Yazar: Füruzan
Orijinal Dili: Türkçe
Basım Yılı: 32. Baskı - 2013
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
''Ellam ellam,
Zittirellam,
Hayatımın kitabını (daha doğrusu hayatımın öyküsü olan Edirne'nin Köprüleri'ni) biraz gecikmeli de olsa yolluyorum. Kitapla birlikte bir dolu öpücük ve sevgi de tabikisi :)
Leylak aplan''
Edirne'nin Köprüleri şahane öyküydü Leylak'ım :)
Çok teşekkür ederim sana.
Füruzan'la tanışmama sebep olduğun için...
Hala Adile'yi, benim de kahramanım yaptığın için...
Arka Kapak Yazısı:
''Füruzan'ı okumakla Türk insanını daha derinden tanımak olanağını bulur okur. O konunun içine girer, katları birbirinden ayırır. Böylece sosyal ve tarihsel temele inen bir bakış getirir. Sözü edilen temelin önemini onun dünyasında her yerde duyumsamak mümkündür, onun için önemli olan, tek tek insanlardır ve onların toplumsal geçerlilik kazanan kaderleridir.''
Die Presse -Viyana
''Orhan Kemal'in kahramanı olan kızlardan biri yazmaya başladı.''
Memet Fuat
''Füruzan edebiyatımızda bir olaydır.''
Memet Fuat
''Son olarak 'Haraç', gerçek bir baş yapıttır: bu seksen sayfa Flaubert'in 'Saf Bir Yürek' adlı hikayesinin yeniden yazımıdır bir bakıma, ama bu hikayede Felicite'nin adı Servet olmuştur-ömrünün alacakaranlığında, evine giden dar sokağı tırmanırken, 'herkesin, her şeyin elulağı' olduğu bütün o yılları yad eder, sadık ama sömürülmüş, masum ama sitismar edilmiş, yaralı ama özlem doludur.''
Thierry Cecille
''Çok sesli muhteşem bir iç anlatım...Sözü birbirlerine veren iç sesler. Çok zor bir şey bunu yapabilmek. Hem yer hem zaman atlıyoruz, bir sesten bir sese. Sürekli bir hareket, seslerde ve anlatılarda.''
Marie-Christine Gilles
Altını Çizdiğim Cümleler:
''Annemin dolu ıvır zıvırı vardı, çok eskiden kalma İran işi duvar halılarını özene bezene germişti odasına, bir büyükçe taşkömürü sobası yanıyor, ısınıyordu her yan.
''Benim kimseye ihtiyacım yok, kan içerim kızılcık şerbeti içtim derim, ama sen öyle misin ya, yok seni sanki sokaktan aldım, Allah için söyle bendeki kadınlık, tutum nerde; kızım, mal kıymeti bilmeyen, insan kıymeti de bilmez.''
Misafir odalarındaki eşyalara yabancınınmış gibi dokunulmaz, birileri gelince temiz bir naftalin kokusu sarar her yanı.''
''Udumun akordu bozuluyor, diye bağırıyor annem, oynama kız geliyorum yanına. Taşlığın boşluğuna terlik teki fırlıyor.''
''Bana, gençliğinizde sizin de yaşadığınızı söylediler. Sonradan edindiğiniz ölü kabuklarınız yokmuş. Güzelim bir kadınmışsınız üstelik. (Sizi de kırdılar mı?)''
''Mutfaktan akşam yemeği hazırlıklarının sesleri geliyor. Tabak, çatal çınlamaları.
Hemen bir kekik kokusu uydurdum uzaktan gelen.
Sonra da ağlayacağım.''
''Kapının önünde annemin verdiği taze ekmeği yiyordum. Ekmeğin içine kırmızıbiber ekmişti yağ sürüp.
Arsaya kaçabilseydim.''
''Vali beyin karısı Fransızcayı anadili gibi biliyormuş,'' diyorlardı. Oysa Türkçeyi bildiği su götürürdü. Ama o erdemli suskunluğu, ona bulunduğu her çevrede bir üstünlük sağlıyordu.
Bu suskunluğun bir aptallık huzuru olduğunu bilmek için o çevrenin insanı olmamak gerekirdi.''
''Her yanın portakal koktuğu sıcak bir yaz gecesiydi.
Nehir iyice çekilmişti.
Oda limon kolonyası kokuyordu. Sevişilmemiş, soğuk düzenliydi. Sıcağın yitmesine yetiyordu bu da...''
''Bir derdi var onun çocuklar,'' diyordum. ''Bir derdi var.'' Anlatamadım... Öfkelenemedim de artık. Acımaya başladım gittikçe... Ara sıra yatak odama gelir otururdu. Onu kucağımda emzirdiğim günlerdeki ana sütü kokusu sarardı içimi.
''Bırak be anacık hesabı kitabı. Hani küçükken bana söylediğin ninniler vardı ya, diyiver de dinleyeyim.''
