Dönme dolap


Bir iç dökme/değerlendirme yapmak istiyorum, bakalım ortaya nasıl bir sonuç çıkacak.

Dün, iki haftalık tatil + üç gün raporlu olduğum dönemden sonra işbaşı yaptığım gündü. Yüzlerce email, onlarca proses ve organizasyon güncellemesi haberi mail kutusunda beni bekliyordu.
İlk iş günüm olduğu için değişiklikleri/güncellemeleri yakalamam için bana biraz zaman tanınmasını ve ilk günden iş yığılmamasını talep ettim -sağ olsunlar- iş arkadaşlarım beni kırmadılar.

Bu şirkette üçüncü yılımı doldurdum, dördüncü yılıma girdim.
İlk işe başladığımda anadilimi de kullanabileceğim bir görevde, Türkiye ülke tedarik yöneticisi olarak işbaşı yapmıştım ve bu görevi üç yıl boyunca çok da başarılı bir şekilde yürüttüm.
İşe başladıktan kısa bir süre sonra bu görevin benim için çok kolay (hafif de diyebiliriz) kaldığına karar verip, Avrupa-Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden oluşan bir rejyonun -kısaca EMEA diyoruz- büyük bir kategorisinin tedarik yönetimini de bana bağladılar; kabul ettim.
Özellikle global şirketlerin çalışma sistemine aşina olanlar gayet iyi anlayacaklardır; tam üç yıl, her gün onlarca işlem yapıp, toplantı/eğitim/konferans görüşmeye katılıp, mail cevaplayıp, sorumlu olduğum ülke ve bölge/kategoriyle ilgili bana gelen binlerce bilgilendirme-sorun çözümü-akıl danışma talebini  tek bir şikayet bile almayıp, üzerine yüzlerce teşekkür gönderisi alarak cevapladım, mükemmel bir performansla çalıştım.

Sonra, Türkiye'nin sorumluluğunu da kategorilere dağıtıp, bana yine aynı rejyonun tam iki kategori ve on küsur ülkesinin tedarik yönetim sorumluluğu bağladılar; bunu da kabul ettim.
Bu kategori ve ülkelerden bana ulaşan her türlü talebe cevap verdim ki,  günde yüz küsur mail alıp, her biri birbirinden farklı-garip-kolay-zor-mantıklı-saçma-acil soru/sorunu çözmek gerçekten aklın alamayacağı bir sabır, motivasyon ve zaman yönetimi gerektiriyor.

Tüm departmanın -ki çalışan sayısının seksen ile yüz arasında değişiyor, tam beş ekipten oluşuyor- ''müşteri memnuniyeti için rol model''iyim.
Bana verilen tüm sorumlulukları mümkün olduğunca kusursuz yerine getirdim. Zamanla birlikte kazandığım deneyim de göz önüne alındığında bana verilen ek sorumlulukları hiç bir sıkıntı çıkarmadan kabul ettim.
Sorumluluğumda bulunan tüm işlerin son teslim tarihlerine dikkat ettim; hiç bir iş/rapor/toplantı benim dikkatsizliğim yüzünden gecikmedi.
İşlemleri ertesi güne bekleyemeyecek kadar acil olan tüm işleri mesai saatleri dışında -ve hatta evden gece yarılarına dek- çalışarak tamamladım.
Yeni gelen tüm çalışanlara iş ile ilgili eğitimleri veriyorum. Onların işe adapte olma sürecindeki tüm sorularına cevap veriyor, sıkıntılı anlarında çözümleri yine ben sağlıyorum.
Departmanda -personel yönetimi haricinde- gerçekleştirilebilecek tüm işlemler için gerekli yetkiye sahibim. A'dan Z'ye tüm işlemleri tek başıma gerçekleştirebilmem için gerekli kaynaklara erişimim tam.
İş geliştirme analistlerine, bilgi yönetimi departmanına, globaldeki tüm yöneticilere ve de binlerce şirket çalışanına destek veriyorum.
Bizim departmanın çözüm sunması gereken bir sorun ortaya çıktığında, global anlamda akıllara gelen ilk isim benim. Benimle ilgili olsun-olmasın, benim sorumluluğum dahilinde olsun-olmasın tüm sorunlu konuların çözümü için -genelde- ilk benimle kontakt kurulur. Yöneticimle bağlantıya geçtiklerinde ise yine çözüm için sorunlu konunun verileceği ilk kişi ben olurum.
İlk işe başladığımda, bizim ekipteki ilk yabancı çalışan bendim. İlk başladığımda ekibin on birinci üyesiydim, şu an ekip yirmi küsur kişi ve ekibin -yöneticim dahil- en eski, en deneyimli çalışanıyım.
Demek ki,  üç küsur yılda on kişi ya işten ayrılmış, ya da başka bir pozisyona-departmana geçiş yapmış.

