Yazmayacağım, yazmayacağım diyorum, şeytan -gör bunu da gör, bi' de bak şunu da gör - diye diye gözüme sokuyor bazı şeyleri.
Sonra uyuveriyorum o şeytana -ne de olsa kanka- başlıyorum yazmaya.
Ben arızalı üretimim.
Ciddi ciddi :)
Arıza yaratmaya bayılırım. Ortada bir sorun yok mu? Çağır beni bebeyim :)
Sana olmayan sorun nasıl yaratılır? Hiç yoktan arıza nasıl çıkarılır? derslerini ücretsiz vereyim.
Gözümün görüp aklımın erdiği bir konuda ortada kabak gibi duran bir hata varsa, susamam.
Susarsam... çatlarım!
İçimdekini, içimden geçeni söyleyeceğim, görüşümü bildireceğim, rahatlayacağım.
Söyleyemezsem... sanki o sözcükler ağzımdan çıkmadığı, dilimden dökülmediği sürece zehir gibi içime akar, mideme sancı girer, elim ayağıma bağ olur, acı verir bana, dert olur içime.
Kendime işkence etmenin alemi yok :)
Severim çünkü ben kendimi.
Çiçek gibi hatunum, ne diye acı çektireyim kendime? :)
Ukalalık ise bunun adı, evet, ukalayım ben.
Kimse kusura bakmasın. Benim kusurum ukalalık sanırım.
Kolay kolay sevmem, kolay kolay beğenmem, kolay kolay...düşündüm de, ben kolay olan hiçbi' şeyi sevmem ki.
Kafatasının içinde beyin yerine fındık(veya ona benzer büyüklükte bi' şeyler) taşıyan insanlardan nefret ederim.
Hiç ''ben hümanistim, çiçekler-böcekler-kelebekler dünya ne güzel-herkesi seviyorum'' ayakları yapmama gerek yok.
Bildiğin faşistim işte.
Aptal olan kimseye tahammülüm yok.
Salaklığa, gerzekliğe, zevzekliğe, boş beyinlere, gerizekalılığa -sıfır tolerans-lıyım.
Bu tip yaşam formlarının solunum yoluyla küresel ısınmaya katkıda bulunmak dışında hiç bir boka yaramadan ot gelip ot gittiklerine inanıyorum.
Evet, bu sınırlarda dolanıyorum. Düşüncelerim kötü müdür? tartışılır.
Kime göre? Neye göre?
Benim blog sayfam, benim görüşüm, bana göre hiç de kötü değil, hatta lokum gibi, mis.
Ekranda ağzını yaya yaya, zevzek zevzek konuşan birini gördüğümde böyle gırtlağını sıkıp ağzının ortasına ortasına çakma ihtiyacı hissettiğim çok olmuştur mesela.
Bu derece takıntılıyım.
Vahşiyim, değil mi? Evet.
Elimin tersine olan güvenim tamdır, korkak alıştırmam.
Şiddete hayır! diye pankart açanları destekler gibi görünsem de, içimden bi' yerlerden bu vahşi ses hep ''bazı istisnalar kalmalı!'' diye haykırır.
Mesela, kendini savunmaktan aciz bebeklere, çocuklara, hayvanlara işkence yapanları, çok yaşlı insanların güçsüzlüklerinden yararlananları -gerekirse- dövmek serbest olmalı kanımca.
''Ne farkımız kalır o zaman ondan?'' mı diyeceksin.
Sen farklı kal, peki-kabul... bana ver onları.
Ben eşeği suya göndereyim... başlayayım...
gelmez o eşek bi' daha geri, benden söylemesi.
Ben çok mu matah bi' şeyim?
Evet, öyleyim, mütevaziliğin lüzumu yok.
Düşünmeden, bakmadan, görmeden, incelemeden, ''bu doğru mudur? yanlış mıdır?'' demeden önüme koyulan her fikre, bana kabul etmem için dayatılan şeylere gözü kapalı '' tamamdır' demem.
Fazla ''farkında'' yaşamak can sıkıcı.
Bazen ''Bush dallamasından hallice'' bir beyne sahip olsaydım da, dünya pipime-ahiret topuma yaşayıp gitseydim dediğim oluyor elbette.
Ne kadar ''farkında''sın, o kadar beynin yoruluyor, ruhun daralıyor.
Konuyu getireceğim bir yer yok.
Daral geldi, söyledim.
İlle de bir yere bağlamam gerekecek ise elbette getirebilirim.
