Ölü Ozanlar Derneği / Dead Poets Society


Yazar: Nancy H. Kleinbaum
Çeviri: Gül Yılmaz
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: 1989 / Türkçe İlk Baskı: 2003
Yayınevi: Nokta Yayınları

Filmini daha çok sevdiğim nadir kitaplardandı.
Çünkü filme ruhunu Robin Williams vermişti...

Arka Kapak Yazısı:
"Todd Anderson ve arkadaşlarının Welton Akademisi'ndeki yaşamları, yeni İngilizce öğretmenleri Bay Keating'in gelmesiyle birlikte inanılmaz biçimde değişir. Bay Keating onlara olağanüstü ve farklı bir hayatın kapılarını açar. Ondan etkilenen yedi arkadaş, Ölü Ozanlar Derneği'ni tekrar faaliyete geçirirler. Bu gizli dernekte ailelerin baskı ve beklentilerinden uzakta tutkularını özgürce yaşayabilmektedirler. Keating onları ünlü ozanların büyük eserleriyle tanıştırdığında yalnızca dilin güzelliğini öğrenmekle kalmayıp, yaşamın her ne kadar önemli olduğunu da ayrımsamışlardır."

Altını Çizdiğim Cümleler:
"Çocuklar kalkarak Onur Salonu'nun duvarlarını kaplayan sınıf resimlerine doğru yürüyerek, geçmişten onlara bakan genç adamların yüzlerine  baktılar.
"Hiç birinizden farkları yok, değil mi? Gözlerindeki umut sizin gözlerinizde de okunuyor. Geleceğin kendileri için harika şeyler getireceğini düşünüyorlar, aynı çoğunuzun düşündüğü gibi. Peki çocuklar bu gülücükler şimdi nerede? Umutları ne oldu?"

"Örneğin lisan ve sözcüklerden tad almayı öğreneceksiniz. Çünkü kim ne derse desin, sözcük ve fikirler dünyayı değiştirebilecek güce sahiptir."

"Kişi şiir okur çünkü insan ırkından gelir, insan ırkına ise tutku yön verir!
Tıp, hukuk, bankacılık -hepsi de iyi bir yaşam sağlamak için gereklidir.
Peki ya şiir, romantizm, aşk ve güzellik? İşte bunlar da bizim yaşama sebeplerimizdir!"

"Ölü Ozanlar Derneği yaşamın iliğini özümsemek amacıyla kurulmuş bir dernekti."

"Neil yine bazı yerleri atlayarak devam etti: "Ve ecel geldiğinde ancak farketmemek için hiç yaşamamış olduğumu."
Knox ayağa kalktı. Neil ona kitabı uzattı. Knox kitabın başka bir sayfasını açarak okumaya başladı: "Eğer bir insan düşlerinin yönetiminde gizlice ilerlerse, bir gün hiç beklenmedik bir anda başarıyla buluşur."

"Büyük hayalleri olanlar tacı elde ederler."

"Önyargılardan, alışkanlıklardan ve etkilerden kendimizi nasıl soyutlayabiliriz? Bunun cevabı sevgili gençler, her zaman yeni bir bakış açısı bulmaya gayret etmemiz gerektiğidir"

"Herkes yerine döndüğünde tekrar konuşmaya başladı: "Eğer bir şeyden eminseniz, buna bir de başka bir açıdan bakmaya zorlayın kendinizi. aptalca veya yanlış olduğunu düşünseniz bile, yapın bunu.
Bir şey okurken yalnızca yazarın düşüncelerini dikkate almakla kalmayın, bu konuda kendinizin de ne düşündüğünü tartın. Kendi benliğinizin sesini bulmaya çalışmalısınız çocuklar. Buna başlamak için ne kadar çok beklerseniz, onu bulmanız da o kadar güçleşir."

"Gerçek, altında ayağımızın buz kestiği bir yorgana benzer!
Birkaç kişi gülüştü. O ana kadar Todd'un derin bir acı ifadesi okunan yüzünde derin bir öfke belirdi. "Hepsinin canı cehenneme!" diyerek onu yatıştırmaya çalıştı Keating. "Bize şu yorgandan biraz daha söz et."
Todd gözlerini açtı, sınıfa baktı ve kışkırtıcı bir tonla konuşmaya başladı: "Bu yorganı ne kadar çekiştirsek, ne kadar düzeltsek, yine de bizi tamamen örtmez.
"Devam et!"
"Onu tekmelesen de, yerden yere vursan da hiç bir zaman yeteri kadar..."
"Durma!" diye bağırdı Keating.
"Ağlayarak dünyaya geldiğimiz andan,..." diye bağırdı Todd. Sözlerine devam etmek için büyük bir çaba harcıyordu, "...ölüm bizi bu dünyadan çekip alana kadar, ne kadar ağlayıp sızlasak da ayaklarımız hep açıkta kalır!"

"Büyüme çağındayken babam beni nasıl çağırırdı biliyor musun? 5,98 diye! İnsan vücudundaki bütün kimyasal maddeleri şişeleyip satsan, değeri ancak bu kadar edermiş. Vücudumu geliştirmek için her gün çalışmazsam, değerimin hep bu kadar kalacağını söylerdi babam!"