Uzunca bir süredir bulunduğum pozisyonda gelinebilecek en üst noktadayım.
Bundan sonrası; yerimde saymak, kendimi tekrarlamak, birbirinin kopyası iş günleri yaşamamdan başka bir anlama gelmiyor.
Öğrenebileceğim hiçbir şey kalmadı.
Tüm bunları ''Efenim ben böyle çalışırım, şöyle mükemmelim, öyle süperim'' demek için yazmadım. Uzmanlığım konusunda mütevazi olmamı gerektirecek bir durum da yok zaten. İşini muhteşem yapmanın maddi-manevi getirisi olmasını geçtim, götürüsü bile olabiliyor.
Buyurun;

İki ay önce departmanda bir üst pozisyon açıldı, şansıma bakın ki bu pozisyona başvuru ve mülakat döneminde Türkiye'deydim. Ben döndüğümdeyse sonuç açıklanmış ve benden bir yıl sonra işe başlayan ve yürüttüğüm gayet büyük projemde yardımcım olan iş arkadaşım seçilmişti; onun bu imkanı yakalamış olmasına sevindim.
Bu arada, kendi projemi yürüttüğüm, -ki çok ciddi finansal tasarruf sağlayacak bir proje- kalite projeleriyle ilgili tüm eğitimleri ekipte tamamlayan tek kişi olduğum ve çok zorlu bir eğitim sürecinden ve yazılı sınavdan gayet başarılı bir sonuçla geçtiğimin de altını çizeyim.

Geçenlerde, bu sefer bu bir üst pozisyon için ''back up programı'' açacaklarının anonsu yapıldı.
Seçilenler bir yıllık bir eğitim sürecinden geçirilecek ve bir yıl sonunda bu pozisyon ilk açıldığında eğitilen kişiler geçiş yapacaklar.
''Tamam'' dedim kendi kendime, ''Bir yıl boyunca rahat rahat gerekli tüm donanımı edinirsin, işin pratiğini yapma imkanın doğar ve bir yıl sonra yeni görevi alırsın.''
Mülakatları, bu pozisyona daha bir ay önce seçilen iş arkadaşım ve bir yıldır bu görevi yapmakta olan bir diğer iş arkadaşım birlikte yapacaklarının bilgisi de anonsa eklenmişti.
Yine tatildeydim, ama bu şehirdeydim ve mülakata gittim.
Hayatımda görüp görebileceğim-geçirip geçirebileceğim en korkunç, en anlamsız, en arkadaşça olmayan ve gergin mülakattı.

