Değmeyin stresime!


İki gün önce tesadüfen bi' video seyrettim, ismi 'Stres Testi' idi.
NIVEA'nın yeni ürün reklamıymış. Strese sokulan kişilere acıdım, o stresi yaşadım ve oturup salya sümük ağladım.
Kendime acıdım aslında...
Stres, hayatıma sinsice girdiği yetmemiş gibi dört bi' yanına yerleşmiş; nefes aldırmıyor.
Stres...ne garip bir kelime değil mi? Ne kadar basit, ne kadar kısa ve ne kadar tehlikesiz duruyor. Oysa gerçek hiç öyle değil. Stres günümüzün en tehlikeli, en yıkıcı, en onarılmaz kayıplar vermemize neden olan virüsü.
Stresin hayatımdaki/iş hayatımdaki yeri ve rolünden biraz bahsedeceğim, belki birileri okur da 'yalnız değilmişim' der.

Burada, evden işe-işten eve gidip geldiğim için, özellikle soğuktan, kardan kıştan dolayı dışarı pek sık çıkıp sosyalleşmediğim için varım yoğum iş oldu. İşime yoğunlaştıkça ve zamanla daha da tecrübe kazanınca sorumluluklar katlandı, ek roller eklendikçe eklendi.

İşimin tanımını tek kelimeyle yapmam gerekse 'Stres' derim.
Yaklaşık üç yıldır, global bi' şirkette, satınalma ve tedarik yöneticisi olarak çalışıyorum. Sorumlu olduğum bi' rejyon/bi' kategori ve bi' ülke var.
Hata yapma şansım yok. Yanlış karar verme şansım yok. Gecikme-erteleme, bugünün işini yarına bırakma şansım hiç yok.
Basitçe; yeni işe başlayan bi' çalışanın bi' kutu kartvizitinden tutun, milyonlarca dolarlık kiralama anlaşmalarına kadar tüm harcama/satınalma taleplerini onaylayan/reddeden benim. Yönettiğim bütçe bi' kaç milyar dolar.
Hata yapamadığım/hiçbi'  işi geciktiremediğim/sorumluluğu başkasına devredemediğim gibi, şikayet almak gibi bi' hakkım da yok. Yaptığım bi' işlem/verdiğim bi' karardan dolayı üst yönetime şikayet edilsem, şikayet nedeni incelenecek.
Haklı isem; şikayet aldığım için tatsız bi' durum ortaya çıkacak. Gerçekten haksız isem; vay halime!
Yıl sonu görüşmesinde iyi bi' maaş artışı alma, terfi alma gibi hayatıma doğrudan etki edecek her konuda üst yönetimin eline geçen koz olacak. Dört yıldır tek bi' şikayet almayarak departmanda rekor kırdım.
Tek sorumluluğum bunlar olsa iyi.
Proje yönetmek, zamanlamaları tutturmak, tüm proje toplantılarına ve konferans görüşmelere katılmak, global eğitim programına dahil olup yıllık bilmem kaç saat eğitim hedefini tutturmak, eğitimler sonrası tüm sertifika sınavlarını geçmek, departman içi ve ülke genelindeki tüm toplantılara katılmak, dizüstü bilgisayarımı bi' gün bile ofiste bırakmamak, internet bağlantısı olmayan bi' yerde bulunmamak/yaşamamak, gecenin bi' yarısı gelen telefonla çat diye bağlanıp sorunu çözmek gibi "zorunluluklarım" da var.
Bunların dışında; sorumlu olduğum alan ile ilgili tüm proses belgelerini hazırlamam, güncellemem, sık sık ekip toplantısını yönetmem, aylık kategori toplantıları düzenlemem, raporlamam da gerekiyor.
Yönettiğim rejyondaki herhangi bi' ülke çalışanının bana soracağı herhangi bi' soruyu cevaplamaya hazır olmak, eğitim programları hazırlamak, bire bir proses eğitimi vermek, departman içi ilan edilen tüm workshoplara katılmak, aniden istenen raporları bir-iki saat içinde yetiştirmek gibi minnak, yan sorumluluklarım da var.
İşin bütçe yönetimi, mali yıl hedefleri, kalite hedeflerinin tutturulması kısmına dokunmak bile istemiyorum, girersem bu gönderi bitmez.

