Çokuluslu şirketlerde kültürel farklılıkların çatışması


Blog blog olalı böyle başlık görmedi arkadaşlar :)
Bu gönderiyle,  bugüne dek pek bahsetmediğim,  Türkiye dışında bir ülkede çalışıyor olmanın avantaj ve dezavantajlarından bahsetmeye başlayacağım
Elbette gayet subjektif bir şekilde...

Polonya'ya gelip yerleştikten ve çalışma hayatına hatırı sayılır bi' ara verdikten sonra, iş arayışına girerken, yabancı bir ülkede, yabancı bir çalışma kültüründe çalışmanın beni bu kadar zorlayacağının farkında değildim.
Türkiye'de, yaklaşık on yıla yakın bi' süre iş tecrübesine sahip olmamın, burada sadece işe giriş aşamasında bana yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Gerisi kelimenin tam anlamıyla ''yanlış anlaşılmaları giderme savaşı''na dönüştü benim için.

En çok takıldığım noktadan başlamak istiyorum; çalışma saatleri.
Türkiye'de, eğer çokuluslu/kurumsal bi' şirkette çalışmıyorsanız -ki, böyle bi' şirkette çalışıyor olmanız bile bunu değiştirmiyor- mesai saatlerinin bitimi bizim için bi' önem taşımaz.
Hepimiz, işimizi tamamlamak, üzerinde çalıştığımız işi son bi' kez gözden geçirmek, ertesi günün raporunu da hazırlamak vs. gibi sebeplerle zaman zaman ofiste uzun süreler harcamış veya hafta sonu, patronumuzun bi' aramasıyla beklenmedik bir toplantıya, bir kaç saatlik ek çalışmaya mecbur bırakılmışızdır.Bazı günler, eve iş getirmiş, gece yarılarına dek çalışmışızdır.
Bizim için mesai saatleri -memur olmadığımız sürece- sadece formaliteden, kağıt üzerinde görünen saatlerden ibarettir. Aslolan sorumluluklarımızdır ve biz, üzerimize düşeni en güzel en doğru şekilde yapmak için insiyatif kullanıp, istediğimiz saatte/istediğimiz kadar çalışırız. Hele hele yaptığımız işi, çalıştığımız şirketi sahiplenmişsek...
Hatta ve hatta, ofisten en son çıkan veya geç saatlere dek çalışan kişiler ''çalışkan'' veya ''sorumluluklarının bilincinde'', ''iyi çalışan'' ilan edilir ve daha fazla değer görür.

Burada ise, saat 17:00 dediği an, eline çantanı alıp ofisten ayrılamıyorsan; ''İşkolik''sindir.
Ya da -kaba tabirle- ''beceriksiz'', profesyonel deyişle ''zamanını yönetme becerisine sahip olmayan'' kişisindir ve acilen ''Time Management/Zaman Yönetimi'' eğitimine katılman gerekiyordur.
Saat 13:00'de işini gücünü bitirip, 17:00'ye dek yemek molası-çay-kahve-gazete, hiçbi' şey yapmadan otursan ve son dakika ''dur beş dakika geç çıkayım'' dersen yandın; ya ''al işte, 4 saat boş oturdun da ne oldu? Yine zamanında çıkamadın ofisten, demek ki; zamanını kullanamıyorsun'' olur, ya da saat 13:00'e dek işini bitirebildiysen, ''demek ki yaptığı iş çok hafif kalıyor, üzerinde yeterince iş yükü yok, daha fazlasını vermemiz gerek'' olur.
İki ucu lollipoplu değnek :)
Ya daha fazla iş yüküne evet diyeceksin, ya da o gün yapman gereken her şeyi tamamlamış olsan bile, bitirmemiş gibi davranıp, aynı ''çalışıyor'' havasıyla akşama dek rol kesmeye devam edeceksin.
Ancak bu rolü hakkını vererek oynayabilirsen zamanını etkin kullanabildiğine dair güvenlerini kazanırsın.

