İhsan Oktay Anar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İhsan Oktay Anar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PUSLU KITALAR ATLASI
Yazar: Oktay İhsan Anar
Orijinal Dili: Türkçe
Basım Yılı: 1995
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
''Ella'cım,
Adını öğrensem de ben seni Ella olarak tanıdım, öyle kalsın.
Antalya'dan sana kocaman bir kucak dolusu sevgiler yolluyorum. Keyifle okuman dileğiyle...''
Leylak Dalı
20 Şubat 2012
''Boşluğun üzerine dünyayı yayat
Ve hiçliğin üzerine dünyayı asar.''
EYÜB 26:7
''Ey parlak yıldız, seherin oğlu, göklerden nasıl düştün! Sen ki, milletleri devirdin, nasıl yere yıkıldın! Ve kendi yüreğinde derdin: Göklere çıkacağım, tahtımı Allah'ın yıldızları üzerinde yükselteceğim ve ta kuzeyde cemaat dağında oturacağım: Bulutların yüksek yerleri üzerine çıkacağım, kendimi Yüce Allah gibi edeceğim.''
İŞAYA 14:12
Önsöz:
Yeni Roman Ülkelerinde...
''Mutlu yazar, azdır. Belki de yoktur. Ama mutlu okur vardır. O mutlu okurlardan birisi olduğumu duyumsarım zaman zaman. ''Don Quijote'yi okumak, yeniden okumak, kimi mutlu kılmaz? ''Bugün neye inandığı'' sorulunca, Milan Kundera ''Cervantes'e mi demişti, ''Don Quijote'ye'' mi demişti?
Kemal Tahir'in çalışma masasında bir Faulkner görünce heyecanlanmıştım.
Şimdi bir gıdım Almanca'm varsa,''Şato''nun, ''Amerika''nın, ''Günlükler''in Türkçe'ye bir hayli geç çevrilmesinden ötürüdür. İki gıdım İngilizcem ise, Faulkner gölgesiyle Woolf gölgesiyle, Joyce korkusuyla da.
Günün birinde İhsan Oktay Anar'ı tanıdım. Önce 'Tamu''yu, sonra ''Puslu Kıtalar Atlası'' ile ''Kitab-ül Hiyel''i okudum. Dosya olarak.
''Puslu Kıtalar Atlası'' üzerine yazmadan önce, romanın bilgisayar çıktısını yeniden okudum. Kimbilir kaçıncı kez aynı duyguyu yaşıyordum: Metnin elyazısıyla başka, daktiloyla başka, düzelti aşamasında başka,kitaplaştığında yine başka, hatta bambaşka duruşlarını Anar'ın kitabını benim kitabımmış gibi izledim, algıladım. Roman gittikçe haberleşiyordu.
Anar, önceleri bir ''içerikçi yazar'' gibi göründü bana. Yeni bir dil getirmek istemez gibiydi. Sonraları, tarihlerden yeni tarihler, ülkelerden yeni ülkeler, kişilerden de yeni kişiler üreten bir ''ravi-yi ahbar''ın özdili niçin böyle olmasın diye düşündüm.
''Ve sonsuz sayıda kitaptan da tek bir kitap üretmek'' diye ekledim.
Bir ''falname''de, erkek çocuğun eline mürekkep damlatılarak bakılan bir fal türüyle karşılaşmıştım. Kafamda yazılmayı bekleyen bir hikayeye cuk oturmuştu. Yazdım. ''Hikaye Sehpanın Üzerinde.''
Sonra, çok benzeri bir hikayeyi Borges'te gördüm. Benim hikayeyi yırtıp attım. Onu bir daha anımsamamalı, anmamalıydım.
Edebiyat tarihince, kimbilir kaç yazar,bilerek ya da bilmeden Borges yordamıyla yazmıştır.
Yazmıştır da, ''öyle'' yazma yordamını imzalayan, Borges oldu.
Anar'ın kitaplarını okuyunca, onun kaç bin tarih yapıtı okuduğunu pek merak ettim. Bu merak, tarihsel bilgi ve sezgiler'i bitiştiren, bağdaştıran, yeniden üreten romancı Anar harcı'nı merakla noktalandı. Artık öncesini hiç sormuyordum. Anar, özel yordamıyla imzayı basmıştı.
Bir okur olarak mutluydum.
Önümde yeni kişilerin yaşadığı yeni ülkeler açılıyordu.
