Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği / The Unbearable Lightness of Being


L’insoutenable Légèreté de L’être / Nesnesitelná lehkost bytí

Yazar: Milan Kundera
Çeviri: Fatih Özgüven
Orijinal Dili: Fransızca
Basım Yılı: 1984
Yayınevi: İletişim Yayınları

Arka Kapak Yazısı:
''Ne yapacağını bilemeden bir avlunun karşı tarafındaki duvara dalıp gitmek; bir aşk anında karnındaki inatçı gurultuya kulak vermek; ihanet etmek; ihanetin göz kamaştırıcı yolunu terk ederek gücü kendinde bulamamak; Büyük Yürüyüş´te kalabalıklarla birlikte yumruğunu havaya kaldırmak; gizlenmiş mikrofonlar önünde espri gösterisi yapmak- bu durumların hepsini tanıdım, hepsini yaşadım... Romanlarımdaki kişiler kendime ilişkin gerçekleşmemiş olabilirliklerdir... Her biri benim ancak kenarında dolaştığım bir sınırı aşmıştır... Çünkü romanın sorguladığı sır o sınırın ötesinde başlar. Roman yazarın itirafları değildir; bir tuzak haline gelmiş dünyamızda yaşanan insan hayatının araştırılmasıdır.''

Altını Çizdiğim Cümleler:
''Ebedi dönüş düşüncesinde gizemli bir yan vardır ve Nietzsche öteki düşünürleri sık sık şaşırtmıştır bu düşüncesiyle; düşünün bir kere, her şey tıpkı ilk yaşandığı biçimiyle yineleniyor ve yinelenmenin kendisi de sonsuza kadar koşuluyla yineleniyor!''

''Yaşamlarımızın her saniyesi sonsuz kere yineleniyorsa, İsa'nın çarmıha çivili olduğu gibi biz de sonsuza çivilenmişiz demektir. Bu, insanı dehşete düşürecek bir olasılık. Sonsuza Kadar Yinelenme dünyasında her attığımız adıma dayanılmaz bir sorumluluğun ağırlığı gelir çöker. İşte Nietzsche, Sonsuza Kadar Yinelenme düşüncesine bunun için yüklerin en ağırı demiştir (das schwerste Gewicht).

Sonsuza Kadar Yinelenme yüklerin en ağırıysa, bizim yaşamlarımız bu ağırlığın karşısında göz kamaştırıcı bir hafiflik içinde belirmektedir.''

''Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramayız ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz.''

''Einmal ist keinmal' diyor Tomas kendi kendine. Sadece bir kere olan şey, diyor Alman özdeyişi, hiç olmamış sayılır. Yaşanacak bir tek hayatımız varsa eğer, onu hiç yaşamamış da olabiliriz, fark etmez.''

''İçinde yaşadığı yeri terk etmek isteyen kişi mutsuz kişidir.''

''Beden bir kafesti ve bu kafesin içinde bakan, dinleyen, korkan, düşünen ve hayretlere düşen bir şey vardı; bu bir şey, beden çıkarıldıktan sonra geri kalan, ruh idi.''

''Tereza'nın annesi kızına, anne olmanın her şeyden vazgeçmek demek olduğunu hatırlatmaktan bir gün bile geri durmadı. Çocuğu yüzünden her şeyini kaybetmiş bir kadının deneyiminden destek aldığı için sözlerinde gerçek kokusu da vardı. Tereza onun söylediklerini dinler ve anne olmanın yaşamdaki en büyük değer, anneliğin ise büyük özveri olduğuna inanç getirirdi. Eğer anne, 'özveri'nin cisimleşmiş haliyse, o zaman kız çocuk da onarılması mümkün olmayan 'kabahat'ti demek ki.''

''Freud rüya kuramında bu noktayı gözden kaçırmış anlaşılan. Rüya görmek sadece bir iletişim (ya da şifreli iletişim diyelim isterseniz) edimi değildir; aynı zamanda estetik bir etkinlik, bir imgelem oyunu, kendi başına değeri olan bir oyundur. Rüyalarımız bize düş kurmanın -olmayan şeylerin rüyasını görmenin- insanlığın en köklü gereksinimleri arasında olduğunu kanıtlar.''