Bugüne dek, hep kendi ofisine sahip olmuş, kendi odasında sessiz ortamda çalışmaya alışmış, çalışma arkadaşlarıyla mutfakta, yemekte, toplantılarda veya çay molası bahanesiyle birlikte zaman geçirmiş biri olarak, açık ofis, telefon/konuşma/ses kirliliği altında çalışmaya mecbur olmak ilk günlerde beni çok zorlamıştı.
O sebeple, akşamüstü -evim de çok yakın olduğu için- hemen her gün yarım saat-bi' saat fazla kalıp, sakin kafayla, hiç kimse tarafından rahatsız edilmeden çalışmak işime gelmişti.
Zamanla, benim bu yarımşar-birer saatlik fazla çalışmalarımın, en başta yöneticim olmak üzere, departman çalışanları üzerinde stres yarattığını, tasvip edilmediğini ve tam zamanında ofisten ayrılmam gerektiği yönünde baskı görmeye başladığımı fark ettim.
Onlara, bunun tamamı ile farklı bir iş kültürüne sahip olmaktan kaynaklandığını, onların ofisten çıkıp gittikleri saatte, Türkiye'den konferans görüşme talepleri almaya devam ettiğimi, Türkiye çalışanlarının gece yarılarına dek evden, ofisten çalıştıklarını, bizim için aslolanın mesai saatleri değil, o anda işlemde olan, sorumlusu olduğumuz tüm işleri mükemmel şekilde tamamlamak olduğunu, onlara göre çok basit olan ''ertesi güne bırakma'' işleminin bizim için geçerli mazeret olmadığını anlatıncaya dek çok yıprandım.
Hala da anlatabildiğimi/anlayabildiklerini zannetmiyorum.

Birileri yöneticime; benim bi' işkolik olmadığımı, günde sekiz saati tamamladığımda elime çantamı alıp gitme fikrinin, (okuduğum sayfanın arasına ayracı koyup, ertesi gün okumak için kitabı kapatmak gibi) o an/orada işi gücü bırakmamın ve eve iş getirmemenin, özel hayatıma iş hayatının stresini taşımamanın, benim için de ''şahane!-muhteşem!'' olduğunu ama Türkiye'dekilerin daha time based/task based çalışmanın ayrımını bile yapamadıklarını, aslında Türkiye çalışanlarının bu konuda esaslı bir eğitime ihtiyaçları olduğunu...

Diğerleri de; (Türkiye çalışanlarına) benim Türkiye'den sorumlu olmamın burada gece bekçiliği yapmamı gerektirmediğini, işlerin burada Türkiye'de olduğu gibi yürümediğini, mesai saatleri dışında çalışmamam gerektiğini, bunun iş ve sorumluluklarımdan kaçmak için bahane değil, gerçeğin ta kendisi olduğunu açıklayabilir mi?

Bak, hala hatırladıkça gülüyorum :)))))
Sabah 11'e dek uyu, dinlen, kalkıp kahvaltı hazırla. Kahvaltıdan sonra tüm gazeteleri, takip ettiğin blogları köşe-bucak oku. Mutfaktan bir başlayıp dip-köşe-cam-çerçeve evi temizle, bi' toz zerresi bile bırakma, öğle yemeği+akşam yemeği pişirip, üzerine bi' tepsi elde açma börek ve de bi' kalıp kek yap.
Duş al, giyin süslen gezmeye git, dönüşte alışverişini yap, iki bölüm dizi seyrederken, kaş-maş, manikür-pedikür tamamla, çamaşırları asıp, kuruyanları ütüle.
Annenle bi' saat Skype sohbeti yap, İspanyolca ödevini bitir ve eski notları gözden geçir. Üstüne, minnak portakalla da bi' saat oyun oyna-sev-öp-kokla onu :)
Ertesi günü vereceğin eğitimin sunumunu gözden geçir, 50 sayfa kitap oku, sevgilinle oturup uzun uzun sohbet et, gül-kıkırda, ertesi günü giyeceklerini (takılarına dek) hazırla ve saat 22:00'de inci gibi fırçalanmış dişlerle, yatağında uyumaya hazır ol.
Sonra, üzerine giydiği gömleği/eteği ütülemeye bile zaman bulamamış biri tarafından ''işkolik'' ilan edil ve hatta ''etkin zaman yönetimi'' eğitimine katılma tavsiyesi al!
Diyemiyorum ki, sertifikam bile var... desem, ''sertifikalı işkolik'' ilan edilmek var işin ucunda :/

