Beni Susturabilecek Tek Şey...


Yazar: Emine Ülker Tarhan (Söyleşiyi yapan Emrah Akkurt)
Orijinal Dili: Türkçe
Basım Yılı: Mart 2014
Yayınevi: Ka Kitap

Emine Ülker Tarhan, hukukçu kimliğini, haklar ve özgürlükler için verdiği mücadeleyi beğenerek takip ettiğim bir milletvekili oldu bu kitabı okuyana dek...
Kitap basılır basılmaz satın alınacak kitaplar listeme ekledim ve sevgili arkadaşım realfiesta bu kitabı bana doğum günü ve de yeni ev hediyesi olarak gönderdi.
(Bi' kez daha teşekkür ederim arkadaşım!)
En nihayet kitabı okumaya başladım ve daha ilk 20 sayfada belki sizlere çok normal gelecek ama bana hiç de hoş gelmeyen bir anlatım tarzıyla karşılaştım.
Bu bi' söyleşi, Emine Ülker Tarhan soruları cevaplamış sadece. Çok doğru, çok haklı, çok yalın tespitler yapmış, bu şaşırtmadı zaten. Şaşırtan nokta, hemen her cümlenin BEN, BEN, BENCE, BEN DE, BENİM, BANA, BEN, BEN BEN...diye başlaması idi.
Bütüne baktığınızda -maalesef- ben, ben, yine ben! görüyorsunuz. Hayal kırıklıklarımın parçaları canımı yaktı...
Evet, bi' çok gerçeğin altını kalın uçlu kalemle çizer gibi çizmiş, evet, kesinlikle çok güzel noktalardan yakalamış ve çok sade cümlelerle içinde bulunduğumuz Türkiye gerçeğini gözler önüne sermiş. Bunu yaparken de kendisini bilgin, düşünür, farkındalık düzeyi yüksek, hukuk bilirkişisi, son sözü söyleyecek kişi ilan etmiş.
Kimse ''Emine Ülker Tarhan bilmeden konuşuyor,'' diyemez, ''Ne konuştuğunu bilmiyor'' da diyemez. O konuşuyorsa hepimiz dinliyoruz ama bunun kişinin bizzat kendisi tarafından söyleşi boyunca yinelenmesi hiç şık olmamış. Şu an gözümdeki Tarhan, çok bilgili, çok donanımlı ama bu bilgi, donanım, farkındalık ve kendisine duyulan güvenden güç alarak, kendinde ''Ben bilirim, ben!'' deme hakkı gören Tarhan...
''Biz biliriz, biiiz!'' diyenlerden farkı kalsın isterim.

Bu, ''BEN, BEN, YİNE BEN'' söyleminin beni rahatsız ettiğini söylediğimde, çok sevdiğim bi' kız arkadaşımın kurduğu tek cümle beni daha çok düşünmeye zorladı: ''Elitist CeHaPe zihniyeti işte.''

Altını çizdiğim cümleler kısmına baktığınız da -ki, en az BEN'li cümleleri buraya taşımaya çalıştım- ne demek istediğimi çok iyi anlayacağınıza eminim.

Bi' de, ''hiçbir'' birleşik ''her şey'' ayrı yazılır benim bildiğim. Okurken o kadar çok yazım hatası yakaladım ki...

Arka Kapak Yazısı:
''Ortak bir payda olmak ve orada buluşmak hiç kolay değil. Hele 1980 öncesi iç savaş deneyimini yaşamış, arkasından 12 Eylül üzerinden silindir gibi geçmiş, ardından terörle boğuşmuş, çok büyük kayıplar vermiş, hemen ardından Erdoğan'ın eline düşmüş bir toplumun art arda gelen bu darbelerin etkisinden kurtulması kolay değil ama her felaketin de bir sonu vardır.

Gücümüzü unutmamalıyız. Kurtuluşu, kuruluşu, yokluklardan kurulmuş o genç temiz Cumhuriyeti unutmamalıyız. Yenilecek miyiz değerlerimizi kemirenlere? Hayır. Vazgeçmek yok, yenilmek yasak. Ben de sizler gibi inançları için postunu ortaya koyanlardanım. Kaldı ki, bunu yapabilecek yeteneğimiz var. Tek eksiğimiz umut bugünlerde galiba….