''Gözü 'daha yükseklerde bir yerde' olan herkes günün birinde gözünün kararabileceğini hesaba katmalıdır.''

''Bir an sustuktan sonra ekledi: 'Yüzeyde, anlaşılabilir bir yalan; altında, aklın alamayacağı bir gerçek.' ''

''İhanet. Küçük yaştan başlayarak babamız; öğretmenimiz bize ihanetin düşünülebilecek en alçakça suç olduğunu söyleyip dururlar. Peki ama nedir ihanet? İhanet setleri yıkmak demektir. İhanet, setleri yıkmak ve bilinmeyene doğru başını alıp gitmek demektir.''

''İlk ihanet onarılmazdır.
Başka ihanetlerden oluşan bir zinciri harekete geçirir ve bunlardan her biri bizi ilk ihanetimizden uzaklara, daha uzaklara götürür.''

''İstediğin sonsuzluksa, kapatıver gözlerini.''

''İnsanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceğe kaçarlar zamanın yoluna düşsel bir çizgi çeker, bu çizginin ötesinde o anki dert ve sıkıntılarının sona ereceğini sanırlar.''

''Çok sayıda kadının peşinden koşan erkekleri rahatlıkla iki kategoriye ayırabiliriz. Bazıları bütün kadınlarda kendi öznel ve değişmez kadın düşlerinin gerçekleşmesini beklerler.
Ötekiler ise nesnel kadın dünyasının sonsuz çeşitliliğini ele geçirme isteğiyle davranırlar.
Birincilerin saplantısı 'lirik'tir; kadınlarda aradıkları şey kendileri, kendi idealleridir ve bir ideal tanımsal olarak hiçbir zaman bulunamayacak bir şey olduğuna göre, tekrar tekrar hayal kırıklığına uğrarlar. Onları kadından kadına sürükleyen şey, kararsızlıklarına bir tür romantik özür sağlar, öyle ki birçok duygusal kadın onların bu gemi azıya almış çapkınlıklarında dokunaklı bir yan bulur.
İkincilerin saplantısı 'epik'tir, ve kadınlar bunda en ufak bir dokunaklı yan görmezler; erkek, kadınlara öznel bir ideal yansıtmaz ve onun için her şey ilginç olduğundan hiçbir şey hayal kırıklığına uğratamaz. Bu hayal kırıklığına uğrayamama özelliğinde rezilce bir yan vardır. Epik çapkının saplantısında kefaret yanının (hayal kırıklığı yoluyla ödenen kefaret) eksik olması insanların gözüne batar.''

''Belki de hepimizin ilk iki yaşamımızın tüm deneyimleriyle üçüncü bir kere doğacağımız bir başka gezegen daha vardı.
Belki de insanlığın bir derece (bir yaşam) daha olgun doğacağı başka, daha başka gezegenler de vardı.''

''Ama dünya öyle çirkindi ki, kimsecikler kalkmadı mezarından.''

''Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti, o zamandan beri bu yarılar birbirlerini arayarak dünyanın dört bir bucağında gezinip duruyorlar. Aşk kaybettiğimiz yarıyı özleyişimizdi işte.''