Sabah alarm çalar, nur topu gibi stresli günüm başlar.
Taş gibi bi' mide, kahvaltı edemem bazen. O gün yapılacakları düşünmem daha da taşlaştırır çünkü midemi. Bi' fincan kahve içebilirsem ne ala.
Ofise adım attığım anda sağda-solda çalan telefonlar, bambaşka dillerde yapılan konuşmalar, klavye sesleri, oradan oraya durmadan gidip gelen insanlar, fotokopi ve yazıcıların sesi, çay-kahve bardaklarına değen kaşıkların sesi, durmadan açılıp-kapanan kapıların sesi gibi müthiş bi' gürültü kirliliği tokat gibi çarpar kulaklarıma ve bu gürültü kirliliğinin gün boyunca yüklediği stresi yaşayan bilir.
Bilgisayarımı açıp günlük takvimime baktığımda, o gün yapılacak işlerin, girilecek toplantıların/call'ların durumunu kontrol edince, sekiz saatin yine yetmeyeceğini anlamanın stresi bambaşkadır. Hele bi' de araya üç-dört saatlik eğitim sıkıştırılmış veya bi' sınav atılmışsa değmeyin stresime.
Tüm gün çift ekran, bi' sağ-bir sol bakmaktan kuruyan gözlerin ve şakağa saplanan baş ağrısının verdiği stres anlatılmaz yaşanır.
Özellikle soğuk kış günlerinde sürekli çalışan klimaların burnumu tıkaması, gözlerimi- gırtlağımı kurutmasının getirdiği stres var bir de.
Sekiz saat çalıştıktan sonra, üstüne bir-iki saat fazla çalışıp, dayak yemiş gibi, erimiş bi' beyinle eve vardığımda kolumu kaldıracak halim olmaz. Gören sanır ki, tüm gün hamallık yaptım, sırtımda taş taşıdım.
Bomboş gözlerle geçirilen bi' kaç saatten sonra yatağa zor atılır beden.
Yatağa girmekle huzura erilse yine iyi. Geçirilen günün muhakemesi, ertesi günü yapılacakların kısaca düşünülmesi kısmı var daha bunun.
Uyurken gıcırdatılan dişler, taş gibi sıkılan çene...
Rüyada bile 'Nerede bunun kontratı? Bu tutar yanlış! Bu harcamaya uygun ürün kodu seçilmemiş, yanlış kategori bütçesinden ayrılacak bu harcama, kabul edemem! Sunum belgeleri yetişmiyor da ne demek?' gibi strese sokan durumları görmek-yani kabus görmek. Yastığın üstüne her sabah hatırı sayılır miktarda saç telini bırakmak.
Halsizlik, sık sık kabızlık veya ishal yaşamak. Mide ekşimeleri/yanmaları...
Göğüs kafesinde hissedilen baskı, bazen kalbin deli gibi çarpması...ellerin terlemesi, vücuda bi' anda dalga dalga yayılan ateş basması.
Metabolizmanın şaşması; bi' gün mükemmel bir öğle yemeği, ertesi gün gece yarısına dek çay-kahve geçirilen gün sebebiyle sapıtan metabolizmanın türlü türlü oyunlar oynaması.
Uyku düzeni diye bi' kavramın kalmaması; bi' gün saat 22:00'de yataktayken ertesi gün saat 03:00'de hala proje çalışıyor olmaktan dolayı yatağa gözler kapanırken girmek.
Bazı planları ertelemek; bugün bunu yapmayalım, sabaha toplantım var, dinlenmem şart diyerek ertelemek...ve buna üzülmek.
Kendine, alışverişe, dinlenmeye yeterince zaman ayıramamak.
Hayatın 80% inin 'iş' haline gelmesi ve bu temponun bana yıllar geçtikte 'normal' gelmeye başladığını görmek.
Ailemden, sevdiklerimden çok uzakta olmanın, her 'hadi' dediğimde gidememenin, görememenin yarattığı stres var bi' de bunlara ekleyebileceğim.
İklimin, güneş görmemenin, soğuğun ve alışık olmadığım yaşam tarzının stresi.
Sık sık paylaşıyorum bunu sizlerle burada.

Stres...
Ömrümü yiyip-bitiren stres.

