Yazar: Marguerite Duras
Çeviri: Cevat Çapan
Orijinal Dili: Fransızca
Basım Yılı: 1960 / Türkçe İlk Baskı: 1996
Yayınevi: Can Yayınları
Kalbimde yerini aldı...
Arka Kapak Yazısı:
"Unutmak, unutamamak, özlemek, tutku, savaş ve acı... Bir kadın, bir erkek, ayrı ülkelerde iki farklı kent, tek bir gece ve iki farklı geçmişe yazılan bir aşk ve ölüm şiiri Hiroşima Sevgilim. Film, Japon bir mimarla, teması barış olan bir film çekimi için Japonya'ya gelen Fransız aktristin tutkulu aşkını anlatan film, bir yandan da insan belleğinin sorgulandığı en yetkin çalışmalardan biri olarak kabul edilir. Bireyin dünyasını altüst etmiş bir aşk ya da toplumun hafızasına kazınmış savaş zamanla silikleşen, güç bela anımsanan bir hatıraya dönüşmeye, kişileri ya da kitleleri etkileyen trajediler olmaktan çıkıp tarih sahnesindeki binlerce olaydan biri olmaya mı mahkûmdur?
Fransız Yeni Dalga'sının en özgün yönetmenlerinden Alain Resnais'nin sinema tarihe geçen ve birçok kuşağı derinden etkileyen bu efsanevi filminin senaryosu da, Marguerite Duras'nın elinden çıkmış en çarpıcı metinlerden biridir."
Altını Çizdiğim Cümleler:
"Hiroşima üstüne konuşmak kolay değil. İnsan ancak Hiroşima üstüne konuşmanın ne denli güç olduğunu konuşabilir."
"Kadın giyinirken, şundan bundan, Hiroşima'dan konuşurlar. Neden olmasın? Doğal bir şey bu. Hiroşima'da olduğumuza göre.
Sonra birden kadın Kızılhaç'tan bir hastabakıcı kılığında görünür.
(Bu kılık, iyiliği temsil ettiği herkesçe kabul edilen bu kılık, erkekte yeniden kadınla sevişme isteği uyandırır. Onu gene görmek ister. O da herkes gibidir, tıpatıp öbür erkekler gibi. Giysilerin cinsel bir çekiciliği vardır, bütün erkekler için. Bitmeyen bir savaşın değişmeyen hastabakıcısı...)
"Onu böle hem özgür hem tutuk, hem doğrucu hem yalancı, hem anlaşılmaz, hem içi dışı bir yapacak ne geçmiştir başından? Rastgele aşklar yaşamaya bu denli teşne? Aşkla karşılaşınca bu denli ürkek?
"Erkek, bu arada kadının peşini bırakmamıştır. Kadın bunu sezer. Dönüp erkeğe bakar. Bakışırlar. İliklerine kadar âşıktırlar birbirlerine. Umutsuz bir aşk. Nevers'deki gibi öldürülmüş bir aşk. Bu yüzden unutulmaya yazgılı. Bu yüzden sonsuz...
Ama gene de yanına gitmez erkeğin.
Kentte dolaşmaya başlar. "Erkek de bilinmeyen biri gibi ardından gider kadının." Bir ara kadına yaklaşıp kendi kendine konuşuyormuş gibi, Hiroşima'da kalmasını söyler. Kadın hayır der. Herkesin diyeceği bir hayır. Hepimize özgü bir korkaklık.
Onlar için artık olan olmuştur.
Erkek diretmez."
"Yağmur korku salıyor insanın içine.
Büyük Okyanus'un sularına yağan kül yağmuru.
Öldürüyor okyanusun suları. Okyanusun balıkçıları öldü.
Yiyeceklerden korkuyor insanlar.
Koca bir kentin yiyeceklerini atıyorlar.
Koca bir kentin yiyeceğini toprağa gömüyorlar.