''Kitsch'in egemen olduğu yerde, kalbin diktatörlüğü hüküm sürer.
Kitsch'in insanda uyandırdığı duygu kitlelerin paylaşabileceği türden olmalıdır. O halde kitsch alışılmamış bir durumdan yola çıkamaz; kişilerin belleklerine kazımış oldukları temel imgelerden türemek zorundadır; hayırsız kız evlat, ihmal edilmiş baba, çayırlarda koşan çocuklar, ihanete uğramış vatan, ilk aşk.
Kitsch iki damla gözyaşının ardarda yuvarlanıvermesine neden olur. İlk damla şöyle der: Çocukların çayırda koşuştuğunu görmek ne güzel şey!
İkinci damla ise şunu söyler: çocukların çayırlarda koşuştuklarını görüp bütün insanlıkla birlikte duygulanmak ne kadar da güzel!
Kitsch'i kitsch yapan bu ikinci damladır.
İnsanların yeryüzündeki kardeşliği ancak kitsch temeli üzerinde kurulabilir.
Ve bunu en iyi bilen politikacılardır. Açıkta bir fotoğraf makinesi mi gördüler, hemen en yakın çocuğun yanına koşar, havaya kaldırır, yanağından öperler. Kitsch bütün politikacıların, bütün politik partilerin estetik ülküsüdür.
Çeşitli politik eğilimlerin yanyana varoldukları ya da birbirine rakip etkilerin birbirlerini ortadan kaldırdığı, ya da sınırlandırdığı toplumlarda yaşayanlarımız kitsch işkencesinden az çok kurtarabilirler kendini; birey bireyliğini koruyabilir; sanatçı benzersiz eserler yaratabilir. Ama gücü tek bir politik hareket ele geçirdiğinde, kendimizi totaliter kitsch'in ortasında buluruz.
'Totaliter' derken kitsch'e zarar verebilecek her şeyin tümden koşuluyla sürüp atılmasını kastediyorum; her türlü bireylik gösterisi (çünkü topluluktan sapma, o sırıtkan kardeşliğin suratına fırlatılmış bir tükürüktür); her kuşku (çünkü ayrıntıları kuşkuyla karşılayan herkes  sonunda yaşamdan kuşku duymaya vardıracaktır işi); her türlü ironi (çünkü kitsch alanı içinde herkes son derece ciddiye alınmalıdır); ayrıca ailesini terk eden anne ya da erkekleri kadınlara yeğ tutan adam da; çünkü böyle yapmakla o kutsal buyruğu ('Bereket saç ve çoğal') sorgulamış olmaktadırlar.''

''Bir Marslı'nın arabasına koşulan ya da Samanyolu sakinleri tarafından şişte kızartılan bir insanoğlu belki tabağındaki dana pirzolasını hatırlar da, inekten (çok geç olarak!) özür diler.''

''İnsan gezegenin efendisi değil, sadece yöneticisiydi ve sonuçta sadece gezegenin yönetiminden sorumluydu. Descartes önemli bir adım attı; insanı 'maitre et proprietaire de la nature' (doğanın efendisi ve sahibi) yaptı. Hiç kuşkusuz bu adımla hayvanların ruhu olduğunu kesinkes reddedenin o olması arasında derin bir bağ var. İnsan efendi ve sahiptir, diyor Descartes hayvansa sadece bir otomat, hareket eden bir makine, bir machina animata Hayvan yakındığında, bu yakınma değildir; sadece kötü çalışan bir makinenin hırıldamasıdır.
Bir vagon tekerleği gıcırdadığında, vagon acı çekiyor anlamına gelmez bu; sadece tekerleğin yağlanması gerekmektedir.
Demek ki, laboratuvarda canlı canlı kesilen bir köpeğe üzülmek için neden yoktur.''
(Burada yorum yapmadan geçemeyeceğim; düşünmeyip-sıçmışsın Descartes! Moron!)

''Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığı ile, özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı (iyice derinlere gömülmüş, gözlerden uzak sınavı) onun, merhametine bırakılmış olanlara davranışında gizlidir: Hayvanlara.
Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır, o kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.''

''İnsan zamanı bir döngü izlemiyor; onun yerine dümdüz bir çizgide ileriye doğru gidiyor. İnsan bu yüzden mutlu olamıyor; mutluluk yinelenmeye duyulan özlemdir.''

''Köpeklerin insanlara üstün yanları pek fazla değildir, ama bunlardan biri son derece önemlidir; Onlara ötenazi yasak değildir; hayvanların acı çekmeden ölmeye hakları vardır.''

''Misyon dediğin sersemce bir şey Tereza. Misyonum yok benim. Kimsenin yok. Özgür olduğunu, bütün misyonlardan arınmış olduğunu fark etmen o kadar büyük bir rahatlama ki.''