Bir düşünür "Eğer sessizlikten daha değerliyse sözcüklerinizi kullanın, yoksa susun" diyor. Doğrusu bence de bu. Ne zaman konuşmaya hazır hissettimse o zaman konuştum hep.''

Altını Çizdiğim Cümleler:
ÖNSÖZ
''Eleştirmenler ve/veya önsöz yazarları, çoğu kez hadlerini aşarak, ''elinizde tuttuğunuz bu kitap,'' türü cümlelerle başlayarak, okudukları kitabı anladıklarını okura açıklamaya çalışmaktadırlar. Onların asıl hedefi, kitabın kendilerinde bıraktığı izlenimi dışa vurmaktan çok, sizin kitaptan ne anlamanız gerektiğini söylemektir. Böylelikle kendilerini kitaptan, yazardan ve okuyucudan soyutlayıp, bir üst kata, Tanrı katına koyarlar.''

''Bir solukta okuyacağınız, bitmesin diye yudumlayacağınız bir kitap'' türünden cümleleri çok satan kitapların arka kapaklarında ya da önsözlerinde bolca bulursunuz. Ucuz ve niteliksiz abartmalardır bunlar ve genellikle de doğru çıkmaz.''
A. Mümtaz İdil

KİTAP
''Kitapları koyacak yer kalmayınca kutulara koyardık, manidardır ayakkabı kutuları gibi kutular. Kutular dolusu kitap vardı evimizde. Babam 12 Eylül Darbesi sonrası bize zarar gelmesin diye o masum kitapları balkonda tek tek yaktı. Baba yüreği işte. Çünkü şimdi olduğu gibi o zamanlar da kitap okuyanları pek sevmezdi darbeciler.''

''Hiçbir şey bilmeden, okumadan konuşan, koca koca laflar edenleri biraz yadırgardım. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, pohpohlanmış bir özgüvenle hareket edenlere hep şaşırmışımdır. O kadar çoktular ki... Cehalet ne cesur kılıyor insanı diye düşünmüşümdür. Bu ülke galiba en çok bu tip insanlardan çekti ne çektiyse. Şimdi de çok böyle insan, özellikle siyasette. Dışardan bir şey zannediliyor ama silkelediğinizde içinde hiç bilgi yok bazı insanların.
Çok okurdum. Kitaplar benim tutkum, ben bir kitap kurduyum. Çocuklarım da öyle oldu biliyor musunuz? Ve ben yazdığım tek kitabın ilk sayfasına Borges'in o güzel sözünü yazdım; ''cenneti bir kitaplık olarak düşleyen ben''

Şimdi size bol BEN'li bi' paragraf örneği vermek istiyorum. Lütfen bu paragrafı, özellikle son cümlede yapılan vurguyu gözden kaçırmayın.

''Emin olduğum şey, her zaman özgürlüklerden yana olduğum. Hep baskılara karşı çıktığım. Ben dünyadaki çelişkileri yaygın ve kabul görmüş izah tarzlarından biraz farklı okumaya gayret edenlerdenim. Buna emek-sermaye diyebilirsiniz. Buna, yoksulluk-zenginlik diyebilirsiniz, sağ-sol diyebilirsiniz, bir sürü isim verebilirsiniz, uçlar yaratıp isimlendirebilirsiniz. Ben ise ''güç ve ''güçsüzlük'' olarak bakıyorum mevzuya. Artık yeni şeyler söylemek gerektiğini düşünüyorum. Ben bir siyaset allamesi filan değilim ama hissettiğim bu. Yeni tanımlamalar yapılması gerektiğini düşünüyorum, yeni araçlara ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Ben gücün ne olduğunu, güçsüzlüğün nasıl algılandığını ve gücün aslında nasıl bir sürü şeyi değersizleştirebildiğini vs., bunları yaşamış biri olarak bu çelişkinin çok büyük anlam ifade ettiğinden eminim. Ve hayatımdan gözlemlerimden yola çıkarak, bu çelişki hakkında söyleyecek çok sözüm olduğunu biliyorum. O yüzden o çelişkiyi gören birisi olarak neyden ve kimden yana olduğum açık aslında. Çok açık ve net. Özgürlüklerden, güçsüzden, yoksuldan yana olduğum çok açık. Ben dünyaya böyle bakıyorum. Ve her zaman onların tarafında oldum.''