Şeytan diyor ki; Uy, uy, uy bana! :)

Görsel: Google Images

25 yorum:

  1. İlgi ile okudum. Zaten on yıldan uzun bir süre Alman inşaat şirketi Bilfinger Berger'in de yapımında yer aldığı bir baraj inşaatı için kurulan şantiyede anlattığın durumları yakından gözlemlemiş biri olarak yaşadığın sıkıntıları çok iyi anladım. Polonya ile ne derece benzeşir bilemem ama Almanlar da iş konusunda hatırı sayılır kuralcılar. Bizdeki işkolik kavramı ile onlarınki çok farklı. Hatta Alman şirket yetkilileri, Türk personeli gördükçe saçını başını yolmuştu. Tabii senin durumun farklı, bizde istismarlar ve kaytarmalar da vardı. Galiba onlar daha doğru bir sistem geliştirmişler. Çünkü bizdeki durumda gerçekten özverili olan eziliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burada durum biraz daha farklı sevgili Begonvil.
      Almanların kuralcı, bürokratik, ağırdan ama tam işleyen sistemi yok burada.
      Çalışıyorsan ve meşgul görünüyorsan... ama saat 5 dediği an çantanı alıp çıkıyorsan işten; iyi çalışansın.
      Ne kadar iş yaptığının pek önemi yok, yeter ki boş görünme ve yapman gerekeni yap.
      Eğer yapman gerekeni yapıp, bir kaç gün üstüste erkenden bitirirsen... üzerine daha fazla sorumluluk yükleyip, bu ek sorumlulukları da senin kalıcı görevin yapmaktan çekinmiyorlar.
      Çok kaba tabirle, eşek yerine koyup, yükledikçe yüklüyorlar ve olur da ağırlığa dayanamayıp çökersen; ''bak bu yükü taşımayı beceremedin'' demekten de utanmıyorlar.
      O sebeple, herkes en hafif işleri bile çok ağır gösterip, tüm gün nefes almadan çalışıyormuş rolü yapmaktan çekinmiyor :/
      Bunu bir seri haline getirmeyi ve gördüklerimi yazmaya devam etmeyi düşünüyorum.

      Sil
  2. Çok güzel anlatmışsın canım. Evet, haklısın,orada daha farklı bir değerlendirme var demek ki. Seri halinde yaz bence de.

    YanıtlaSil
  3. :) emekli, olalıberi ilk kez çalışmayı özledim, o kadar keyifli yazmışsın:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabi tabi, çok keyifli :)
      Emekliliği kaldıracaklar yakında zaten, ya çalış-ya öl diye bir kanun getirecekler diye korkuyorum :P

      Sil
  4. yazını ilgiyle okudum.kolaylıklar diliyorum canım benim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :)
      Dilerim bundan sonrası daha kolay olur çünkü zaten şu ana dek 1.5 yıl harcamış bulunmaktayım bu savaşı verirken :)

      Sil
  5. Off çalışma hayatı şimdi bana ne kadar uzak ! Seni okurken bile kafamdan neler geçti neler... Yaz güzelim bizden geçti ama okuyan gençler yararın olsun ! Haa minnak portakalı sık sıkıştır benim için mivvvv!!! let...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yedim onu ben :)
      Mivvv!!! lettim collette'cim senin için :)
      Pek tatlı yatıyordu, dayanamadım, çok sıkıştırdım :)
      Kimse ''Avrupa'da aman da aman iş imkanları varmış'' söylentilerine kanmasın, çok zormuş.
      Daha çok yazacak-tartışılacak nokta var bu farklı kültürler savaşı hakkında.

