Yazar: Herman Melville
Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu - Mina Urgan
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: 1851 / Basım: 1987
Yayınevi: Cem Yayınevi
Yıllar önce okumuştum Moby Dick'i, çocuktum desem yeri. Yıllar yıllar sonra, birkaç ay önce sevgili arkadaşım Yerazness, Moby Dick'in tam metnini okumamı tavsiye etti; iyi ki etti!
Teşekkür ederim Ness'im :) Moby Dick, bugüne dek okuduğum en iyi kitaplar arasında yerini almış oldu böylece, sayende...
Tek itirazım Mina Urgan'a!
Öyle bir önsöz yazmış ki; yazarın hayatını özet geçmekle kalmayıp Moby Dick'in de tüm özetini çıkarmış ve önsözün kapanışını da kitabın sonunda olacakları/son sahneyi söyleyerek yapmış.
Yani, kitabı daha elinize aldığınızda bölüm bölüm neler olacağını ve romanın nasıl biteceğini bilerek okumaya başlıyorsunuz! Saçma! Okuyucuya saygısızlık!
Bunu yapan Mina Urgan bile olsa -ki yapmaması gereken ilk kişi bi' yazar olarak kendisi olmasına rağmen- affedilmez bi' hata!
İyi ki, romanı daha önce okumuştum ve olayların akışını zaten biliyordum. Bilmesem -herkes bilmek zorunda değil- okumama gerek kalmayacaktı ve kitabın kapağını önsözden sonra kapamam gerekecekti.
Siz siz olun, bu romanı okumaya karar verirseniz önsözünü okumayın. Okuma zevkinize vuracağınız en büyük darbe - kendinize yapacağınız en büyük kötülük bu olur.
Hanimiş: geçen hafta sinemada, film başlamadan önce diğer filmlerin tanıtımları yapılırken birden ''In the Heart of the Sea'' isimli bi' filmin tanıtımı başladı, minik bi' ''Moby Dick!'' çığlığı attım. Etrafımdakilerin homurdanmalarına da aldırmadım :)
Tanıtımın sonunda ''Moby Dick'' yazısını görünce nasıl mutlu oldum, anlatamam.
Moby Dick'i birebir senaryolaştırmamışlar, alıntı yapmışlar ve film Mart 2015'te sinemalarda olacak.
Dilerim, bu güzelim romanın hakkını veren bi' film olmuştur, olmamışsa da bilet için ödeyeceğim para karşılığı kadar küfür edeceğim doğrudur!
Gönderinin en sonunda sizlerle filmin Imdb'de yayınlanan afişini paylaşacağım.
Hanimişiki: Balina avı yasaklansın! Yasaklanmalı!
Dilerim siz de en az benim kadar seversiniz Moby Dick'i...
Altını Çizdiğim Cümleler:
"Bir büyü var bu işin içinde. Dünyanın en dalgın adamını, en derin hülyalara dalmışken alın; ayağa kaldırıp yürütün; bu adam, hiç şaşmadan, nerede su varsa oraya götürecektir sizi.''
''Denizci olarak bir hayli görgüm olduğu halde de gemiye ne amiral, ne kaptan, ne ahçıbaşı olarak binmek isterim, isteyenin olsun bu mevkilerin şanı şerefi. Ben kendi hesabıma, her çeşit yüksek görevin dertlerinden, sıkıntılarından tiksinirim.''
"Köle olmayan var mı bu dünyada, sorarım size?''
"Para vermekle para almak arasında da dünyanın farkı var. Para vermek, meyve bahçesindeki iki hırsızın, yani Adem ile Havva'nın başımıza açtıkları dertlerin en büyüğüdür belki de. Şaşılacak şey doğrusu: Paranın yeryüzündeki tüm kötülüklerin başı olduğunu, paralı insanın hiçbir zaman cennete gidemeyeceğini biliriz. Gene de, bize verilen paraları el etek öpüp alıveririz. Ah, nasıl da can atarız cehennemlik olmaya!"
"Bence yaşama ve ölme konusunda çok yanlış düşünüyoruz. Benim asıl özüm; yeryüzündeki gölgem dedikleri şeydir bence. Biz ruh işlerine bakarken, tıpkı güneşe suyun içinden bakan istiridyeler gibiyizdir bence; üstlerindeki ağır suyu, havaların en hafifi sanan istiridyeler gibi. Bence bedenim, asıl varlığımın tortusudur ancak. İsteyen alsın bedenimi, evet alsın; çünkü o, ben değilim.''
''Derdin dibi ne denli derinlerde olursa, sevincin tepesi de o denli yükseklerde olur.''
''Hoş, belki de gerçekten filozof olmak için, insanın, filozofça yaşadığını bilmemesi gerekir. Bir adamın filozof geçindiğini duydum mu, yediğini sindiremeyen bir kocakarı gelir aklıma; ''bu adam da midesini bozmuş olmalı'' derim.