Adamlar bi' de kalkmışlar Stres Testi diye video yapmışlar.
Stres keşke bir deodorantla defedilecek bi' bela olsaydı, deodorantı totoma bile sıkardım, stres-mtres kalmazdı, tralallallaaaaa! modunda yaşardım.
Değer mi bunca strese?
İşten-güçten arada nefes alabildiğim zamanlarda, kafamda dönen en önemli düşünce bu.
Bugün mesela sesim gitti; konuşamıyorum. :/
Yarın nasıl işe gideceğimi bilmiyorum. Şimdiden bunun stresi başladı çünkü bu hafta ölüyor olsam ofiste olmam gerekiyor. Haftalar öncesinden planlanan bi' ziyaret var...ve ziyaretçilerle katılmam gereken toplantılar.
Bitkisel çaylar, vitamin desteği, terapi, meditasyon, nefes egzersizleri, pozitif düşünce vs. de bi' yere kadar. Stresi ortadan kaldırmıyor.
Stres yönetimi diye eğitim mi olur? Hazırlamışlar işte. Geçtiğimiz yıl katılmıştım eğitime Okudukça/dinledikçe acı acı gülmüştüm. Stresten sanki miniminnak-zararsız ve kolayca alt edilebilir bi' nane gibi bahsediyorlardı. Olumlu/olumsuz stres diye sınıflandırmışlar bi' de...ne güzel etmişler.
Aldım sertifikamı, yöneteceğim stresimi paşa paşa...başka çıkar yol yok.

Siz siz olun, imkanınız varsa hayatınıza -negatif/yıkıcı- stresi dahil etmeyin.
İş görüşmelerinde 'stres altında çalışabilirim, stresi yönetebilirim' demeyin.
Yabani bi' sarmaşık gibi her yanınızı sarıveriyor, sağlınızdan çalarak besleniyor.

Görsel: Deviantart.com / high anxiety by ~alex--v

12 yorum:

  1. Valla 2 ay önce aynı dertlerden içimin bayıldığını, üstüne iletişim korumadığım ve farklı noktalardan olduğum yönetim kurulu da eklenince 10 yıllık iş hayatıma noktayı çat diye koyup istifa ettim. Oh dedim kafa dinleyeceğim, huzur lazım adama. Şimdi ise stresten ve ağır depresyondan her gün hüngür şakır ağlayan, deli gibi iş bulma çabasında olup iş bulamayan (ki çalışırken cvmi bulup gelin görüşelim ne olur diye başvurmadığım yerler arardı), uyku düzeni tamamen terse dönmüş (sabah 6 ya kadar otur, öğlenden sonra 3 e kadar uyu şekilinde) bir insan haline geldim. Biz bu tempoya alışmışız sanırım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam on üç yıldır iş hayatındayım.
      İş hayatıma iki yıl ara verdim Polonya'ya geldiğimde.
      Daha önceki işlerim bu kadar stresli değildi. Yüzümün güldüğü, ekiple muhteşem işler ortaya çıkardığımız, dayanışmanın ve sorumluluğu bölüşmenin verdiği rahatlıkla çalıştığım işlerdi.
      Üç yıldır bu stres zımbırtısıyla savaşıyorum ve 'çat!' diye istifa basma şansım olsa, maddi sorumluluklarım olmasa bu stresi çekmezdim.
      Çalışmayı sevmek, verimli olmak-üretmek ayrı mesele, stres ve baskı altında durmaksızın-nefes almaksızın çalışmak ayrı.
      Tempolu çalışmanın anlamı strese bulanmak değil ki Küflükedim :/
      Dilerim bir an önce istediğin işi bulursun.
      Seni özledim.

      Sil
  2. Canım Ella
    Benim çalışma hayatım artık çok gerilerde kaldı, ama okurken tek tek hatırladım:)

    Benim en son çaılştığım iş yeri kurulurken, baş patron bana aynen şöyle dedi; Lale Hanım yaptığınız işi ve değerini biliyorum ,kendi ekibinizi kurun ve gelin. O zaman için çok iyi de bir transfer ücreti alıp geçtim o şirkete arkadaşlarımla.Fakat bilemedim ki aşcının pişireceği yemeği de ben söyleyeceğim.Güya ben modelistim.İş görüşmelerini ben al, fason takibine çık...Katolog çekinmlerine git. Bazen gece üç dört gibi eve geldiğim ertesi sabah saat yedide tekrar işe gittiğim olurdu. Böyle 10 yıl çalıştım Allahtan ayağım kırıldı da 45 gün evde kalınca, gidin ülen ben daha işe gelmiyorum , çalışmayacağım artık diyebildim.Bir dert söyle bin ah işit gibi oldun mu? sen de:))
    Ne diyeyim böle işte be Ellam, sen kendini kaptırma fazla bu stres nanesine desem yine de kaptırırsın bilirim. Kendine iyi bak demekten başka bişi diyemiyorum. Niye ,çünkü biliyorum:))