      Sil
  6. Sittirella, güzel açıklamışsın zorlukları, yurt dışına kaçmak isteyenlere örnek olur...
    Alman disiplininden bahsedilmiş yorumlarda. Şu kadarını söyleyebilirim, eşim Alman ve Polonya`da çalışmış bir Alman. Kültürlerarası fark mutlaka var, gerek sosyal hayatta, gerek iş yaşamında. Ama ben başka kültürde yaşamaya zaman zaman zorlansam da pozitif bakmaya çalışıyorum. Bizim için yaşam tecrübesi oluyor hep....
    Kolay gelsin, sevgiler....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Almanların çalışma prensipleri/kültürleri Polaklardan çok farklı.
      Ben farklı kültürleri tanımaya/yaşamaya karşı değilim ama, o kültürün mantık dışı yaptırımlarına maruz bırakılmaya karşıyım.
      Ne yazık ki, her tecrübe bize bir şeyler katmıyor, yaşam sevincimizden alıp götüren tecrübeler yaşamak istemiyorum açıkçası :)
      Ben den de sevgiler size...

      Sil
  7. müdür içimi kararttın, çok kanlo canlı anlatmışsın açok ofis ortamını bi an benim bankaya gittim - geldim. Ruhum daraldı.
    oh şimdi geçti iyiyim.
    evde olmak güzel be..
    sonra sıkılırsam bilemem de?
    sonuçta bunun da iki ucu lolipoplu değnek değil mi =)))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müdür mahvoldum yeminle, daha dün gördüm kazara, geçen yıldan 8 iş günü iznim kalmıştı... 1 gününü iç etmişler, bu yılki izin günlerimden de ikisini... yok böyle bi' mantık, yarın beni yeni bir savaş bekliyor :)
      3 çalışma günü izne bedel bir savaş olacak, gazam mübarek ola :)
      Sen otur oturduğun yerde, sesini çıkarma derim ben... lolipop sağlığa zararlıdır ne de olsa :D
      Öperim karabiberimi.

      Sil
  8. her yanda ayri bela kuzum :( Gel birde burayi dene diyorum sana ama sonrasinda Polonyayi ararsan sorumluluk kabul etmem ben ona gore :)))
    en iyisi soyle zengin bir koca bulup evde oturmakti o sansi da kacirdik :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aklımıza tüküreyim! desem... kıyamam ben be sevgilime :)
      Hiç pişman değilim, yine olsa, yine yaparım :P
      Orası ayrı cinstir, eminim :)
      Keşke tek sorun çalışma saatleri olsa be kuzum, rolümü keser keser çıkarım her akşamüstü ama öyle değil işte.
      Devamını getireceğim :/

      Sil
  9. biim burada da cikmayana cik desinler talep ediyorum :)
    Saka bir yana ben de bazen aksam kalip 1-2 saat sakin sakin calismayi cok seviyorum gercekten. Bu yuzden bana geli is kolik deseler sinirlenirim eminim. O yuzden seni cok iyi anladim sanirim Sittirella. Soyle ilk geldigim zamanlara gittim geldim yaziyi okurken. Ah ah aslinda ne deneyimler kazandik buraarda calisarak. Ama ne de cok yorulduk aslinda :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Binbir gürültü-şamatanın içinde aynı şeyi tekrar tekrar okumaya-anlamaya çalışarak hem zaman kaybedip hem kendimi strese sokacağıma... akşam yarım saat geç çıkarım, sakin kafayla, çıt çıkmazken.. oh, mis!
      Ben ki, çalışmamak için hiç bir fırsatı kaçırmayanım :P adım işkolik'e çıkıyor iyi mi?
      Ayrıca, karar verdim alıcam ben o time management eğitimlerini :D
      Online mış, virtual class hehehe, şenliğe bak! :)
      Çıkardım eski eğitim notlarımı meydana, şöyle bir tozunu silkeledim :)
      Bak neler yapıcam ben neler, hele o eğitime bir gireyim :D
      ''Eğitimim var'' deyip her şeyi back-up'ımın üzerine yıkmayan, hiç bir şey yapmadan sırf eğitime gelip-gitmeyen S.Ella'yı öpsünler :)
      Bu daha ne ki? Daha bunun stress management'ı var, effective business communication'ı var, efenime söyleyeyim, budget management'ı var, sonracığıma Excel'i var, SAP'ı var.
      Ben haftada 8 saat eğitim planlayayım da, nasılmış benim iş yüküm, kaç kişi aralarında paylaşacaksa paylaşsınlar o çalışmayacağım bir günü :)
      Öyle olmaz, böyle olur :)
      Çok şey öğrendik, çok yıprandık, çok yorulduk.
      Keşke kariyer delisi olsaydım, işte o zaman bu sayıp döktüklerimiz bir işe yarardı belki...