''Bu dünyadaki her şeyin değeri, kendi karşıtıyla meydana çıkar. Hiçbir şey kendiliğinden şöyle ya da böyle değildir. Kendinizi uzun süredir ve tamamiyle rahat buluyorsanız, artık size rahatsınız denemez...''
''Ey ün kazanmak isteyen delikanlılar, şunu bilmiş olun ki, insanlardaki her yücelik bir hastalıktır aslında.''
"Çünkü herkesin din işlerine büyük bir saygı vardır bende, bu din işleri ne denli gülünç olursa olsun. Zehirli bir mantara tapan bir karıncalar cemaatini bile hor görmeye gönlüm razı değildir.''
''Biraz önce de söyledim. Onun bunun dinine bir diyeceğim yoktur benim. Kimseyi öldürmesin, kendi inancında olmayanları kötülemesin de, istediğine inansın. Ama bu inanç gerçekten bir çılgınlık haline gelince, insanı işkenceye sokup, bu dünyamızı içinde oturulamaz bir hana çevirince; böylesi dindarları bir kenara çekip bu iş üstünde konuşmanın tam sırasıdır artık.''
"Dünyanın bizi adam yerine koymamasının başlıca nedenlerinden biri, bizim mesleğimizi bir çeşit kasaplık olarak görmesi; bizi iş başında, türlü pislikler içinde çalışır bilmesidir... Doğru, kasaplıktır bizimki. Ama dünyanın her yerde ve her zaman şerefe boğduğu komutanlar da birer kasaptır, hem de en kanlı türünden. Bizim işimizi pis görmelerine gelince, size henüz pek bilmediğiniz birçok şeyi hemen söylemek isterim. Bunları öğrenince, bir balina gemisinin, bu derli toplu dünyadaki en temiz şeylerden biri olduğunu alkışlar arasında kabul edersiniz. Ama bunu kabul etmeseniz bile, balina gemilerinin güvertelerindeki vıcık vıcık kargaşalık mı daha pistir, yoksa savaş alanlarının o anlatılmaz, o iğrenç leş yığınları mı?''
"Yaşlılar pek uyumaz. Yaşlandıkça, insan ölüme benzeyen her leyden kaçar gibidir.''
''Onun çentik çentik olmuş, buruşuk alnına iyice bakarsanız, orada daha da garip ayak izleri görebilirdiniz: Hiç uyumayan, gece gündüz yürüyen, tek bir düşüncenin izlerini...''
"Beni dinle, küçük pay düşkünü: Gözle görünen şeyler mukavvadan maskeler gibidir. Ama her olan biten şeyde, her canlı işde, her su götürmez olayda, bilinen her şeyin içinde, bilinmez bir akıl vardır. Bu akıl, kendi damgasını vurur o akılsız mukavva maskeye. Eğer insan vuracaksa o maskeye vurmalı''
"Ey önseziler, uyarmalar. Neden bir görünür geçersiniz böyle? Ama uyarmadan çok; birer belirtisiniz siz, ey üstümüze düşen gölgeler! Hatta dışardan gelme değilsiniz siz, içimizde olup bitenlerin belirtilerisiniz; çünkü asıl içimizdeki gerçektir bizi sürükleyen.''
"Eskiden doğan güneş beni coşturur, batan güneş dinlendirirdi. Geçti o günler. O güzel ışık, aydınlatmıyor artık beni. Her güzellik bir sıkıntı benim için; çünkü hiçbir şeyden tad almaz oldum artık. Anlama gücüm artıkça arttı; tad alma gücüm ise yok oldu büsbütün. Çok kurnazca ve insafsızca lanetlenmişim ben.''
"Ey yaşam, insan işte böyle anlarda -ruhun ezildiği anlarda- farkına varıyor senin yüzünden ne soysuz, ne aşağılık işlere katlanmak zorunda kaldığını! Ey yaşam, şimdi algılıyorum sende ne korkunç şeyler saklı olduğunu! Ama bu korkunç şeyler benim içimde değil; benim dışımda bunlar! İçimdeki insanca duygularla savaşacağım seninle, ey karanlık, korkulu gelecek!"
"İnsan deliliğinde çoğu zaman sinsice ve kurnazca bir şeyler vardır. Geçti sandığınız sırada, o delilik belki daha ince bir biçime bürünmüştür. sadece, dağ boğazlarından geçerken, daralan Hudson Nehri'nin bereketli suları azalmaz, derinleşir olsa olsa.''