    Çook öptüm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lale ablacım,
      Benim ilk sektörüm otomotiv idi, toyluğumu orada attım.
      Sonraki sektörüm tekstil idi, bu sebepten ne demek istediğini o kadar iyi anlıyorum ki.
      Şu an yaptığım işe bakınca, tekstil çok renkli, stresi bile şu yaptığım işin stresi yanında bal-kaymak kalıyor.
      Tekstildeyken ben de gece 2'de gelen telefonlarla, üstümde pijamalar ofise koşmuştum.
      Reklamasyon yememek için ütü pakete 12 kişilik ekibimle girip sabahın ilk ışıklarına dek paketleme yaptığımız bile olmuştu.
      Ama ne varsı biliyor musun ablacım, o yorgunluğun üzerine çayları elimize alıp, sigaraları tüttürüp 'şimdi gidip yatalım, 12 gibi geri gelelim' diyebilme serbestim vardı.
      Burada o yok işte. Esneklik sıfır :(
      Keşke stresi çıkarıp atma imkanım olsa, o zaman yaptığım işi severim belki.
      Emekli olacağım, 'işime aşığım' diyeceğim bir iş bulacağım güne dek stresle sarmaş dolaş yaşamaya devam :/
      Bilirsin...
      Öperim :)

      Sil
  3. Canım ya çok üzüldüm sende de ne sabırmış 13 yıl dile kolay ben 7 ayda bıraktım işi stresli diye ne komik şimdi de evdeyim yine canım sıkılıyor kafamı toplamaya çalışıyorum ne yapsam diye Allah hepimize acısın bu ne böyle cidden iş hayatı acımasız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İş hayatı acımasız, 'para' üzerine kurulu bu düzen çok ama çok acımasız :/
      Şans, sabır ve kolaylıklar diliyorum.