Koca bir kent ayaklanıyor öfkeyle. Koca koca kentler öfkeyle ayaklanıyorlar."
"Kime karşı ayaklanıyor bu koca koca kentler?
İstesinler istemesinler, birtakım insanların kural olarak öbür insanlar üzerinde kurdukları eşitsizliğe karşı, birtakım ırkların kural olarak öbür ırklar üzerinde kurdukları eşitsizliğe karşı, birtakım sınıfların kural olarak öbür sınıflar üzerinde kurdukları eşitsizliğe karşı."
"(Yavaşça)... Dinle beni. Ben de senin kadar biliyorum unutmanın ne olduğunu."
"Senin gibi ben de var gücümle çırpındım, unutmamak için. Senin gibi, unuttum. Senin gibi ben de, avunmak bilmez bir belleğim olsun istedim; gölgelerden, taşlardan bir belleğim."
"Kendi adıma her gün savaştım var gücümle, anıların nedenlerini anlayamamanın korkunçluğuna karşı. Senin gibi, unuttum ben de..."
"Bir kadında, bin kadınsın sanki..."
"Akıl gibi bir şey delilik de. Açıklanmıyor. Tıpkı akıl gibi. Geliyor, iyice sarıyor seni, o zaman anlıyorsun. Ama geçip gidince de, bir türlü anlayamıyorsun ne olduğunu."
"Çılgına dönüyorum seni sevdiğim için. (Sessizlik.) Saçlarım uzuyor. Elimle, her gün, bakıyorum. Aldırmıyorum. Ama gene uzuyor saçlarım."
"Birkaç yıl içinde, seni unuttuğum zaman, bu çeşit başka hikâyeler geçince başımdan, aşkın unutuluşu olarak anacağım seni. Unutmanın korkunçluğu olarak düşüneceğim bu hikâyeyi. Şimdiden biliyorum bunu."
"Düzenli dünya onları kapı dışarı etmiştir, onlarınki gibi bir yaşantıya yer yoktur, böyle bir dünyada çünkü. Karşı koymak boş. Kadın birden anlar bunu. Gözlerini kaldırdıklarında "ağlamamak için" gülümserler birbirlerine."
"Seninle karşılaşıyorum.
Hatırlıyorum seni.
Aşkın boyutlarına göre kurulmuş bu kent.
Sen boyuma göre yaratılmışsın benim.
Kimsin sen?
Öldürüyorsun beni.
Susamıştım. Aldatmaya, yalan söylemeye susamıştım.
Ta başından beri.
Bir gün karşıma çıkmanı bekliyordum hep.
Sessizce, sonsuz bir sabırsızlıkla bekliyordum seni.
Yut beni. Öylesine kendine dönüştür ki beni, senden sonra kimse anlayamasın bunca isteğin nedenini.
Yalnız kalacağız, sevgilim.
Sonu hiç gelmeyecek gecenin.
Gün hiç kimsenin üzerine doğmayacak bir daha.
Hiç. Hiçbir zaman. Artık.
Öldürüyorsun beni.
Öyle iyisin ki, bana.
İçimiz rahat, iyilikle dolu ağlayacağız, giden günün ardından.
Yapacak hiç, hiçbir şeyimiz olmayacak giden güne ağlamaktan başka.
Günler geçecek. Yalnız günler.
Sonra bir gün gelecek.
Bir gün gelecek. Bizi bağlayan şeyin ne olduğunu bilemeyeceğiz. Yavaş yavaş silinecek anılarımızdan bu bağın adı. Sonra iyice kaybolacak gözden."
"Unutacağım seni! Unutuyorum bile! Bak, nasıl unutuyorum seni! Baksana!"
"Hi-ro-şi-ma.
Hi-ro-şi-ma. Senin adın bu."
Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka
Yazılarınız çok güzel. Özellikle alıntılar. Bloguma da beklerim.
YanıtlaSil