''Büyüdün be evladım. Koca adam oldun. Ninni diyem uykun gelsin / Uzak yoldan baban gelsin / Allah huzur ömür versin / Ninni nazlı bebem ninni / Kurt uyudu kuş uyudu / Kaynakta sular uyudu / Beşiğe de uyku gelsin.''
O günler odamda ıhlamurun kaynadığı sobada, odunların ateşi köz olana dek oturur, konuşurduk. Bir içim açılırdı ki! Hava hep kışlasın, soba hep yansın, ıhlamurlar kaynaya kaynaya kırmızılaşsın, oğlumla böyle oturup da bahtiyar bahtiyar yaşayayım isterdim.''
''Ama İstanbul'un sıcağına güvenilmez, bir bakarsın kışlayıverir. Ne derler, ağustosun on beşi yazsa on beşi kış.''
''Oğullarının tümü onu sayarlardı. Onların uygun bulmadığı davranışlarını görünce:
''Olmuşsunuz siz de bir adam sanki,'' derdi. ''Olunsaydı uzamakla adamlık, olurdu en büyük adamlar Çukurdere'nin kavakları.''
''Nerede taşı toprağı altın derler İstanbul'un, altınmış diye. Zaten taştan olmaz altın. Toprak da burada yok...''
''Edirne'nin köprülerini görmüş mü de bu yalak ağızlıların kızanları, derler Sabahat'a Edirne Çingenesi... Benin akılsız gelinim de, keser onun altın saçlarını. Bak! Ben çıkarmış mıyım ak örtümü kafamdan? Bağırırlar bana sokak uçlarına kadar, 'Gavur nine! Gavur nine!' diye. Belli ki bunlar gavuru sanırlar bir başka fenalık. Cahil olmasın kimse, bilmez o zaman başkaları da insandır.''
''Anne saygılı sordu:
-Geciktik mi acaba? Çocukların çoğu gelmiş.
Hademe kadın ilgisiz,
-Parasız yatılı imtihanlarının çocukları hep erken gelir, hiç gecikmezler.''
''Çocuklar önlerinde uzayan gölgeleriyle iyice yalnızdılar.
Akşamsefalarının kokusu öylesine yoğunlaşmıştı ki, sıcak daha da artıyordu gün geceye geçerken.''
''Ölmenin iyisini seçmek de insana yakışır bir iştir,'' diyor bizim gümrük kolcusu. Pek bilir böyle yakışıklı lafları. Eh, adamın hırsızı parlak söz edecek ki inandırıcı olsun.''
''Daha birçok mahalleyi ve semti biliyorum artık.
Kapı dışına ayak atmamış Servet değilim.
Gene de değişen ne var? Evlerin dışı yabancı. Ağızları dilleri yok ki olanları bitenleri bana tek tek açsınlar, öğretsinler.''
''Sonbaharda ilkbaharda evlerin içi soğuk oluyor.
Kimden duymuştum, yaşlılara tehlikeli mevsimmiş bunlar. Alıp aniden götürürmüş adamı.
Demek ki, yaşlanmak mevsimleri bile yüklenememek oluyor.''
Keyifli okumalar :)
Görsel: Google Images
Çok severim ben bu kitabı. Leylak Dalı da çok seviyor, blogunda hep bahseder. :)
YanıtlaSilGönderinin ilk paragrafını okuma imkanın olursa, bu kitabın bana zaten Leylak Dalı tarafından gönderildiğini görebilirsin :)
SilSayesinde ben de sevdim :)
Bir Füruzan fanı daha kazandırdığım için şahsım ve Füruzan adına mutluyum :) Ne gadan official bir cümle kurdum, bu nedenle de mutluyum :)
YanıtlaSilŞaka bir yana hoşuna gitmesine sevindim, her öyküsüne ölürüm ama Hala Adile kahramanımdır, yıl içinde bir kitabı daha gelir belki sana arkadaşlık etmeye, muhtemelen bensiz ama olsun varsın, kalbim seninle :)
Bu gadan ciddi cümleler kurma sen Leylak'ım, alışmamışım, bünyeye zarar valla :)
SilFüruzan'ı sevdim, hem de çok sevdim, sayende. Gönül ister ki seninle gelsin...öptüm seni :)
Hademe kadin ilgisiz, Parasiz yatili imtihanlarinin cocuklari hep erken gelir, hic gecikmezler.
YanıtlaSilOff...
Bu cumleden oturu okurum ben bu kitabi sagolun Ella ve Leylak Dali :)
Rica ederiMZ Gülçin.
SilGerçekten güzel kitaptı...döner dolaşır yine okurum.
''Keşke bitmeseydi'' dediğim her kitabı üç-beş yıl arayla okuduğum gibi...
İcindeki her oyku yuregimin bir baska kosesine dokunup icimi titretir. Bu kadar sade ama bu kadar etkileyici; bu kadar acimtrak ama bu kadar tekrar tekrar okunasi baska bir kitap var midir?
YanıtlaSilİnsanın yüreğine dokunuyor...bambaşka Füruzan'ın dili.
SilDefalarca okunsa aynı tadı verir bu kitap.