      Sil
  4. Küçük ve tatlı bir stajyer olarak ben bile eeehhh başlarım ülen kaynananıza diyorum, dedirtiyorlar.
    Küçük ve tatlı mezun adaylarına bir şeyler öğretelim, ellerinden tutalım tontiriminnoşların denmiyor. Managerım olacak 50 grade karı çalıştığım son günümde saat 13:00'da bana mail atıyor 'ofiste misin 'diye. Sanane neredeysem nerdeyim değil mi neticede öğle arası, bugün benim son günüm ve sen başımda değilsin, görev bile vermemişsin ve tekrar ediyorum öğle arası. 13:05'te cevap atıyorum 'şu an ofisteyim, bir şey mi vardı acaba?', 13:35'te cevap geliyor 'bir şey yok seni kontrol etmek istedim.' Ben telekomunikasyon firmasının 4 ay itliğini yaptım. Karşılığında insanlık bile görmedim. Gelişmime, bir şeyler öğrenmeme katiyen izin verilmedi. Sigortam yapıldı mı yapıldı, multinetim ödendi mi ödendi, servislere bedava bindim mi bindim. Hayır demesini bildim mi onu da bildim ama kalkıp da bana 1 hafta izin veriliyorsa 'memleketine bilgisayarını da götür ordan da çalış' denmemeliydi bence. Nasıl bir yerde çalışmışsam insanlık sonsuz ölmüş sittirellam. Kelimelerle ifade edemem yani.Seninle skype'da konuştuğumuzdan bu yana 2 sene geçti, ben çok ciddi mesafeler kat ettim, toyluğumu attım, managerlara kafa tutmaya başladım, çatır çatır cevaplar vermeye başladım. Ha saygını hiç yitirdin mi, üslubunu bozdun mu dersen asla bozmadım. Ama ben bu düzene alışamadım, alışamam. Kişisel gelişimin, anlayışın desteklenmediği yerde alışmak mümkün değil. Gel sana bir şeyler öğreteyim Leah sen sadece operasyonel işleri yönetme diyen hiç olmadı, olmasını da beklemedim ve çatır çatır da ben bunu yapmak istiyorum, toplantılarınıza katılmak istiyorum dedim ama cevap hep olumsuz oldu. Çünkü beni, bir stajyeri nasıl gördükleri belli. Operasyonel işleri yıktıkları biriyim. Toplantılara girersem o süreçleri aksatırım, o yüzden girmemem lazım falan.
    Biliyorum ki özel sektör şans işi. Neticede gireceğin ekibi hiç ama hiç bilmiyorsun. Ve oradaki huzur da eşsiz önemli.
    Ben biraz iç döktüm kusura bakma.
    Seni de anlamamak elde değil. Yükseldikçe sorumluluklar artıyor, başka bir ülke, başka bir dil, başka türlü mevsimler, hayat pahalılığı ahhh Sittirellam çok güçlü bir kadınsın sana ne diyeyim. Ben yapamazdım. Hatta ben yapmayacağım. Özel sektöre lanetler okuyorum şu sıralar. Son dönemim okulda. Hayat bu kadar çalışmaya değmez, kar tatili olsa da yarım saat erken çıkacağımızı gösteren mail gelse diye send and receive yapmaya hele hiç değmez diye düşünüyorum.
    Resmen kafa ütüledim ama bende durumlar na böyle tatlışım. Hakkımızda hayırlısı olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaptıkları terbiyesizlikmiş...
      Bizde öyle ego tatmini üzerine kurulu 'canım istedi-yaptım'lar olmuyor ne yalan söyleyeyim.
      Sadece iş çok, iş çok yoğun, işin çok ağır sorumlulukları var.
      Omuzlarında bir ton yük olunca ne toton kalkıyor, ne ona-buna 'asarım-keserim' artistliği yapmana zaman kalıyor :)
      Kurumsal firmaların en büyük sorunu bu.
      İş öğretilmiyor. Kendin ne koparabildin yanına kar.
      Kişisel gelişim bizde desteklenir. F2F eğitimler/workshoplar/online eğitimler ve database de bulunan milyonlarca eğitim belgesi hep kendini geliştirmen içindir.
      Gel gör ki, o milyonlarca belgeden ikisini okuman-öğrenmen iki ayını alır çünkü buna zamanın kalmaz :/
      Stajyerlik meselesinin 60%si şirket imajını korumaya yönelik oluyor maalesef.
      'Bakın, biz nasıl imkanlar sağlıyoruz?'dan ibaret. 40%si ise bağlı olduğun yöneticiye, senin kendini göstermene ve kuruma uyumluluğuna bağlı.
      Özel sektör dediğin gibi; zor, biraz da şans işi.
      Seninle yüzyüze görüştüğümüz o günden beri neler neler değişti, gelişti bir bilsen...
      Sabrıma şaşıyorum sadece.
      Başladığım günden beri departmandakilerin yarısından fazlası gitti.
      Dayanamadılar veya adı farklı, rengi farklı ama kokusu aynı başka kurumsal şirketlere, daha iyi şartlarla transfer oldular.
      Demek ki arıza bende değil :) Üç yılda kırktan fazla çalışan ayrılıyorsa üst yönetimin durup düşünmesi lazım, bunu da ben yapacak değilim ya :)
      Neyse, sen verdiğin kararın arkasında dur bence.
      Bu strese girme...ne olur kıyısından-köşesinden bile geçme güzelim.
      Hakkımızda hayırlısı olsun.
      Seni kocaman öperim :)