"Beyazlık, doğanın yarattığı birçok şeylere temiz bir güzellik katan özel bir değer kazandırır onlara; mermerde, kamelyada, incide olduğu gibi. Birçok ulus da, krallara yakışan bir çeşit üstünlük görmüşlerdir bu renkte. Peru'nun barbar ve haşmetli eski kralları, kendilerine her şeyden önce ''Beyaz Fillerin Beyi'' derlerdi. Siyam'ın yeni krallarının bayraklarında da bembeyaz bir fil vardı. Hannover bayrağındaki savaş atı, kar gibi beyazdır. Roman haşmetinin mirasçısı büyük Avusturya imparatorluğu, kendine renk olarak gene aynı görkemli rengi - beyazı seçmiştir. Bu üstünlüğün insan ırkları açısından da bir önemi olduğu anlaşılıyor; çünkü beyaz adam, tüm koyu renkli kabilelerin başına geçiyor nedense."
"En yüce dinlerin bile kutsal geleneklerinde beyazlık, kusursuz ve lekesiz Tanrı gücünün belirtisidir."
"Beyaz renk, güzel, şanlı, yüce olan her şeyi içinde toplamakla beraber, gene de bu renkte, gizemli, elle tutulmaz bir korku saklıdır, insanın ruhunu, kanın kırmızılığından daha fazla sarsan bir korku...
Bu beyazlık, hoş ve güzel şeylerden ayrılınca, üstelik korkunç bir varlıkta bulununca, insanın korkusunu büsbütün artırır, en aşırı hale götürür, kutupların beyaz ayısı, sıcak denizlerin beyaz köpek balığı gibi. Bunların akılları durduran korkunçluğu, o dümdüz pamuk beyazlığından gelmiyor mu? O iğrenç beyazlık, bu canavarların sessiz azgınlığına kalleşçe bir yumuşaklık katar; insanı korkuttuğu kadar tiksindirir, öyle ki, kaplanın vahşi dişleri ve heybetli postu bile, beyaz ayı ile beyaz köpek balığının o kefen rengi kadar yıldıramaz insanı!"
"Acaba beyazlık, anlatılmaz niteliğiyle, dünyamızı saran o hain boşluklara ve enginlere bir ayna tutar gibi mi oluyor?''
"Yaşam dediğimiz bu acayip, bu karmakarışık işle, öyle garip anlar olur ki, insan şu koca evreni büyük bir şaka olarak görür. Bu şakayı pek anlamasa bile, kendisiyle alay edildiği kuşkusuna düşer.''
"Karada olsun, denizde olsun, şu bizim basmakalıp dünyamızda, bir adam başkalarına kumada ederken, kumandasında olanlarda birinin, kendinden çok daha mert, çok daha erkek olduğunu görünce, o adama karşı, önüne geçilmez bir nefret duyar, garez bağlar hemen. Fırsatını buldukça da, bu emir kulunun gurur kulesini yıkmak, tuz buz etmek, küçük bir toz yığını haline getirmek ister."
"Çünkü, baylar, dünyanın garip bir cilvesi olarak, serseriler nasıl hep adalet sarayları çevresinde toplanırsa, günahkârlar da, kutsal yerlere düşer."
"Nuh'un tufanı daha bitmedi. Şu güzelim dünyanın üçte ikisini kaplıyor hâlâ Nuh'un tufanı!''
"Sizin aç gözlülüğünüzü pek ayıplamıyorum kardeşlerim. Sizin huyunuz öyle; çaresi yok bunun. Ama bu kötü huyunuzu önlemeye çalışmalısınız; tüm sorun bu! Siz köpek balığısınız elbet; ama içinizdeki köpek balığını dizgin altına alırsanız, o zaman bir melek olup çıkarsınız işin içinden. Çünkü melek dediğin, kendini sıkı sıkı dizginleyen bir köpek balığından başka bir şey değildir."
"Ey insanoğlu bir balinaya bak da ona benzemeye çalış! Sen de buzlar arasında sıcak kalmasını öğren. Bulunduğun dünyada, o dünyanın bir parçası olmadan yaşa. Ekvator'da serin serin ol; kutuplarda kanın donmasın. San Pietro'nun büyük kubbesi gibi, koca balina gibi, her mevsimde kendi sıcaklığınla yetin, ey insanoğlu!''
"Kendini kanıtlamak için hiçbir şey yapmamasıyla ortaya çıkar onun büyük dehası."
"Çünkü bence bir insanın ahlâkı bir hayli anlaşılır bel kemiğinden. Kim olursanız olun, kafatasınızı değil, bel kemiğinizi yoklamak isterim. Cılız bir bel kemiği, hiçbir zaman büyük ve soylu bir ruhu ayakta tutamaz. Benim dünyaya açtığım bayrağın sağlam ve sarsılmaz direğidir bel kemiğim: övünürüm onunla."