''Siz ne kadar gösterişsiz, sade olursanız olun, ne kadar görünmez olmak isterseniz isteyin, fark ediliyor olmak bir sorundu sanki.''

''Bazen boşa kürek çeker gibi hissedersiniz, adalet diye bir şey var mı dünyada diye düşünürsünüz. Galiba mutlak bir adalet yok, sadece birileri bizi kandırıyor. Sonra küçücük çocuklar gelir önünüze tutuklanması talebiyle. Oysa onların bir gün dahi cezaevine girmeleri onulmaz yaralar açabilir sonraki yaşamlarında, kalplerinde. Tutuklama kararı vermek, bir insanı bir saat bile özgürlüğünden alıkoymak en zor kararlardan biridir. Çünkü henüz suçluluğu kanıtlanmamıştır, beraat de edebilir. Sorumluluğunuz büyüktür. Bugün ne kolay veriliyor tutuklama kararları inanamıyorum.''

''Birkaç yıl sonra YARSAV girdi hayatıma. Yaşamımın en  büyük onurudur belki. Ama orada da ön planda değil hep mutfağında olmayı istedim. Hayat ne garip, bu kadar geride katkı sağlamak isteyip de öne çıkmak zorunda olmak bir paradoks aslında.''

''Devrimci olmak, bana göre, yanlış olanı, kötü olanı, çirkin olanı, çürümüş olanı önce bilmek, sonra da iç korkmadan, güçlü bir şekilde değiştirmek ya da yıkıp yenisini yapabilmeyi istemek demek.''

''Hem devrimci hem demokrat olunabilir mi diye sormuştunuz. Olunabilir elbet. Olunmalı da. Her ikisi de aynı sofradan, akıldan beslenirler. Çok isterseniz, küçük bir fark var, onu görürsünüz. Sadece demokratsanız sokakta küçük bir çocuğu dövenlerin eylemini kendi zihninizde olumsuz bir davranış olarak niteler, eleştirirken, devrimciyseniz o çocuğu hırpalayanın koluna yapışır, hesap sormak istersiniz.''

''Bir defa, şu an içinde bulunduğumuz ortamı bir demokrasi olarak tanımlamak kelimenin gerçek manasıyla bir gaf olur, demokrasinin kırıntısından dahi söz edemeyiz. Hukuki güvenliğin olmadığı, yani ''şöyle yaparsam cezası şudur, bundan kaçamam'' veya ''bunu yapmak suç değildir'' bilgisine sahip olamadığımız; hukukun tamamen askıya alınıp Başbakanın fermanına indirgendiği bir ortamda takdir edersiniz ki muhalefet partileri de eşit siyasi rekabet şansına sahip değil. Demokrasi işleyemez, çünkü toplum üzerinde muazzam bir baskı var. Anayasada tersi de yazsa basın özgür değil, yargı bağımsız değil, kadın erkek eşit değil, sivil toplumun iktidarı denetleme gücü sıfır. Fakat buna rağmen hiçbir şekilde bir mazeret yaratma gayretinde değilim, aksine iş bu noktalara gelmemeliydi. O algıyı yönetmelerine, insanları kandırmalarına izin vermemeliydik. Sorunuza tekrar dönersem; evet, anlatmada, ikna etmekte eksikliklerimiz var, bunu görüyorum elbet. Vakit daha geç olmadan şapkayı önümüze koyup ciddiyetle düşünmemiz gereken hususlar var. Demek ki yeterince iyi değildik.''

''Çünkü, yaradılanı biz ''sadece'' yaradandan ötürü severiz diyorlar. Oysa ben insana sadece ''insan'' olduğu için değer verilmesi gerektiğini düşünüyorum.''