      Sil
  5. ellam, canım ellam
    bu ne fena tempo. ben birde kendi halime üzülürdüm, senin halin benden fena.
    biliyor musun, biz başka da türlü yapamayız. ha bu kadar deli olmasın tabi ama tempo olsun, sorumluluk olsun bu bizim mayamız, ruhumuz. ben biliyorum ki bununla besleniyorum. stresten kurtulmak için işte çiziyorum bu saatlere kadar. çizim benim ilacım, terapim.
    tempon çok yorucu, etme bunu kendine, bir yol bişey bul ama yorulma bu kadar.
    seni çok iyi anlıyorum. gece ansızın uyanır mısın mesela? çok ağır bir yükün sorumluluğu, ters giden bir iş aklına düşüp uyandırır mı seni? bana da oluyor. ama dur. hep olmasın.... konuş üstlerinle, at yükünü azıcık.
    ne desem boş. biliyorum devam edip gidecek bu böyle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım dostum,
      Tempo iyidir, rutine bağlatmaz, dinç tutar, beyni aktif tutar...katılıyorum.
      Ama benimkisi tempo filan değil, bildiğin fazla yükleme :/
      Stresten kurtulmak için sarabileceğim bir yeteneğim de yok :) kuş bile çizemem ben, demiştim sana daha önce.
      Yeteneksizin bayrak sallayanıyım!
      Tempom yorucu ama çıkar yolum da yok. Yeni pozisyon bulmam lazım kendime, buna da kolay kolay izin vermezler.
      Kategoriyi devralacak birini bulsalar bile Türkiye ülke tedarik yönetimini benden başka birine emanet etmek istemezler. Malum anadilim Türkçe ve Türkiye çalışanlarının tek danışma noktası, eli-kolu-sorun çözücüsü ben oldum, bana duydukları güven ve saygı/sevgi sonsuz.
      Onlara kalsa buradan emekli olurum ben :)
      Çıkmazdayım.
      Project Manager, Business Process Improvement Manager, Financial Operations Manager gibi özgür/tek tabanca takılabileceğim pozisyonlara bakıyorum yavaştan...onlar da kolay kolay açılmıyor.
      Üst yönetimle konuşmayı denedim; bir ayda iki ayrı appreciation sertifikası tutuşturdular elime, cluster customer champion ilan ettiler, aslansın-kaplansın'a bağladılar işi, oturdum oturduğum yerde :/
      Az önce, müdürümün müdürünün müdüründen gelen akşam yemeği davetini aynen copy-paste ediyorum:
      ''It is a pleasure to congratulate you for your achievements throughout Q1 Fy13 and invite you to chat and dine together.''
      Kabul ettim, gidip yemek yicez 28 Şubat akşamı...korkuyorum sohbet sırasında 'ne güzel de halletin tüm işleri, al sana yeni görev!' demesinden :)))
      Ölmüşüm ben OİP'im ama ağlayanım var en azından, tesellim bu :)
      Sana diyorum, gel açalım biz bu Kutukafa/Bızt!kısa devre tükkanını, kar garantisini ben veriyorum canım benim, kurtar beni bu hayattan :)
      Öperim, bi daha öperim! :)*

      Sil
  6. Offf! içim acıdı kuzucuğum, okurken strese girdim valla. Çalışma şartların ne kadar da zor. :(( Gerçi çok iyi anlıyorum seni. Ben de 13 yılın ardından çalışma şatlarına dayanamadığım için bir günde karar verip basmıştım istifa dilekçemi. Başka bir kurumdan emekli oldum sonra. İyi mi yaptım..? Bilmem... Çok şey kaybettim belki. Daha rahat bir gelecek adına. Para içinde yüzmedim ama keyfim nasıl istediyse öyle yaşadım diğer taraftan. Hep hoşlandığım şeyleri yaptım. Dedim ya iyi mi yaptım bilmiyorum. Şimdi olsa o kadar kolay karar veremeyebilirdim belki. Pişman olmadım diyebilirim aslında çünkü hayatım boyunca hep beni mutlu eden yararlı faaliyetler içinde oldum, boş durmadım. Sürekli geliştirdim kendimi (burası biraz megalomanca gelebilir:)) Diplomamın, bilgi ve deneyimlerimin maddi getirisinin olmayışı tek noksanım oldu sanırım :)

    Umarım, sana yaşamak için zaman bırakacak şartlar oluşur iş yerinde. Ya da sen işini yaparken kendini bu kadar yıpratmamayı başarırsın.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çınar ablacım,
      Hayatımın hiç bir döneminde sorumluluktan kaçan, işten-yorulmaktan uzak durmaya çalışan biri olmadım.
      Tek istediğim; ofisten çıktığım anda geri kalan zamanın bana ait olması.
      Kafamın boş, sakin, huzurlu olması.
      Kendime bir yıl daha verdim. Eğer önümüzdeki bir yıl içinde bu şartlar değişmezse, iş yüküm hafiflemezse 'bugüne dek sağladığınız imkanlar ve kişisel gelişimim için verdiğiniz desteğe minnettarım. Sizinle çalışmak şahaneydi' deyip ayrılırım.
      Canımdan kıymetli değil ya? Rütbeyle, şöhretle değil sevgiyle ve huzurla yaşanıyor hayat. Para kazanma derdi de bir yere kadar :)
      Bak, sen de pişman olmamışsın, önümde şahane örnekler var, tecrübeler konuşuyor. Ben de olmam :)
      Sevgilerimle.

      Sil
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...