Keyifli okumalar :)

Görsel: Google Images

20 yorum:

  1. sevdin mi yani? =D
    Benim de kütüphanemde kendisi. Lakin bir türlü elim gitmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu ikinci okuyuşumdu :)
      Aradan geçen yıllar algılamamda neleri değiştirmiş görmek istedim.
      Kütüphanendeyse kitap okunacak demektir :)
      Ne zaman ki zihnin dingin, bol bol tespit okumak istedin; elin gitsin :)

      Sil
  2. rafımda okunmayı bekleyenler arasında! iyi pazarlar

    YanıtlaSil
  3. Yanıtlar
    1. Az gecikmeli olaraktan: Günaydın Çiğdem'cim :)

      Sil
  4. Descartes'a çıkışmanızla beni benden aldınız Sittirella Hanım ahahahaha
    Bizim de kütüphanede durur bu kitap elim gitmez. Boyle kaç tane kitabım var acaba. Herkesin ismini bildiği ama okumadığı kitaplardan galiba. İsmin buyusu herhalde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değil Descartes, annem-babam laf etse hayvanlara; çıkışırım! :)
      Raflarda okunmadık kitap kalmasın, belki kitapların da ruhu vardır? Üzülüyorlardır okunmadıkları için? :)
      Ben mesela, okumayacağım kitabı kitaplığıma eklemeyeceğime dair kendime söz verdim :) Hatta, döner dolaşır aynı kitabı bir kez daha okurum :)
      İsmi büyülü gerçekten. Aslında 'Varolmanın Çekilmez/Katlanılmaz Hafifliği' olarak çevrilse daha iyi olurmuş bence :)

      Sil
    2. Aaa ne güzel, kitaplığımda okumadığım kitap kalmamalı düsturunu ben de benimsiyorum, hatta gözüme batıyor okumadığım kitaplar. Sırf bu yüzden, nereden geldiğini bilmediğim hediye bir kitabı bile okuyacağım sanırım =)

      Sil
  5. Benim de adını duyup da -henüz- okumadığım kitaplardan. Başka bir yerde bir alıntısını görmüştüm ve hoşuma gitmişti: "Yerlere,insanlara ve eşyalara çok bağlanmamaya çalışıyorum" diyormuş Sabina karakteri, beğenmiştim. Okuyacağım elbet bir gün...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sabina, ya çok sevilir, ya çok nefret edilir bir karakter :) Arası yok.
      Dilerim bir gün alır da okursun :)
      Ve evet, kitaplıklarımızda okunmayan kitap kalmasın nütfen :/
      Arkamızdan ağlarlar :'(

      Sil
  6. oha oha oha şu an o kitabı okuyorum!
    o nedenle yazını okumadım spoiler yememek için :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben yazılarımda -mümkün olduğunca- konunun gidişatını vermem.
      Katilin kim olduğunu söylemem :)
      Okuyana/okuyacak olana saygısızlık bu.
      Sadece çok beğendiğim cümlelerin altını çizer, konuyu belli etmeyecek şekilde buraya aktarırım :)

      Sil
  7. Ben çok sevmiştim, Gülünesi Aşklar'ı okumuştum ardından. Gerçekten iz bırakıyor ki, sen de bu kadar detayın altını çizmişsin. Umarım herkesin okumasına vesile olur, emeğine sağlık, benim de tekrar okuyasım geldi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim :)
      Sevdiysen ne güzel :)
      Her kitap gönderisinden önce Google'a bakarım; çok fazla okuyanı olmuş mu? Benim altını çizdiğim cümleleri benim kadar beğenen olmuş mu? diye.
      Bu kitabı pek fazla okuyan/ kitaptan bahseden çok fazla insan olmamış :)
      Sanırım bir kaç kişi sayemde okuyacak bu kitabı :)

      Sil
  8. hatta ben bir daha okuyacağım bu kez başka bir gözle...Bunun filmi de var .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bi' kaç kitap hariç, okuduklarımın filmini izlemeyi sevmiyorum :)
      Tekrar okumak gerek aslında okuduğumuz tüm kitapları fırsat buldukça.

      Sil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...