"Ben, derinliği olan hiçbir varlık görmedim ki, bu dünyaya söyleyebilecek bir sözü olsun. Geçimini sağlamak için, birkaç söz kekelemek zorunda kalır, olsa olsa."
"Kuşkuya ve yadsımaya karşı çıkan bu sezişler pek az insanda bulunur. Yeryüzüyle ilgili her şeyden kuşkulanan ve gökyüzüyle ilgili kimi şeyleri sezen insanlar, ne imanlı, ne de imansız olurlar; kuşkulara da, sezişlere de; aynı serinkanlı gözlerle bakarlar."
"Bu sözlerle Stubb şunu anlatmak istiyordu belki de: insan insanı ne denli severse sevsin, insan dediğin para kazanan bir hayvandır; ve para kazanma isteği, iyilik etme isteğinden ağır basar çoğu zaman."
"Çünkü nice nice uzun denemelerden sonra gördüm ki, insan elde edebileceği mutluluk kavramını pek yücelerde tutmamalı, biraz değiştirebilmelidir, hiç olmazsa. Mutluluğu kafamızda, hayalimizde değil de; günlük yaşantımızda, eşimizde, yüreğimizde, yatağımızda, soframızda, atımızın sırtında, ocağımızın başında, yurdumuzda aramalıyız."
"Dünyamızın karanlık yanı olan, üçte ikisi olan okyanusu saklayamıyor güneş, öyleyse içinde dertten çok sevinç taşıyan bir ölümlü insan, ya gerçekten insan değildir, ya da olgunlaşmamıştır henüz."
"Boyuna dokuyor okumacı Tanrı. Kendi işinin gürültüsüyle sağır olmuş, hiçbir insan sesi duymuyor. Dokuma tezgâhını seyreden bizler de sağır olmuşuz uğultusundan. Ancak iyice uzaklaşabilirsek duyuyoruz içinde konuşan binbir sesi. Yeryüzündeki tüm fabrikalar da böyledir. Hızla işleyen mekikler arasında duyulmayan sözler, duvarların dışına çıktık mı bir bir duyulur açık pencerelerden. Nice hainlikler böyle açığa vurulmuştur. Ey insanoğlu! Gözünü dört aç öyleyse. Çünkü şu koca dünya tezgâhının bunca gürültüsü arasında, senin en gizli düşüncen bile, tâ uzaklardan duyulabilir..."
"Çünkü ateşle yapılan şeyin dönüp dolaşıp gideceği yer, ateştir gene. Cehennemin varlığını gösterir bu."
"Her şeyi bir düzeye indiren ölümün eşiğinde, tüm gizler bir an çözülür gibi olur; ama bunu ancak ölüler dünyasından geri dönebilecek bir yazar doğru dürüst anlatabilir."
"Keşke biraz sürekli olabilse bu huzur anları! Ama yaşamın dokumasındaki enine ve boyuna iplikler gibi, durgun havalarda fırtınalar birbirine örülür; her huzur anının ardından bir bora gelir. Hiç geriye dönmeyen sürekli bir ilerleme yoktur."
"Ben tertemiz, derli toplu, hesaplı kitaplı, kız gibi işler yapmak isterim. Benim yapacağım işlerin, başı başlangıcında, ortası ortasında, sonu da sonunda olmalı. Ortasında biten, sonunda başlayan yarım-yamalak işlerden hoşlanmam."
"Duymak yeter de artar bile ölümlü insanlara. Düşünmek insanın haddine mi! Yalnız Tanrı düşünebilir. Düşünmek nedir? Daha doğrusu ne olmalıdır; Bi serinlik, bir durulma... Oysa bizim zavallı beyinlerimiz zonklar, zavallı yüreklerimiz çırpınır boyuna."
Kahramanımsın Moby Dick!
Keyifli okumalar :)
Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka
imdb.com
Ellerine sağlık arkadaşım bu post için, kitabı okuduklarımla birlikte Tr'ye postalayabilirim artık gönül rahatlığıyla. Özlersem bu postunu açar okurum:)
YanıtlaSilDaha ne çok cümle vardı aktarılacak ama ikinci Mina Urgan olmak istemedim :)
SilBiraz sürprizi kalsın, okuyan merakla okusun dedim.
Gönder sen kitabı arkadaşım, İstanbul'da dönüşünü beklesin :)
Kalp dolusu sevgiler...
dun ayni cigligi attim sinemada nee mobby dick mi geliyor diye :) ben de yeniden okumaliyim kesinlikle cok sagol :)
YanıtlaSilOku Gülçincim, oku.
SilMobyDick, her on yılda bir okunmalı! :)
En kısa zamanda okuyacam bu kitabı 32 yaşındayım ve artık hazırım :)
SilŞahane karar! :)
SilEn kısa zamanda okumak, hiç geciktirmemek lâzım :)))