Tembellik Hakkı / The Right To Be Lazy / Le Droit à la Paresse


Yazar: Paul Lafargue
Çeviri: Işık Ergüden
Orijinal Dili: Fransızca
Basım Yılı: 1883/ Türkçe Basım: 1991 (Telos) 2014 ( Kırmızı Kedi)
Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi

Ne güzel demiş Paul abi...
Ben de diyorum ''Bende mi bi' arıza var?'' Meğer bünyem modern köleliği kaldırmıyormuş :)))
Kitabın 1800'lerin ikinci yarısında yazıldığını göz önüne aldığımda sevdim!
Yaşasın Tembellik Hakkı!

Arka Kapak Yazısı:
''Damadı olduğu Marx'tan ve Proudhon'dan etkilenmiş sıradışı Fransız Marksisti Paul Lafargue'ın zamana meydan okuyan manifesto niteliğindeki metni Tembellik Hakkı, kapitalizmin vahşi çalışma koşullarına olduğu kadar, çalışmaya övgüler düzen 20. yüzyılın Marksist klişelerine de erkenden savaş açmış bir eserdir. Bu kısa ve özlü metin, bir aylaklık övgüsünden ziyade, egemen liberal amentünün beyinleri istilasına karşı bir uyarıdır.

Tarihsel bakımdan son derece zengin bu klasik metin, 19. yüzyılın kolektif zihin yapılarını analiz eden toplumsal, ekonomik ve entelektüel bir monografi sunarken, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda da güncelliğini korumayı başarmaktadır. Makineleşme sayesinde çalışma süresinin kısaltılabileceği, boş zamanın arttırılabileceği yönündeki Lafargue'ın görüşü, üzerinden geçen yaklaşık bir buçuk asra rağmen, çalışma ve tüketme mitlerinin egemenliğinin iyice pekiştiği, "hayat"a daha az yer kalan günümüz dünyasında hâlâ bir talep olarak yerini korumaktadır...
Zorunlu çalışmaya ayrılmayan özgür zaman anlamına gelen "Tembellik Hakkı"nın içerdiği erdem ve yaratıcılığı, performansa, bireysel başarıya ya da üretimciliğe dayalı bütün ideolojiler bir araya gelse ortadan kaldıramaz!''

Altını Çizdiğim Cümleler:
''Burjuvazi, ruhbanın desteklediği soyluluğa karşı savaşırken, vicdan özgürlüğünü ve ateizmi göndere çekti. Fakat muzaffer olur olmaz üslup ve tutum değiştirdi. Günümüzde ise, iktisadi ve politik üstünlüğünü dine dayandırmaya çalışıyor.''

''Burjuvazinin filozoflarının ve yergi yazarlarının başlattıkları kavgaya devrimci sosyalistler yeniden başlamalıdır. Kapitalizmin ahlakına ve toplumsal teorilerine saldırmalılar; eyleme çağrılan sınıfın zihnine egemen sınıfın serptiği önyargıları yıkmalılar; her türden ahlak softasının suratına, yeryüzünün emekçinin gözyaşlarıyla dolmayacağını; ''mümkünse barışçıl yollarla, değilse şiddetle'' kuracağımız geleceğin komünist toplumunda insanların tutkularına karışan görüş olmayacağını -çünkü ''bütün bu tutkular doğası gereği iyidir ve bunların kötüye kullanımından ve aşırılıklarından çekinmemize gerek yoktur''- ve bu tutkuların, ancak karşılıklı dengelenerek, insan organizmasının uyumlu gelişimiyle aşırılıklardan kaçınabileceğini ilan etmelidirler.''

''Tembellik edelim her konuda;
sevmek, içki içmek,
bir de tembellik etmek hariç.
Lessing.''

''Kapitalist toplumda çalışma her türlü entelektüel yozlaşmanın, organik deformasyonun nedenidir.''

''Büyük dönemin Yunanları da çalışmayı küçümsüyordu. Yalnızca kölelerin çalışmasına izin verilmişti. Özgür insanın tek bildiği şey, bedensel idmanlar ve zekâ oyunlarıydı. Bu, aynı zamanda, Aristoteles'ten, Phidias'tan, Aristophanes'ten oluşan bir halkın içinde kişinin dolaşıp soluk alabildiği bir dönemdi; İskender'in yakında fethedeceği Asya'nın sürülerini bir avuç yiğidin Marathon'da yendiği dönemdi.  Antikçağ filozoları özgür insanların aşağılanması demek olan çalışmayı küçümsemeyi öğretiyorlardı; şairler tanrıların armağanı olan tembelliğe övgüler düzüyorlardı.''