"Gençler, hepimizin içinde başkaları tarafından benimsenme dürtüsü vardır. Ne var ki, içinizdeki tek ve farklı olan şeye, bu size aptalca görünse bile, güvenmelisiniz. Aynı Frost'un söylemiş olduğu gibi:
'Ormanın içinde kesişen iki yol vardı ve ben en az ayak olan yolu seçtim. İşte farklılık budur."

"Beyler," diyerek sözlerine başladı. "Bugün size, üniversiteden mümkün olduğunca çok yarar sağlayabilmeniz için gerekli olacak bir yetenekten söz etmek istiyorum - okumadığınız kitabı çözümleyebilmek."

"Ormana gittim, çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Hayatı tatmak ve yaşamın iliğini özümsemek istiyordum! Yaşam dolu olmayan her şeyi bozguna uğratmak için. Ve ecel geldiğinde fark etmemek için hiç yaşamamış olduğunu."Bir yarın düşleriz hep, bir türlü bugüne kavuşmayan
Bir zafer düşleriz hep, aslında gerçekleşmesini istemediğimiz.
Yeni bir gün düşleriz, yeni bir gün başlamışken bile
Kavgalardan kaçarız, uğruna dövüşmemiz gerekse de"
Todd başıyla işaret edince diğerleri de bir ağızdan okudular: "Ve biz hala uyuyoruz." Todd devam etti:
"Çağrıları duyarız, ama gerçekten önemsemeyiz asla
Gelecek için umutlanırız,
ama gelecek bir plandan ibarettir yalnızca.
Bilgeliği düşleriz,
ama her gün kaçıp uzaklaşırız yanından.
Bir kurtarıcı gelmesi için yalvarırız,
ama bizim elimizdedir kurtulmak."
"Ve biz hala uyuyoruz."
"Ve biz hala uyuyoruz. Ve biz hala yakarıyoruz. Ve biz hala korkuyoruz."

Görsel: Google Images

2 yorum:

  1. Gelmiş geçmiş en güzel, en kült kitaplardan biridir.
    Hatta daha da popüler olması için gereken yegane şart olan filmi bile var.
    Başrol oyuncusu gayet bilindik.
    Ama bu kitabı bilmeyenler var imiş. Ben de sene başı öğrendim bu gerçeği.
    Yahu ortalama bir okur bu kitabı zaten bilir. Hele edebiyatçı isen bilmelisin. Birde öğretmensen bilmen şart.
    Hiç mi duymadın? Hiç mi bir yerlerde karşına alıntısı bile çıkmadı? Hiçbir arkadaşın da mı okumadı bu kitabı?
    Sene başıydı. Bu dönem okutacağımız kitapları seçiyorduk okulda. Ben bunu önerdim. Malum kitap ince. Popüler. Lisede geçiyor vs. Tam tamına bizim öğrencilere uygun bir kitap diye düşündüm. Ancak benim birim başkanımın bu kitabı bilmiyor olacağını hesap etmemişim. Hoca bana "Konusu ne?" diye sorunca öyle bir kaldım ki cümle kuramadım. Burada ne işim var ve bu insanlarla ne yapıyorum diye düşündüm. Yanlış zümredeyim heralde bunlar matematikçi dedim. (Ki bir matematikçinin bile bu kitabı bilmemesini kabul edemem.- Kitabını okumamışsındır da filmini izlemişsindir. Hiçbir şekilde zaman ayıramamışsındır ama mevzuyu biliyorsundur ne bileyim yani bir tarafından kurtarılabilir ama hiç bilmemek. Bilmiyorum büyük konuşmayayım ama benim hayallerim yıkılmıştı.

    Bu da bu kitapla ilgili böyle bir anımdır. =D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım ben bu konuda farklı düşünüyorum.
      Benim "okumamak/bilmemek büyük eksiklik, bu kitap bi' şahaser!" diye düşündüğüm bi' çok kitabın ismini bile duymayan arkadaşlarım var. Arkadaşlarımın bu derece önemli gördüğü kitapların isimlerini ise benim duymamışlığım var. Bu sebeple sık sık konuşup fikir alışverişinde bulunuruz.
      Mesela bu kitap bi' "kült" değil bana göre... Okumam iyi oldu ama okumayıp filmini izlemekle kalsaydım da bi' şey kaybetmezmişim. Okuma zevkinin standartları yok. Kimse kitaplar konusunda bi' çizgi çekip bunun altı bu, üstü şu diyemez kanımca.
      İnsan ömrü kısa, okuyabileceğimiz kitap sayısı sınırlı. Herkesin her şeyi bilmek gibi bir zorunluluğu olduğunu düşünmüyorum. "Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp" derler ya hani, bazen öğreten olmak çok güzeldir, bilmeyene...
      Bi' konunun altını çizmek isterim; "matematikçi" çok arkadaşım var ve çoğu benden çok kitap okuyordur.
      Okuma/okuyucu konusundaki önyargılarımızdan kurtulmamız gerek...bence.

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...