oturup konuşup bir salâha erdirememesinin altında yatan sır da işte bu sırdı. Hepsi aynı şeyden korkuyordu: "Ölüyle fazla oynarsan ya osurur ya sıçar!" Bu konuya ne kadar az değinirlerse o kadar hayırlı olacaktı dostlukları hakkında. Velev ki konuyu açtılar, laf lafı açtı, laf götü açtı, "bu sır" birinin ağzından kaçtı! Ne olacak?"

"Olmuş bitmiş hiçbir şey yoktur... Her şey olup bitmekte, olmaya, oldurulmaya devam etmektedir."

"İntiharın eşiğindeki yarı delinin karşısında herkes çaresizdir, çünkü gerçek bir intihar, bir anda alınıverilen bir kararın eseri olmamıştır hiçbir zaman. O karar, bir potansiyeldir ve insanın iç dünyasının derinliklerinde depolanır. Her hayal kırıklığı, her üzüntü, her yıkım, besler büyütür bu potansiyeli. Sonunda depo dolar, kapak zorlanmaya başlar. Kırıldığı zaman da... Haydi Allah rahmet eylesin! Siz, bir ömür boyu kişinin şartlandığı süreci, istediğiniz kadar profesyonel olun, birkaç dakika içinde geri çeviremezsiniz. Geri çevrilen intihar kararları şovdur, gösteriştir, oyuncak almadı diye çarının ortasında annesine zırıldayan huysuz bir çocuğun kaprisidir; oyuncağın alınacağına ikna edildiği anda zırıldama biter..."

"Cik cik cik
Aayşeecik
Dalda eeerik
Faatmaa Giirik
Denizde dalgaa
Türkaan Ablaa
Bahçede yoosun
Neecdet Toosun
Sun sun sun
Eediz Hun
Aaplama güüvey
Yılmaz Güüney
Eenişşte kaayın
Eemel Saayın"

Keyifli okumalar :)

Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka

2 yorum:

  1. Ben de Kün kitabı çıktığında, Erkan Can'ı çok sevdiğimden, tanıtımında oynaması münasebetiyle merak edip aldım ve sonra kütüphanem 12 kitabını da sarmaladı. Kitaplarımı okuduktan sonra dağıtırım, başkaları da okusun diye. Ama Sezgin Abi'nin (ben samimiyeti biraz daha ilerlettim:)) Kün, Ateş Canına Yapışsın ve Lucky'sini bırakamıyorum kimseye. Bir an evvel hepsini okuyun diyeceğim ama, öbür taraftan da ne güzel daha okuyacağınız çok kitabı var diyorum. Küçük bir tavsiye, hikaye kitaplarını en sona bırakın bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lucky, okuduğum ilk kitabıydı, peşinden Kün'ü okudum.
      Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir'i okuduğumda, Sezgin Kaymaz'ın külliyatına sahip olacağımdan emin olmuştum. Sonra da Zindankale'yi okudum.
      Kitaplığımda, Geber Anne!.. sırasını beklemekte ve oluşturduğum-bi' ay içinde satın alacağım kitap listesinde ise Kaptanın Teknesi, Sandık Odası ve Medet var. Sonbahar siparişimde de Ateş Canına Yapışsın ve Bakele'yi alacağım.
      Sevinç Kuşları serisini en sona bırakmaya, serinin son kitabı çıktıktan sonra hepsini birden okumaya karar verdim çünkü sabırsızlanırım, bekleyemem :)
      Madem samimiyeti ilerletmişsiniz, benden selam söylerseniz çok sevinirim. Hatta, benim için bi' bardak çay için :)
      Sevgilerimle...

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...