Muhakkak bulurum bir nokta nasılsa :)
Şimdi...
insanları tanıyıp-etmediğim için, takip te etmediğim için kişilikleri hakkında ahkam kesmem mümkün değil ama genel gördüklerimi anlatacağım.
Kendi farklılığının, yeteneğinin, yapabileceklerinin farkında olan insanlar zaten alınmıyorlar yazdıklarıma, en süper olay bu.
Bu yazıdan sonra yine kimse bana bikbikbik demesin.
Bak üzerine basa basa diyorum; tanımıyorum, buradan bakıldığında görüneni söyleyeceğim.
*Lou ile Skype üzerinden hem sohbet edip hem birbirimize yeni blog adresleri, web siteleri tavsiye ederken yolumuz bir kaç güzel sayfaya düştü.
*YavruSu'yu ziyaret ettik, pazar torbalarımızın bez olmasının gerekliliğinden, naylon poşeti hayatımızdan çıkarmamızın ne gibi getirileri olabileceğinden bahsettik.
*OİP'in kutukafasının şirinliğine, hatunun yeteneğine inancımızı pekiştirdik.
*Aylar önce hakkında iddiaya girdiğimiz ve haklı çıktığımız bi' hanım kızceğizimizin dedikodusunu yaptık.
*Yaşadığımız ortamda, günlük hayatta vücudumuzdan geçen binlerce-onbinlerce, hele hele İstanbul gibi büyük şehirlerde milyonlarca ''sinyal''in ilerde bize ne gibi zararları olabileceğinden bahsettik.
Düşünsenize, günlük hayatta sürekli bir dalga yayılımına, radyasyona, A dan tut, X-Y-Z ye dek tüm çeşitli ışınlar sürekli vücudumuzdan geçiyorlar.
Yakında ya kanatlarımız çıkacak... ya da görünmez adamlar normal olacak.
Telefon sinyal güçlendiricileri, wireless bağlantılar, peeeeeeeeeh, anten taksak totomuza ayna gibi diskavıri çenıl çekeriz, farkında değiliz bence.
*Blogmania'yı gördük, ''burası tekin değil'' dedik. Damat Ferit diye bir arkadaşın yazısını okuduk.
Hemen takibe aldım şahsen, bu devirde doğruyu söyleyeni bulduğunda kaçırmayacaksın.
Arkadaş süper konu işlemiş, ders gibi, kitap gibi.
Ortadoğu ve Balkan'ların deşifre olduğu halde paravan arkasından karizma ve gizem yapan tek blog yazarı.
Sorarım size; Karagöz-Hacivat oynatılan perdenin arkasına bir kadın oturtup perdenin/paravanın önüne '' Havalı Deniz içerde/paravanın arkasında'' diye bir tabela koysan, bunun YAZAR (pabucumun yazarı!) olduğunu ve imza dağıtacağını söylesen ne kadar inandırıcı gelir sana?
Yazarların kemikleri sızım sızım sızlıyordur valla, mezarları dar geliyordur, dönüp duruyorlardır.
Hayatını yazmaya, edebiyata adayan ve bu yolda ömür harcayanların hiç de huzurlu uyuduğunu sanmıyorum.
Hadi eline her mikrofon alıp karga sesiyle kulağımıza tecavüze yeltenenler şarkıcılığı geç, ''sanatçı'' oldu... alıştık.
Podyumda her iki defileden birinde ''iş kazası'' yaşayan manken-model kızceğizlerimiz/oğlanceğizlerimiz artist oldular, ''sanatçı'' oldular, filmlerde, dizilerde boy gösterdiler... alıştık.
Ajdar denen bir makine mühendisi çıkıp ''çikita muz'' dedi, bu bir şarkıdır dedi, ona bile alıştık.
''Ananı da al-git'' diyen başbakana bile alışan milletiz biz.
Bize sunulan, önümüze konulan her isme, her şeye alıştık.
Ama ''yazar'' ya.. yazar.
Elif Şafak'ta ''yazar'', Balzac'ta ''yazar'', Coelho'da ''yazar'' Havalı Deniz muamelesine uğrayan kızceğizimiz de ''yazar''.
Fark ne?
Elbette gül ile bok böceği kadar farklılar birbirlerinden ama bu farkı bile hissetmeyen-bilmeyen fındık beyinliler nefes alıp verirken ve küresel ısınmayı desteklerken ( Hahaha, negzel bağladım gördün mü? Çok iyi de oldu çok güzel iyi oldu tamam mı?) hepimizi aynı enayilik oranını reva görüp gözümüze gözümüze sokmuyorlar mı...
deli oluyorum!