Düşünsenize, iki-üç yıldır birlikte çalışıp aynı işi yaptığınız iş arkadaşlarınız karşınızda, senin bilgini, becerilerini, bu işe uygun olup olmadığını ölçmek için sana soru soruyorlar.
Ki, birinin işe başladığı günü hatırlıyorum, departman eğitimini ben vermiştim. Hala yürüttüğüm projeme ''yardımcı'' olarak seçtiğim, back up'ım, iş arkadaşım.
Diğeri ise ben geldiğimde buradaydı ve hamileydi, altıncı ayımı doldurmadan annelik iznine ayrılıp yaklaşık iki yıl dönmedi ve döner dönmez bu pozisyona atandı. Geldiği günden beri de mümkün olduğunca sık öğle yemeklerini birlikte yiyoruz, arada işle ilgili sıkıntılardan bahsedip dertleşiyoruz.
Bana sordukları sorulardan iki tane örnek vereyim ki mülakatın saçmalığını ve anlamsızlığını anlayabilesiniz.
''Kendini üç kelimeyle tarif eder misin? On saniye içinde!''
''İletişim becerini geliştirmek için neler yaptığını anlatır mısın?''
Neyse, saçma-sapan, bir amaca hizmet etmeyen mülakatta sonra evime geldim ve sonucu beklemeye başladım.
Yöneticim dahil, herkes benim bu programa seçileceğimden emin idi.
Sonuçlar açıklandı; seçilen üç kişi arasında yokum.
Seçilen isimleri gördüğümde, neler olup bittiğinin farkındaydım ve sadece gülümsüyordum.
Seçilmeme ihtimalimin farkındaydım ama yanılmış olmayı dilemiştim. Ne de olsa burası global bir şirketti ve seçen isimlerin kişisel zaafları ve bağlantıları bu seçimde etkili olmamalıydı.
Pozisyon önemliydi ve bu pozisyona seçilecek kişilerin departmanda kalıcılığı, şirket işi/şirket dışı başka bir iş arayışında olmaması, işe-proses ve prosedürlere olan hakimiyeti, deneyimi ve de kişisel özelliklerinin en önemli kriterler olması gerektiğini ve bu mülakatı yapanların da bunları göz önünde bulunduracaklarını ummuştum.
Yanılmıştım :)

Seçilenlerden ilki, benden sonra işe başlayıp bir ay öncesine dek resmi olarak back up'ım olan, yan masamda oturan iş arkadaşım. İki yıl boyunca çalışması ve sorumluluklarının farkına varması için neredeyse yalvardığım, hele ilk yıl onun yerine de-resmen iki kişilik iş yapmak zorunda kaldığım, her hatasında -ki bizde hatalar genelde milyon dolarlık kayıplarla ifade ediliyor- amiyane tabirle totosunu kurtardığım arkadaşım. Son bir yıldır aktif olarak şirket içi/dışı başka bir iş/pozisyon arıyor ve herkes de bunu biliyor.
Ama, mülakatı yapan arkadaşlarımızdan birinin ''çok yakın'' arkadaşı.
Öyle yakınlar ki, departmanda birbirleriyle göz göze gelmemeye çalışan, konuşmaları gereken durumlarda ise birbirlerine çok ciddi bir yüz ifadesi takınarak resi ifadelerle konuşup, iş çıkışı soluğu birbirlerinin yanında alırlar diyeyim, siz anlayın yakınlık derecelerini. Seçilenin cebinde her daim seçenin küçük kızına verilecek bir çikolata-şeker bulunuyor.
Seçilenlerden ikincisi, daha sekiz ay önce ve benden alt pozisyonda işe başlayan, bu sürenin iki ayı sağlık vs. sebepleriyle ofiste olmayan, departman eğitimini verdiğim, hala komplike durumlarda destek verdiğim, her durumda/sorunda bana danışan, daha gidecek çok yolu olan -ve gerçekten sevdiğim- bir çalışma arkadaşımız.
Gelin görün ki, bu arkadaşımız da mülakatı yapan diğer arkadaşımın çok yakın arkadaşı. Yan yana çalışıyorlardı son altı aydır...
Üçüncü kişi ise bizim ekipten değil, departmanın diğer tarafından -ki diğer taraftan muhakkak birini seçmeleri gerekiyordu. Bu arkadaşımız da son iki yıldır zaten bu görevi yürütüyormuş. Program açılınca formaliteyi tamamlamak için başvuru yapmış.
Sizin anlayacağınız al gülüm-alayım gülüm oldu sonuç.

Bugün ilk iş günüm olduğu için yarım saatlik bir toplantı yapıp bana fikirlerini ve neden seçilmediğimi açıkladılar sağ olsunlar.
Konuşamadılar gözümün içine bakıp, benden özür dileyip ellerinde tuttukları yazılı metinden okudular gerekçelerini :)
Açıkçası eğlenceliydi.
Neden bu programa kabul edilmemişim sizce? :)
''Sittirella, yaptığımız görüşmeyi değerlendirdik ve senin zaten yeterince -ve hatta daha da fazlası- sorumluluğun ve iş yükün olduğunu fark ettik. Haftanın bir çok günü mesai saatleri dışında çalışıyorsun. Bu program sana sadece ek iş yükü getirip daha da fazla çalışmanı gerektireceğinden dolayı sana daha fazla stres-sorumluluk yüklemek istemedik.''
Buyurun; buradan yakın!