''İnsan olmak ve dolayısıyla hak sahibi olmak, bu hakların ''hukuk'' ile güvence altına alınması ve buna da saygı gösterilmesi gerekliliği o kişinin sadece ''insan'' olması ile ilgilidir. Aidiyetsiz, yalın, sadece insan olmak... Dolayısıyla, insanın insanlığını inanç ile izah etmek birleştirici değil ayrıştırıcıdır. Ve az evvel haklarla ilgili saydığım haklarla ilgili meselelerin çözümünü kolaylaştırmaz, zorlaştırır. Ben insana hakikaten insan olduğu için değer veriyorum. Başka bağlantıları, aidiyetleri nedeniyle değil.''

''Muhalefet soğuktan ölen bir çocuğun neden soğuktan öldüğünü, belki küfürbaz ihaleciler çok doyduğu için aç çocuklar olduğunu anlatmak zorunda. Birilerini giydirmek için birilerinin çıplak olduğunu anlatmak ve o idrak noktasını yakalamak zorundadır muhalefet. Bunu yapmak zorundadır. Yapamıyorsa zaten, tüm yapamayanlar gibi gitmeli, yerini başka seslere bırakmalıdır.''

''Uzun soluklu iktidarların bu coğrafyada otoriterleşme eğilimleri kadim bir sorun. Aslında kötülük her yerde var. Güç zehir gibi, güç sarhoşluğu da bir hastalık galiba.''

''Demokrasinin diktatörlük için bulunmuş kibar bir isim olmadığını bu insanlar görecek.''

''Halkın da desteğini alırsa, güçlü bir destek verilirse kendine; seçim trafiğinden başarılı çıkar, ardından da cumhurbaşkanı olursa, hemen ardından anayasayı değiştirip başkanlık sistemi getirmek ister. Veya ikinci bir olasılık, üç dönem kuralını kaldırıp yeniden Başbakan olarak devam etmeyi düşünebilir.''

''Yanlış olan, kendini temiz, diğerlerini kirlenmiş olarak görmektir. İnancını asla bilemeyeceğiniz ve sorgulayamayacağınız milyonlarca kadını, kirli ya da günahkar olarak itham etmek yanlıştır.''

''Ülkeyi bu hale getirenlerin, ''ne istediler de vermedik, polisi onlara verdik'' diyenlerle, yargı eliyle rövanş almak adına terör estirenlerin de aslında birbirlerinden farkları yok.''

''Bugün sizce neden siyaset özgür irade sahibi, nitelikli, donanımlı ve yeni bir şeyler söyleyebilen insanların önünü açmıyor? Genç, üretken, zeki insanlar neden siyasetten uzak duruyor? Haziranda sokaklarda olanların yaş ortalaması 28, ülkenin yaş ortalaması 30 civarı. Ama siyaset çok yaşlı. Gezi gibi hiçbir siyasi örgüte, partiye dayanmayan, sırtını bunlara dayamadan sokağa çıkabilecek kadar olağanüstü bir özgüvene sahip gençler niye siyasete giremiyor. Çünkü onlar güçlü rekabet ortamı yaratırlar. Demode siyasetçileri tahtlarından indirebilirler. O yüzden önleri kapatılıyor. Ben onlara engel olan lider sultası devam ettiği sürece, siyasetin kısa vadede nitelik kazanabileceğine inanmıyorum.''

''Gezi direnişi vicdanların sokağa taşmasıydı. Sorunuzla bağlarsak adalet arayışıydı. Yaşamak meselesini sağa sola kaba beton düzeyine indirgeyenlere güçlü bir itirazdı, adalet dağıtmayı, kömür dağıtma düzeyine indirgeyenlere niye tepki gösterilmesin ki?''

''Hatırlayınız, o tarihlerde YARSAV da yoktu, siz halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten ötürü kesinleşmiş mahkeme kararı ile mahkum edilmiş bir kişisiniz.
Sayın Başbakan,
Küçük bir bilgi notu; bunun hukuktaki adı ''suç işleme konusunda kararlılık''tır.''