İlk başlarda sırf desteklemek adına bu kitapları almaya yeltenen, siparişini veren BEN... kendime '' az kalsın sen de küresel ısınmaya destek grubuna girecekmişmişsin bak, salak'' deyip kızıyorum.
Neyse, konuyu dağıttım. Ne yapalım, yazar değiliz, acemiliğimize verin :)
Damat Ferit'e gülümsedim. O bana gülümsedi mi bilmiyorum.
Yorumları okurken birilerinin - hem de tanındık-bilindik bir kaç ismin - bu Havalı Deniz'i çatır çatır savunduklarını, onu edebiyat dünyamıza!!!! kazandıran ama bu işe kesinlikle ve kesinlikle para amacıyla soyunmamış olan Cem Mumcu'nun ( bu noktada hakikaten gülüyorum, okuyorsan Cem kusura bakma, sen de ben de biliyoruz sonuçta amaç-araç-sonuç üçlemesini) avukatlıklarını yapanları gördüğümüzde garibimize gitti.
Lou'ya ''Neden böyle Kara Murat benim! tarzında yazmış ki bu isimler?''dedim.
Demediysem de kesin yine içimden konuşup dedim saymışımdır. Son günlerimin hastalığı oldu bu.Ya söylemek istediklerimi söyledim sanıp içimden söylüyorum. Ya da apaçık konuşup söylemedim sayıyorum. Bunama böyle mi başlıyor acaba? Araştırmak gerek :)
Neyse biz okuduk, güldük geçtik.
Dün gece yine Lou ile geleneksel Skype dedikodu gecelerimizden birini gerçekleştirdik. (şu an yapmakta olduğumuz gibi, gördüğünüz üzere böyle de marifetliyizdir. Aynı anda 2-3 işi başarı ile sonuçlandırabiliriz, peh peh peh)
Bi' yerde bu havalı deniz kod adlı kızceğizimizin avukatlığını yapan, Cem Mumcu'nun, havalı deniz kızceğizimiz üzerinden para kazandığını neredeyse kuran'a-kitaba el basarak inkar edecek olan kişilerin yakında kitaplarının çıkacağını! ( ayayay burada bayılacağım) okuduk ve kahkahayı bastık.
Anlaşılmıştı.
Olay çözülmüştü.
Mişın kompleytid bebeyim.
Birilerinin ortaya dökülüp neden böyle avukatlığa soyunduğunu anladık.
Bugün sana- yarın ona olabiler, garantiye almak lazım tabe totoyu, onlar da haklı.
O sırada o blogdan bu bloga zaplarkene :) geçgeç yaparkene, (hahaaayt! negzel nan bu TDK :)) yolumuz bi' bloga düştü.
baktık... baktık... başladık gülmeye.
Şimdi.... olay şu:
Bi' hanım kızceğizimiz...
''...bu blog olayı öyle bir hal aldı ki,kitap çıkaran çıkarana... Şimdiye kadar hiç bir blogcunun kitabını okumadım. Oyüzden bir fikrim yok nasıllar güzeller mi diye. Blogun kitaba donusmus hallerı mi onu bile bilmiyorum. Fakat benim takıldığım nokta,blogların blogluktan çıkmış olması,herkesin bir blogunun olması,herkesin birbirinin çakması olması.. Nerde çokluk orda bokluk misali.. 1 senedir blogcu olan ben,bu farkı çok net hissedebiliyorum. Kitapı duyan "lan blog da neymişkina?" oldular görüp beğenen "bende yapayım da ünlü olim yea,çok kolay" gibi bir tavra bürünüp blog açıyo. Benim bu takıntımdır.Hani bir şarkıyı siz bilirsiniz bir kaç arkadaşınız size özeldir,sonra o bi duyulur patlar,tiksinirsiniz bög gelir.Yada bir marka için öyledir.. Bunun gibi.Bloglarında cılkı çıkmaya başladı ve yelpaze çok genişledi. Ha bu yüzden blogu kapatıp gidecek değilim. Tea blogu acarken kapatıcam tarihi belirlemiştim.O tarih geldiğinde zaten kapatıcam...''
demiş.
Şimdi... ilk olarak, adı üstünde nan, blog.
Utanmasa bir ben yazayım, başkası yazmasın diyecek.
Babasının malı mübarek, herkes birbirinin çakması !!! olmuşmuşmuş ve de muş.
Burada beş yıllık blog yazarları var.
Bir yılda ''bög'' gelmiş kızceğizimize, üzüldüm :) yazık.