Yani, o kadar çok sorumluluğum var ki, şu an yapmakta olduğum iş ve taşıdığım sorumluluklar bir üst pozisyona geçmeme engel! teşkil ediyor.
Var mı bundan daha içler acısı, komik, saçma bir açıklama?
Yani...oturduğum yerde bir on beş yıl daha oturup bu masa ve koltuktan emekli olabilirim.
Kimse kovmaz, kimse dokunmaz, kimse bir adım ilerisi için yol da açmaz.

Elbette, kim işini mükemmel yapan  birini işten çıkarsın veya başka bir pozisyona geçirerek risk alıp yerine sıfırdan birini yetiştirmeye çalışsın ki?

Sıkıldım.
Cidden.
Bıkkınlık geldi.
''Kendi işimi kursam mı?'' düşüncesi sürekli aklımda dönüyor.
Sabahları ayaklarım geri geri gidiyor.
Çalışma hevesim zaten bitmişti, bundan sonrasının sadece mecburiyet haline gelip beni iyice yıpratmasından korkuyorum.
Afili makam/mevki ismi, on satırlık email imzası istemiyorum.
Yerimde saymak, kendimi tekrarlamak istemiyorum.
Yeni şeyler öğrenebileceğim ve kendimi geliştirebileceğim bir iş/sorumluluk istiyorum.
Bana katabileceği yeni bir şeyler olsun işimin...
Her şeyi geçtim, hiçbir şey katmasın ama stres, bıkkınlık, haksızlığa uğramışlık hissi de vermesin.

Yazarsam içimin sıkıntısının hafifleyeceğini düşünüyordum, daha da artı :/
Gönderimin başında nasıl bir sonuç çıkacağını merak ediyordum, buyurun size sonuç;
Hiç kimse, saçma salak insanların saçma sapan taleplerini yerine getirmek zorunda kalacağı ve de kariyerinin gidişat çizgisini saçma salak insanların aldıkları kararların belirleyeceği bir işte çalışmak zorunda kalmasın.
Sübaneke yareppim, dinimiz amin!

Görsel: Deviantart.com / You Just See A Smile... by ~Eclipse-Away 

20 yorum:

  1. Bir tek şeye şaşırdım Ellam, ben bu al gülüm ver gülüm olaylarının bir tek Türkiye'de olduğunu sanırdım meğer globalmiş. Anlattığın şeylerin benzerini yüzlerce kez kendimde, yakınlarımda, sağda solda duyup yaşadım ve artık beklentilerim hep bu yönde. Kötü bir dünyada yaşıyoruz ve korkarım daha da kötü olacak.
    Canını sıkma diyeceğim, kendi değerinin farkındasın ya bu sana yeter.
    Öperim çok çok...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her yerde var-mış Leylak'ım, her yerde...
      Canımın sıkılmaması mümkün mü?
      Az önce yöneticimle yüz yüze görüştüm.
      Şaşkın, üzgün...
      Elinden gelen bir şey yok, bana sağlayabileceği imkan yok.
      Açıkça benim ayrılmamı istemediğini, yeni gelecek beş kişinin eğitimi ve yetiştirilmesi için sadece bana güvendiğini belirtti.
      Kendimi sağmal inek gibi hissediyorum; sağ sağabildiğin kadar.
      Öperim ben de pek çok.