Ve bir gıdımlık tarih okuyorsam, o alandaki okumalarımı yeni bir keyifle, hatta yeni bir bakışla sürdüreceksem, bu da Anar'ın bana verdiğidir.
Eklemeli: tarihsel romanlar mıdır Anar'ın yapıtları? Hayır, romanlardır. Tarihsel olan'dan yeni bir roman çıkarmak, romanı da yeniden tarihselleştirmektir ama.
Romana böyle genç bir yaşta üç baba yapıtla buyurup gelen Oktay İhsan Anar'a selam olsun.
HULKİ AKTUNÇ
Arka Kapak Yazısı:
''Yeniçeriler kapıyı zorlarken düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen bir sonuca ulaşmak üzeredir: ''Dünya bir düştür.Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.'' Kendini saran dünyayı düşleyen bir haritacının, düşlerinden devşirdiklerini döktüğü Puslu Kıtalar Atlası adlı kitap oğlunun eline geçtiğinde onu kendisinin bile tahmin edemeyeceği maceralara sürükler, oysa yaşayacakları elindeki kitaba çoktan yazılmıştır.''
Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve ''puslu kıtalar'' üzerine bir kitap. Hulki Aktunç'un önsözüyle...
Altını Çizdiğim Cümleler:
"Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikayet ve beyan etmişlerdir ki, kun-ı kainattan 7079, İsa Mesih'ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı. Ceneviz taifesinin buraya ilk gelen gemilerine karanlıkta uçan bir ak martının yol gösterdiği, ancak salimen karaya vasıl oldultan sonra dümencileri olacak Pundus nam kafirin bu martıyı Mesih addederek yuvasını arayıp bulduğu ve itikatlarınca İsa'nın etini yemek sünnet olduğundan kuşu kızartıp yediği rivayet olunurdu. Eskiler, bu martının yuvasının bulunduğu yere Ceneviz kavmının yüksek bir kule diktiklerini rivayet etmişlerdir ki, sonraları Galata Kulesi diye nam salmış bu heybetli yapının tepesinde, yalı adamlarının dürbünle, yiğitlerin ise çıplak gözle, Bursa kentinin Uludağ'ını seçtikleri söylenegelmiştir. Ne var ki bu şayianın, ziyaretçilerden bahşiş koparmak hevesiyle kuledeki yangın gözcüleri tarafından okunan bir kurt masalı olduğu da ağızdan ağıza dolaşmıştı bir zamanlar. Beher yangın için, eğer vaktinde tespit edilirse yirmi akçe ikramiye, edemezlerse yangın sönene kadar saat başı yirmi değnek ceza alan bu adamlara hazine-i humayundan on akçe helal yevmiye verilirdi."
İlk defa, bir kitabı okurken not almak için elime kalem almadım.
Beklentilerim çok yüksekti bu kitaptan, yıllardır, okudum-okuyacağım, aldım-alacağım diye diye ertelediğim, erteledikçe merakımın arttığı, erteledikçe beklentimin yükseldiği bir kitap haline gelmişti.
Okudum... yaşadığım hayal kırıklığı değil, hatta bazı bölümlerini çok keyifle okudum ama beklediğim kadar ''muhteşem!'' bir kitap çıkmadı.
Zaman zaman sıkıldığım oldu.
Çizilen İstanbul ve Anadolu portresini hayal ettikçe, içime fenalıklar bastı.
Uzun aralar verdim, elime alıp okuyasım gelmedi bazen.
Belki de havaların saçmalamasının üzerimdeki etkilerinden biriydi bu isteksizliğim... ama bitirdim, içimde uhde kalmadı :)
Okuyun kararı siz verin.
Keyifli okumalar.
(21.03.2012)
Şöyle de diyebilirim;
İhsan Oktay Anar,
İletişim Yayınları,
Okudum,
Puslu Kıtalar Atlası
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
...yavrum seni layk ettim...
-
Ağzım ensemde fiyonk! Kalbim küt küt atıyor, bir an önce gelsin minnakım diye bekliyorum! Görmüş olduğunuz ''minnakım'...
-
Yazar: Milan Kundera Çeviri: Serdar Rifat Kırkoğlu Orijinal Dili: Çekce İlk Basım Yılı: 1968 Yayınevi: Can Yayınları | 2014 Kişi...
-
Zaman su gibi akıp geçiyordu sayın seyirciler ve kahramanımız zamanın bu çılgın hızına bi' türlü yetişemiyordu. Takvimlerle yatması...