Bi'de şu var, bırakıp gitsen ne yazar?
Ne dünya durur, ne millet arkandan ağlar.
Bu kızceğizimizi de görsünler ya da.
Elinden tutsunlar, yol-yordam göstersinler.
Kıskanmasın, üzülmesin, isyan etmesin.
Blog alemlerini kendinden mahrum etmesin :)
''İnsanların kendini bu kadar önemsemesini, önemli görmesine sinir oluyorum. Manyak mı bunlar? Sanki dünyanın sonu gelecek, zaman duracak sanıyorlar, nasıl bir egodur bu? 300-500 izleyici edinen kendini kral sayıyor, dünyaya kafa tutuyor hahahaha, hasta nan bunlar!'' dedi Lou.
Veya ben dediklerine tamamen kendi demek istediklerimi de ekledim, pireyi deve yaptım yani.
Hak verdim kuzuma :)
Bunu diyen, bu sözleri sarfeden hanım kızceğimizinin blog sayfasını açtığınızda sizi Yann Tiersen'in Le Fabuleux Destin d'Amélie Poulain albümü şarkıları karşılıyor :)
Hatırladınız mı?
Edi? :)
Bana 1 yıldan uzun zaman önce ''S.Ella, işyerinden giriyoruz bi' anda müzik başlıyor, çok iyi, çok hoş ta, kaldır müziği ne olur'' diyen arkadaşlarım... hatırladınız sanırım.
Ve... evet, herkesi birilerinin, birbirlerinin ''çakması'' olmakla itham eden bu arkadaşın profil fotosu ve blog sayfasını süsleyen 5-10 tane eşek nalı kadar fotoğraf kime ait dersiniz?
Audrey Tautou :)
Çakma değil yani kendisi.
Hayran diyelim biz ona kısaca :)
Sen kalk boy boy Audrey Tautou fotoğraflarıyla blogunu süsle.
Blog headerını bile hatunun fotoğraflarıyla donat.
Bloguna müzik linki yerleştir ve bağıra çağıra Amelie şarkılarını dinlet millete...
(Sevmediğimden değil, iş yerimde 2 ay sabahtan akşama dek sadece bu albümü dinlemişimdir, müthiş bir rahatlama ve konsantrasyon veriyor burası kesin, hatta bayılırım)
Sonra da kalk herkesi ''özenti'', ''çakma'' olmakla suçla.
Yok yeaaaa!
Pabucumun orjinali.
Tanımam-etmem.
Ama hani ''Küresel ısınmaya katkıda bulunmaktan başka bir işlevleri yok'' demiştim ya.
Dileyen dilediğini yazsın.
(İzin verdim yani :) hahahaha)
Burası kimsenin malı değil.
Hiçbirşey kimsenin tekelinde değil.
Offff, bu kadar uzun lafın sopası;
Bu tiplere bir şans daha verilsin bence.
Çıktıkları yere geri girsinler.
Bi' daha denesinler.
Bu gönderiyi kelimenin tam anlamıyla süsleyen fotoğrafın anlamına da dikkat çekip, mesajımızı vermiş olduk böylece.
Hahahaha :)
Şaka nan! :)
Yazı sağlamdı, birilerinin salaklığını yüzlerine söylemek istedim.
Poz da ''vay be!'' olunca, gözünüz, gönlünüz açılsın dedim.
Herkese yazarlık kariyerinde, kitabında, blogunda, amaçladıklarına ulaşmak için seçtikleri yolda başarılar dilerim.
Üç günlük dünya, yaşayın-yaşatın, zevk alın.
Aklınızda yapamadığınız hiçbi' şey kalmasın.
Avukat olun, doktor olun, yazar olun.
Elinize yüzünüze bulaştırın, hatta sıçıp bırakmayın, sıvayın, tam olsun.
Hiç ''ben ne anlarım bundan-şundan?'' demeyin. Her boka atlayın.
Her ''Hıyarım var!'' diyene elinizde tuzlukla koşun, hiçbi' şeyden geri kalmayın.
Kimsenin totosunu öpmeyin, el pençe divan durmayın dik durun nan!
Az omurgalı olun!
Herkes -gördüğünüz, an itibariyle ispatladığım üzere- kendi blog sayfasında atını koşturur, ''yeaaaa, koşturamazsın taaağaaam mı?'' diyen kepçük ağızlılara selam olsun.
O kişiler de koşturmuşlar atlarını ama kardeşim ben kırmızıdan nefret ederim deyip kırmızı başlıklı kız çıkarsan komik ya!