      Sil
  10. yok yok bu böyle olmayacak, gelicem ben Polonya'ya yerleşicem ama oncağızların dilleri de zordur öğrenemem edemem, ama Türkiye'de haftaiçi akşam, haftasonu, bayram, tatil demeden sürekli aranarak iş verilen bir Türk emekçisi olarak anlattıklarınıza, paradokslarına rağmen içim gitti :)
    Sevgiler...
    www.ceylinolmez.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hata edersin :)
      Dilleri zor, ben artık anlıyorum, günlük konuşmaları rahatça yapıyorum.
      Ama gel gör ki bir beş yıla daha ihtiyacım var sular-seller gibi konuşur hale gelmem için.
      Dünyanın en zor dillerinden biri, İngilizce + Türkçe ile çalışıyor olmak en büyük avantajım burada.
      İçinin gitmesine sebep yok, iş ise, eminim Türkiye'de de çok güzel, çok tatmin edici işler bulunabilir.
      Buranın parasının Türk Lirasından değersiz olduğu ve buranın ''iyi'' maaşının Türkiye'ye göre ortalama kaldığını göz önünde bulundurursan...
      Tavsiye etmem :/
      Ayrıca artık yazma şu her yorum altına adresini ne olur.
      Gerçekten gerek yok :)

      Sil
  11. Türklere mahsus değilmiş demek elin gavurunada yaranamıyo muşun ben bunu çıkardım soğuktan uyuşan beynimlen
    ah sit ah
    ortaokuldan sonra okumayıp zengin koca bulmalımıydı acep diye düşündürüyor bu iş dünyası insanı:)))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lise mezunu olup,torpille belediyeye memur olmak varmış anasını satem :)
      Bir de kuyumcu koca... oh-mis! :)
      Türkiye'de iş bulmak zor... ama iyi bir iş bulunca da senden paşası yok.
      Burada hem iş bulmak zor, hem de hiç bir şekilde huzur bulamıyorsun.
      Şimdiki aklım olsaydı... :P

      Sil
  12. Gene ben Semi:)
    Yorumunda yaşam sevincinden bahsetmişsin ya,tecrübeler bazen öyledir alıp götürür ama ilerde geriye dönüp baktığında belki de gülümseyerek anımsarsın. Benim için orada geçirdiğim 3 yıl çok zordu. İnsanların zorluğu, ülkenin zorluğu...Şimdi baktığımda hiç de fena değilmiş aslında diyorum. Neyse önemli değil, bunlar kişisel tecrübeler:) Eşimin şu anki durumunu söyleyeyim, Türkiye`de sadece Türklerin çalıştığı firmada Alman disipliniyle yöneticilik yapmaya çalışıyor:))Başına gelenlerden cilt cilt kitap olur:))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Semi,
      Burada yaşadıklarım elbette bana çok şey kattı... ama açıkçası sadece anımsamayı tercih ederim. Gülerek veya gülmeyerek :)
      Benim, çoğunluğunu Polakların oluşturduğu bir ortamda, bir ülkenin yönetimini yaptığımı düşünürsek; eşinle birlikte cilt cilt kitap çıkarabiliriz gibime geliyor :)

      Sil
  13. sevgili sid:)

    bir cisim sana doğru yaklaşıyor :) RR099145405TR izini takip etmek istersen:)
    geç kalınmasıyla mahcup kargoya verilmesiyle bir okadan helecanlı bir bekleyiş:)

    sevgilerrr...rr..rrr brrrrrr... istsnbul donanzziiii

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aneeeaam!
      Helecan yaptım! :D
      Honey'miş honey'miş? :)))))
      Du' bakalım, sağ salim bi' ulaşsın hele :)
      Sağol güzelim!
      Donun azıcık canına yandıklarımın, biz burda güneşli güneşli donuyoruz, farkımız bu olsun :P

      Sil
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...