Nedir bu ''beni susturabilecek tek şey bilgidir, o da sizde yok'' fenomeni?
''Çok sakin, soğukkanlı bir insanım aslında. Çok az öfkelenirim, genellikle öfkelendiğim belli olmaz. Meclis kürsüsüne çıktığımda AKP'lilerden her zaman bir uğultu ve öfkelerini dışa vuran sataşmalar gelir. Bazen çok ağır sözler de söylerler. O gün de karşımda hiç durmadan laf atan ve ne söylediği belli olmayan bir milletvekili vardı. Hiçbir üretimi olmayan, söyleyecek sözü olmayan, ama kürsüde konuşan birine çoğunlukta olmanın gücüyle bağırıp gürültü yapan, susturmaya çalışan bir figür. Öfkeyle değil ama biraz düştüğü duruma da üzülerek, ben de ''beni susturabilecek tek şey bilgidir hanımefendi, o da sizde yok'' dedim. Sustu.''

''Barışçıydılar hatırlayın. Ellerinde çiçekler vardı. Polisler, otoparklarda işkence eden polisler, sicil numaralarını silen polisler ise barışçı değildi. Hatta o polisler yanlış bir şeyler yaptıklarını aslında iyi biliyorlardı ve ondan sildiler sicil numaralarını. Çünkü iktidar, anayasal protesto haklarını kullanan bu insanları hukuk içinde kalarak durduramayacağını anlamıştı. Onun için Başbakan bizzat ''destan yazma'' talimatını verdi, onlar da uyguladılar.''

''O kadar paraya insan eğitmek yerine insan dinlemeyi, cezaevi inşa etmeyi tercih ediyorlar.''

''Siz, o meşhur %50 var ya, %50'den bir tane daha olduğunu siz unuttunuz, kalan %50'nin değerlerine her gün saldırdınız, her gün. Bu olağanüstü tepkinin nedeni sakın ötekileştirme ve kibir olmasın, hiç bunu düşünmediniz. Bakın, kalan %50'yi siz topyekûn ayyaş ve çapulcu ilan ettiniz.''

Yargı mensuplarının terfi süreleri kısaltıldı
''Bunu niye yaptılar ve bu ne işe yaradı acaba? Çünkü kendi dönemlerinde aldıkları ve belirli mensubiyet aradıkları yargıçların bir an evvel birinci sınıfa ayrılıp, kilit noktalara, başsavcılık, ağır ceza reisliği gibi kadrolara ulaşmalarını hızlandırmak için yaptılar. Özel yetkili mahkemelere de onları konuşlandırdılar.''

Keyifli okumalar.

Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka

4 yorum:

  1. Ellerine sağlık. Çok emek vermişsin bu yazıya canım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Judy'm :)
      Okuması değil de, altını çizdiğim cümleleri tek tek geçmesi zor oluyor. Ben okuduğum kitabın gönderisini hazırlayana dek bi' kitap daha bitirmiş oluyorum. Böyle böyle, hep ''bi' ara hazırlarım'' dediğim için birikiyor kitaplar.
      Şu üşengeçliği bi' atabilsem üzerimden :)

      Sil
  2. yazı için teşekkür ederim erinmeden böyle güzel keyifli bir okuma sağladığınız için bize bu bayanı ben çook seviyorum hele de bu aralar daha seviyorum ama gerçekten okurken rahatsız ediyor insanı "ben" kelimesi. kitabı çıkarırken kontrol amaçlı çok kişi okumuştur mutlaka gözlerine de çarpmıştır ama belki de bilerek bukadar vurgulanmak istendi diye düşünüyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim, asıl ben teşekkür ederim okuduktan sonra yorum yapma zahmetine girdiğiniz için :)
      Baskıdan önce kitabın son halini okumaya fırsatı olmuş mudur acaba, Tarhan'ın?
      Olmadıysa yazık olmuş...olduysa ve müdahale etmediyse-bile bile basıldıysa işte o zaman gerçekten çirkin olmuş o ''ben''ler...

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...