''İktisatçılar ise işçilere tekrarlayıp duruyorlar: Toplumsal serveti arttırmak için çalışın! Ama başka bir iktisatçı, Destut de Tracy onlara şu cevabı veriyor:
''Yoksul uluslar, halkın rahat ettiği uluslardır; zengin uluslarda ise halk genelde yoksuldur.''
Öğrencisi Charbuliez de devam eder:
''Emekçiler, üretici sermayelerin birikimine katkıda bulunarak, ücretlerinin bir kısmını er ya da geç, ellerinden alacak olaya katkıda bulunurlar.''
Fakat, kendi çığlıklarından sağırlaşmış ve aptallaşmış iktisatçılar cevap verir: Çalışın, kendi refahınızı yaratmak için sürekli çalışın!''

''Açlıktan ölen işçiler, ürünlerin genel olarak dağıtılması ve evrensel bir eğlence için kriz anlarından yararlanmak yerine, atölye kapılarına gidip başlarını dövüyorlar. Soluk benizleri, cılız gövdeleri, yürekler acısı sözleriyle, fabrikatörlere saldırıyorlar: ''İyi kalpli Mösyö Chagot, tatlı Mösyö Scheineder, bize iş verin, bize acı veren şey açlık değil, çalışma tutkusudur!'' Ayakta duracak gücü ancak bulabilen bu sefiller, on iki, on dört saatlik emeği, ekmek bulabildikleri zamankinden iki kat daha ucuza satıyorlar. Sanayinin insanseverleri de, en ucuza imal edebilmek için işsizlikten yararlanıyorlar.''

''Sosyete kadınları kendilerini feda ederler. Terzilerin dikmek için canla başla çabaladıkları masalsı tuvaletleri denemek ve gösterebilmek için, bir giysiden diğerine akşamdan sabaha dek mekik dokurlar; sahte topuz yaptırma tutkularını ne pahasına olursa olsun gidermek isteyen kıl gibi ince sanatçılara o boş kafalarını saatler boyunca teslim ederler. Korselerinin içine sıkışmış, ayakları potinlerinin içinde büzülmüş, bir askerin yüzünü kızartan dekolteleriyle, yoksul dünya için birkaç kuruş toplamak amacıyla hayır balolarında bütün gece dolanıp dururlar. Ne yüce ruhlardır onlar!''

''Her ürünümüz pazara sürümünü kolaylaştıracak ve ömrünü kısaltacak şekilde soysuzlaştırılıyor. Tıpkı insanlığın ilk çağlarının, üretimlerinin niteliğine bağlı olarak, taş çağı, tunç çağı adını alması gibi, bizim çağımız da sahtekârlık çağı diye adlandırılacaktır.''

''İşçi sınıfı, kendisine egemen olan ve doğasını değersizleştiren ahlaksızlığı yüreğinden söküp atarak, korkunç gücüyle ayağa kalkarsa, kapitalist sömürü hakkından başka bir şey olmayan İnsan Hakları'nı talep etmek için değil, sefalet hakkından başka bir şey olmayan Çalışma Hakkı'nı talep etmek için değil, ama günde üç saatten fazla çalışmaktan herkesi men eden tunçtan bir yasa oluşturmak için ayağa kalkarsa, işte o zaman yeryüzü, bu yaşlı dünya, sevinçten ürpererek, içinde yeni bir evrenin sıçradığını hisseder...''

Cicero şöyle demektedir: ''Bir dükkândan saygıya ve hürmete layık ne çıkabilir? Ticaret namuslu bir şey üretebilir mi? Dükkân denen şey, dürüst bir insana layık değildir [...], tüccarlar yalan söylemeden kazanamadığına göre, yalancı olmaktan daha utanç verici ne olabilir! Dolayısıyla, çabalarını ve ustalıklarını satan herkesin mesleğine aşağı ve iğrenç bir şey gözüyle bakmak gerekir; çünkü kim ki kendi emeğini para karşılığı satar, kendini de satar ve köle mertebesine düşer.''

''Fakat kapitalizmin ahlakçıları ve iktisatçıları da modern kölelik olan ücretli çalışmayı göklere çıkarmıyorlar mı? Kapitalist kölelik hangi insana boş vakit sağlar?''


Keyifli okumalar.

Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka 

2 yorum:

  1. ben yeni yeni öğreniyorum tembelliği,etrafımdaki tembellere hizmet etmeyi bırakınca beni terkettiler:))
    o zaman anladım:) tembellik nedir,güzelmiş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tembellik, hayatı geçirmenin en tatlı ve huzur verici yolu.
      Koştur koştur madalya takmıyorlar hiçbirimize :)
      En iyisini yapmışsın, tadını çıkar :)))

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...