      Sil
  2. Off off öyle bir konu yazmışsın ki...Yaramı deştin resmen. Ben aynı şirkette nerdeyse emekli olucam ve aynı haksızlıkları, çelme takmaları, yol kesmeleri, kıskançlıkları, adam kayırmaları dib,ine kadar yaşadım, yaşıyorum. Ama inat ettim gitmiyorum. Biliyorum profesyonelce değil ama, onların gidişini görmek istiyorum. Dökülmeye başladılar bile :9 Sırada 3 kişi var beklediğim :) iş hayatı her yerde aynı demek ki yazık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bugüne dek yaprak dökümü seyrettim.
      İnan bana insanların gidişlerini izlemek sana bir şey katmıyor.
      Aksine, emek verip yetiştirdiğim insanların adım adım gelişip-yükselip bir anda ayrıldıklarını görmek üzüyor.
      Emekli olmayacağım buradan, bu konuda kararlıyım.
      Bu yıl sonuna dek bana bir imkan sağladılar-sağladılar. Yoksa gideceğim ve bunun gayet iyi farkındalar.

      Sil
  3. sinir bozucu bir durum hakikaten. sanirim bir is yerinde uzun sure calistiginda is yeri insana zarar vermeye basliyor. benim o kadar tecrubem yok ama annem hep oyle derdi. kendi isini kurmak icin dogru zaman mi bilmiyorum ama is degisikligi icin dogru bir zaman olabilir.

    bir de o sorduk 3 kelime ile kendini tanimla vs. turu sorular sorulmasi zorunlu olan sorular olabilir. yani gerginlikleri ayri hikaye ama sorulari mecburiyetten sormus olabilirler. Gecen sene okudugum universitenin hastanesinde ise baslarken 7-8 senedir tanidigim ve cok yakin oldugum hocalarimdan biri de mulakatima o tarz sorularla baslamisti. Sonra sasirdigimi gorunce, yonetmelige gore o sorularin mecburi oldugunu soyledi. tuhaf bir duyguydu gercekten.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşini çok iyi yaptığın sürece aynı noktada çakılıp kalıyorsun -genelde- ve bu tüm kurumsal şirketlerin handikapı.
      Seni ve çalışma şeklini çok iyi bilen, her şeyi senden öğrenen insanların bu saçma soruları sorması korkunç.
      Mecbur değiller... yok böyle bir prosedür.
      Mülakat yapmak apayrı bir yetenek ve her önüne gelen tarafından yapılmamalı.

      Sil
  4. Merhaba,
    Yazdıklarını okuduğumda biraz şaşırdım belki ama, her zaman rastladığımız genel geçer kuralların her yerde çok da değişmeden yaşandığını da anlamış oldum.Gerçek başarının ve iyiniyetin kolayca gözardı edilebilmesi ve maalesef farklı kriterlerin ve dinamiklerin ön planda olduğu gerçeğinin bir tekerrürü yaşanmış galiba.Amiyane tabirle;ahbap-çavuş ilişkileri,türlü tanışıklık dümenleri her zaman daha etkin yani.İş kalitesi ve ahlakının çok da önemsenmediği yaklaşımlar demek ki dünya durdukça bir şekilde etkin olmaya devam edecek.
    Başarılı bir iş hayatın olduğu belli oluyor anlattıklarından.
    Ben devlet memuru olarak çalışan birisi olarak,global bir şirket konusunda çok da yorum yapamam ama,naçizane kendi fikrimi de yazmayı isterim.
    Mutsuz bir iş hayatının insanı yıpratabileceği konusunda senden daha deneyimli olduğum kesin çünkü:)
    İyi yaptığını düşündüğü bir işi ve dolayısıyla iyi de bir donanımı varsa eğer,ben o kişinin her yerde başarılı olacağını düşünürüm.
    Bu bir gün mutlaka kendi yaptığı,yönettiği ve en önemlisi severek yaptığı bir iş şekline dönüşmeli diye de...
    Ben esas olanın kendine güven,donanım,yeterlilik ve iyi bir eğitim olduğuna inanıyorum..
    Bunlar varsa geri kalan cesaret sadece belki de...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel düşünüyorsun.
      Kendi işimin sahibi olma fikri gittikçe daha sıcak gelmeye başladı.
      Cesaret desen; bir daha mı geleceğim dünyaya? En azından ''kendi kanatlarımla uçmayı denedim'' derim.
      Bakalım...
      Ne kadar deneyimliyim bilemiyorum ama bu sektörde on üçüncü senem.
      Yıprana yıprana, Ayşe teyzenin cart! diye yırttığı çarşaf kıvamına gelmek üzereyim.