Hakikaten komik.
Az dengeli olun, ne bileyim dediğiniz-yaptığınız-giydiğiniz- yediğiniz bi' şeyiniz tutsun, tutarlılık olsun :)
Evet, bu saatten sonra artık yazmaya devam edersem saçmalanır.
Buralarda bi'yerde sonlandırmak gerekiyor gönderiyi.
Ama sonlandırmadan... buyurun, cılk cılk cılkını çıkarıyorum.
O kızceğizimiz demiş ya, cılkı çıkmış blog olaylarının.
Yelpaze genişlemiş şekerim :)
Hay o yelpaze...
Tey tey de tey tey!
Allam allam fındık mındık az akıl sür-ver o beyinlere yareppim.
Süpaneke, dinimiz,amin.
Hanimiş: link vermesine verirdim de üşendim.
Google diye bi'şey var, kopyala-yapıştır bulursun bu bahsettiğim herkesi-herşeyi.
Öyle reklamını yapmayayım, aman bilmem ne olmasın derdim yok, bak ipucu verdim.
(içimden geldi: pabucumun yazarı, pabucumun Tautou'su... peeeeh!)
Görsel: Deviantart.com
ben de faşistim :)
YanıtlaSilözellikle kadınlara...
salak kadın bi yatakta çekilir. orda da benim işim olmaz. napıyım :S
yuf sittirella.. amma uzun yazmışsın, okuyana kadar bi hal oldum.
YanıtlaSilövgü için teşekkürler bebeym:))
şu blog işini fazla ciddiye alıp, biloguyla dünyayı yönetmeye talip olanlara ben de pek gülüyorum.
ve evet malesef haklısın. bir sürü insan türlü marka ve pazarlama şirketlerinin elinde maymuna dönüyor farkına varmadan.
soğuyorum anında...
10 kelimeden ancak birine anlam yükleyebildim, beş tanesini geç vakitte olmamızdan olsagerek idrak edemedim.
YanıtlaSilŞu başlık da neymiş, deyip okudum, okudum, okudum, ebesinin kutusuna kadar okudum en sonunda kimleri kastettiğini anladım.
Hoş, bahsettiğin kişileri tanımıyorum, lou, kitap yazan blogcular, kırmızı sevmem deyip, kırmızı g-string giyen kızlar...
Adlarını bile duymadım.
Alıntının bir parçasını da arattırdım Google'da, bi bok çıkmadı senin blogundan başka.
Neyse, hoş bir 'liseli kavgası' edasında yazı okudum, kesene bereket.
*leb*
YanıtlaSilÇok güldüm, sağolasın :)
''Salak kadın yatakta çekilir''
bu sözü duymamıştım :)
*OİP*
Yuf bana :)
Ben öylesine giriş-gelişme-sonuç bağlantısız yazdım-geçtim.
Teşekküre gerek yok bebeyim köy görünüyor :)
Medya maymunu... diyorlar yazık ya :/
Hakikaten oyuncak olup gidiyorlar, çok yazık.
*9*
Ebesinin kutusuna dek okumuşsun ya, önemli olan bu :)
Duyarsın adlarını-sanlarını zamanla :)
Yakında yapılır reklamları çarşaf çarşaf etrafta.
Lou'yu bile tanımıyorsun, ben ne diyeyim sana? :)
Sen git ekle şu zımbırtıyı, gelicem kontrole :)
''Aferim nan'' diyecem sana gerekirse :)
He, bi'de arada uyu, uyunmayınca hakikaten saçmalıyor insan, kafa basmıyor.
''liseli kavgası''
ah keşke... ah keşke.
:)
benim lafım olduğu için duymamışsındır :)))
YanıtlaSilKara murat beniiiiiiiiiiiiimm !!
YanıtlaSil*Lou*
YanıtlaSilDöverim :)
Hahahaha, hala gülüyorum.
*leb*
YanıtlaSilKitap gibisin be :)
Oturduğun yerden deyiş üretiyorsun.
Sevdim ama :) Hakikaten... ahaha.
Kullanılır ki bu :)
Ben hıyar-tuzluk ilişkisine takılmış durumdayım. O gece yattığımda uyuyana kadar salak salak güldüm :):)
YanıtlaSilo fotoyu nerden buldun gı:P
YanıtlaSil*Ters Pabuçlar*
YanıtlaSilBuldum işte :)
Adresler aşağıda mevcut :)
Pek beğendim, gizli mi kalsaydı?
Hehe.