      Sil
  5. İn bence sen o dönme dolaptan, dönme dolapta kalan ahbap-çavuşlara da bir selam çakıp, varsa imkanın kendi işini kur ya da bu kadar donanımla zaten benzer bir işi nasıl olsa kolayca bulursun ve inşallah orda şimdiki işyerindeki zihniyetlere rastlamadan, huzur içinde çalışırsın...
    Benim çalıştığım yerde de en büyük sıkıntım "Adalet" kelimesinin hiçbir şekilde karşılık bulamaması :( Bin senedir çalışıyor da olsan, senden çok sonra gelen, senden daha vasıfsız biri bir bakmışsın ki seni çoktan sollamış gitmiş, hem maddi, hem manevi...
    Hayırlısı diyeyim ben o vakit, en iyisi olsun inşallah...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İneceğim inmesine de bir dursa, yavaşlasa...
      Derdim ''Benden önce/benden sonra geldi'' diye ayırmak değil insanları.
      Benden çok sonra gelen biri elbette gerekli bilgi/birikimi ve yetenekleri taşıyorsa seçilebilir daha iyi bir pozisyon için. Bu işler sırayla değil ki. On yıldır aynı işi yapıp bir iş beceremeyen kimleri gördük bugüne dek. kendini geliştiren, hak eden elbette bir adım ilerlemeli.
      Seçilenlerin biri iki yıl çalışmayıp işini kaybetme korkusu yaşamaya başlayınca ''artık çalışmaya karar verdim'' diyebilecek kadar işe karşı ilgisizse, bu çalışmadığı iki yıl boyunca hep benim dürtüklememle-zorlamamla iş yaptıysa, hele ilk yıl hiç bir şey yapmayıp-sorumluluğunun yarısından fazlasını bana yıkıp, sabah 9-akşam 5 ofise gelip gittiyse ve bu kişi bu performansa rağmen bir yıl sonra terfi ettirilecekse; yuh! diyorum sadece.
      Bir diğer seçilen kişi bana gelip ''Yardımına ihtiyacım var, sen zaten gerekli olan tüm eğitimleri tamamladın, işi en iyi bilen sensin. Bu süreçte desteğine ihtiyacım var'' diyorsa; işte orada bir sorun vardır.
      Adalet kelimesi masal artık. Bir kadın ismi... parti ismi...
      Amin diyeyim ben de dileğine, en iyisi olsun hepimiz için.

      Sil
  6. Ya bu al güller ver güller durumunu ben de sindiremiyorum.
    Benim içinde böyle durumlar söz konusu her sezon başında olduğu gibi.
    Dün twitter'a patladım ben de. Dedim ki istedim ve oldu dediğim hiç bir şey yok. olduranları gördükçe çıldırıyorum. Hakikatten öyle.
    Herkes ağa bi biz mi marabayız yani??

    Oturduğu yerden iş bağlayan halleden insanları hayretle ve senin gibi gülümseyerek izliyorum ablacım.
    Elbet bizim de dilediğimiz olacak bir gün ama he diyince olduramıyoruz. Sanırım bu insanın kendisiyle öz-saygısıyla alakalı. Kendini bi işe hazır hissetmeden hop diye atlayamıyorsun işi en iyi şekilde yapma isteği serde var. Yaparım dediğin bir iş çıkınca da başkası hiç bir emek harcamadan kuruluyorlar tahtlarına.
    Off açıklaması ne olursa olsun sinir bozucu sıkıcı.
    Oturduğu yerden eş dost kontenjanından iş bağlayanlar dilerim oturdukları yerde kafa üstü çakılırlar. Ki çakılsalar da onlara bir şey olmaz ya neyse.
    Ben de yazmak istedim bu tarz bi sıkıntı yaşadım, yaşıyorum. Sonra dedim boşver.
    Böyle.

    Seviyorum seni.
    O değil de gelsen de "İ"kea'da bi isveç köfte yesek beraber.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Koltuk sevdalısı totolara sahip olanlar her daim oturacakları bir koltuk buluyorlar Lou'm! :)
      Destan yazarım bu konuda ağzımı açmaya kalksam.
      En iyisi susmak, çünküüüü;
      BUNDA DA VARDIR BİR HAYIR :)
      diyorum.
      Boş ver, düşünmemek en iyisi.
      Haggaten ya, geleyim de İ-KEA'ya gidelim, İsveç köftesi yiyelim :D
      Asdfghjkllhfdadfghjk
      Seviyorum çok seni!

      Sil
  7. Tek solukta okudum koca yazıyı , çok da sinir oldum ama pek de şaşırmadım :(
    Ben de Leylak Dalı gibi sadece buralarda olur sanırdım demek yurtdışında da durum değişmiyormuş :(
    Belki de böylesi senin için hayırlı olandır gibi saçma bir teselliden başka elimden ne gelir ki :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç de saçma bir teselli değil Damla; çok teşekkür ederim.
      Belki bu programa katılsaydım, 12 ay program + yeni görev (en az üç-beş yıl da o görevde harcardım) = al sana zaman kaybı olacaktı sonuç.
      Çakılıp kalmak istemiyorum ki bu camdan kafese.
      Belki bambaşka, şahane fırsatlar bekliyor beni?
      Hayatımın alt üst olmasından korkmam ben :)
      Hayırlısı olsun, benim canım sağ olsun :)

      Sil
  8. Yazıyı okudum bolca yorum da yapılmış o nedenle tavsiyem hayatta o kadar çok adaletsizlik oluyor ki genel olarak sükunetini kaybetmemen ve anlık sinirle hiçbir şey yapmaman üzerine olacak. Ama aynı şey başıma denetim sektöründe geldiğinden, yavaş yavaş başka bir iş yeri bakmayı, iş bulduktan sonra ayrılmayı, bu şekilde yükselmeyi düşün derim. Özellikle Türkiye'de kurumsal olmayan firmalarda zaten yükselmek ilk yıllarda bu şekilde de olabiliyor. Kimseyi kırmadan, iyi referanslar alarak başka bir şirkette çok daha mutlu olabilirsin.Şu yazıyı okudum bu kadar çok şey yapabiliyorsan zaten üzerinde tasalanmanı gerektirecek hiçbir durum yok ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Peki Gamze, başka şirkette mutlu olacağımı sen garantiliyorsan şimdi iş bakmaya başlıyorum :)
      Amacımın ''yükselmek'' olmadığını, sadece yeni bir şeyler öğrenme derdinde olduğumu anlatamamışım demek ki gönderimde.
      Haksızlık her yerde aynı, haksızlığa karşı tavır geliştirmek ve haksızlığı yapanlara bunu kabullendirip tekrarlanmasını engellemek önemli.
      Sinirlenmek, anlık sinirle gemileri yakmak elbette hiç profesyonelce değil.

      Sil
    2. Çok agresif bir yanıt olmuş.
      Mutlu olup olmayacağının garantisini veremem ama kendini gerçekten "geliştirmek" istiyorsan mutsuz olma ihtimalini de göze almalısın.

      Sil
    3. Yanıtımın neresi agresif Gamze?
      Önce ''takılma'' ile gerçeği birbirinden ayırmaya davet ediyorum seni.
      Kendini geliştirmek adına mutsuz olmayı göze alıyorsan bu senin kişisel tercihin, mutlak doğru bu değil.
      Mutsuzluk getirecek ise gelişimim; kalsın almayayım. Bir kere yaşıyorum hayatımı, bunu da ''kariyer yapmak'' adına mutsuzluğa gömülerek geçiremem.
      Gelişmiyorsun çünkü; agresif, mutsuz, doyumsuz, yalnız biri haline geliyorsun. Çok örneğini gördüm bu yaşıma dek etrafımda-arkadaşlarımda.
      İlk işim değil bu. İş hayatına üniversitedeyken atıldığım ve üniversiteye 1995 girişli olduğumu göz önünde bulundurursak bu konuda söz söyleyebilecek kadar deneyimli olduğum sonucuna varıyorum.
      Gönderide anlattığım durum sadece bulunduğum departmanda yeteneklerimi biraz daha geliştirmek istediğim fakat departmanda bulunan üst pozisyon sayısı kısıtlı (3) olduğu için ortaya çıktı. Sonuçta bu kişiler mülakatı direkt bu pozisyon için yapmadılar. Bu sadece bir ''hazırlık programı'' idi. Yoksa, diğer departmanlarda başvuru yapabileceğim ve aynı gün kabul edileceğim pozisyon çok. Sözü referanslara vs. getirdiğini görünce gülümsedim. Kimseyi kırmak gibi bir niyetim zaten yoktu. Kaldı ki böyle bir niyete girsem bile bu ''al gülüm-ver gülüm'' oynayan kişiler bana referans olabilecek kişiler değil. Ben onlara referans olabilirim ve durumun saçmalığı da bundan kaynaklanıyor zaten. Donanımsız kişilere mülakat yaptırmanın sonuçlarını geçtiğimiz Cuma gördü üst düzey yöneticiler ve zarardan nasıl dönebileceklerinin çözümünü arıyorlar yana döne. Çünkü program amacına ulaşmayacak bu sonuçla. Bu ''pozisyon'' açılır açılmaz başvuru yapacağımın ve mülakatlar direkt olarak üst düzey yöneticiler tarafından yapılacağı için benim seçileceğimin farkındalar.
      O zaman, bu programa seçilen ve bu pozisyona gelebilmek için tam 12 aylarını verecek olan arkadaşlara haksızlık edilmiş olmayacak mı sence?
      Yani bu arkadaş kayırma durumu arkadaşlarının değerli zamanlarından çalmak ve umutlarını yıkmaktan başka bir işe yaramamış olacak ve an itibariyle ne kadar haksızlığa uğrayanın ben olduğum düşünülse de o gün ''haksızlık bu'' diyecek olanlar seçilen üç kişi ve inan bana onların yerinde olmak istemezdim.
      Çok sık iş yeri değiştirmeye pek sıcak bakmayanlardanım. Kalıcılığın ve istikrarın önemli olduğunu düşünüyorum. İş yeri değiştirmek en son çözüm. Biraz da kaçmak oluyor bana göre. Hataları olduğu gibi bırakıp çekip gitmek taraftarı değilim. Hataları düzeltmenin ve benim yaşadığım bu tatsız durumu bir başka deneyimli çalışanın yaşamasını engellemenin şart olduğuna inanıyorum. Hatalarında ısrar ettiklerini ve olayın tekrarlanmaması için önlem almadıklarını görürsem işte o zaman başka bir departmana geçerim veya dışarıdan gelen tekliflerden birini değerlendiririm.
      Dilerim bu açıklama agresif gelmez sana ve daha iyi anlatabilmişimdir her şeyi.

      Sil

  9. Sen iş deyince önceki yazılarından esinlenerek belki İstanbul'da kitapların kırtasiye malzemelerinin olduğu cafe tarzı bi yer geldi gözümün önüne,kendi işim den kastın neydi bilmesem de..Allah gönlüne göre versin,hangi şirket ne pozisyon olursa olsun senin gibi insanlara göre değil dört duvar arası..hani bir hikaye vardır ya
    Genç deve annesine sormuş: -Anne niye bizim ayaklarımız bu kadar büyük? Anne cevap vermiş: -Çölde kuma batmamak için.Genç deve tekrar sormuş: -Peki kirpiklerimiz niye bu kadar gür.Anne tekrar cevap vermiş: -Çölde kum fırtınalarında kum kaçmasın diye.Merakı yatışmamış olan genç deve bir soru daha sormuş: -Bizim niye hörgüçlerimiz var.Anne deve sabırla yanıtlamış: -Çölde çok uzun süre susuz idare edebilmek için suyu hörgüçlerimizde depolarız.Sonunda dayanamayan genç deve sormuş: -Peki biz bu Hayvanat Bahçesinde ne halt yiyoruz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakikaten, ben burada ne halt yiyorum? :)))
      Boy da uzun, deve yaptım kendimi anında ahahahah :)
      Hepimizin gönlüne göre olsa her şey keşke... diyeceğim ama bazı gönüllerin de kapkara şeyler istediğini görüyoruz :/
      İyi olanların kazanacağı bir hayat yaşayalım ve iyilerden olalım arkadaşım :)

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...