İmkansızın Şarkısı / ノルウェイの森 / Noruwei no Mori / Norwegian Wood


Yazar: Haruki Murakami
Çeviri: Nihal Önol
Orijinal Dili: Japonca
Basım Yılı: 1987 / Türkçe Basım: 2004
Dijital Yayın Tarihi: Ocak 2013
Yayınevi: Doğan Kitap

Arka Kapak Yazısı:
''Ne yaptığını bilen, riske giren, dünya çapında bir yazar.''
Washington Post Back World

''Odasında, yatağının üstünde kucaklaştık. Onun uyku tulumunun içinde, yağmuru dinlerken öpüştük, sonra şundan bundan konuştuk, her şeyden, dünyanın oluşumundan tut da, rafadan yumurtanın nasıl pişirileceğine değin.''

68'in esintilerini taşıyan üniversite hayatı ile müziğin muhteşem bir harmanı.
Sonsuz bir sevecenlik ve şiirsellik, yoğun bir erotizm. İmkansızın Şarkısı, genç bir adamın güçlüklere birlikte göğüs germe umuduyla ilk aşkına geri dönüşünün olağanüstü hikayesi.
Salinger ve Fitzgerald etkisi taşıyan romanda, Murakami'nin yaşamöyküsünden yansımalar da var.''

Altını Çizdiğim Cümleler:
''Uyansana, anlamaya çalışsana. İşte bunun için yazıyorum bu satırları. Çünkü ben, olayları, sözcüklere dökmedikçe anlayamayan o yeteneksiz insan türündenim.''

''Çünkü birinin, bir başkasını sonsuza dek koruyabilmesi olanaksızdır da ondan.''

''Gene de, anılar gitgide uzaklaşıyor, bu kaçınılmaz ve ben daha şimdiden birçok şeyi unuttum. Olayları anımsamak için şu satırları yazarken bile, zaman zaman paniğe kapıldığım oluyor. Çünkü birdenbire, belki de en önemlisini unuttuğumu anlıyorum. Kendime soruyorum, acaba bedenimin içinde karanlık bir yer mi var diye, uzak bir bölge, en önemli anılarımın üst üste yığılıp balçığa dönüştüğü yer.''

''Biliyordum, ilk satırı yazabilsem gerisi kendiliğinden gelecekti, ama başaramıyordum bu ilk satırı yazmayı. Her şey fazlasıyla belirgindi, açıktı ve nereden başlayacağımı bilmiyordum. Nasıl bir harita, aşırı ayrıntılı olduğunda pek işe yaramazsa, öyleydi işte. Ama şimdi anlıyorum. Sonunda anlıyorum; biliyorum ki ancak ve ancak eksik kalmış düşünceler ve anılar, eksik diye tanımlanan cümlelere gelip oturabilir.''

''Efendimiz egemen olsun.
Bayrak tırmanmaya başlıyordu.
''Çakıltaşları kayalara dönüşünceye değin.''
Direğin yarısına varıyordu.
''Ve yosun tutuncaya değin.''
Şimdi bayrak tam tepedeydi.''

''Konuşma yeteneğim pek parlak değildir de. Bu son zamanlarda, hep böyle oluyor. Bir şey söylemeye çalışıyorum, ama aklıma gelen kelimeler hep yanlış. Hatta kimi zaman söylemek istediğimin tam tersini söylüyorum. Düzeltmeye kalkınca da daha beter oluyor. Sonunda ne diyeceğimi hepten şaşırıyorum ve başta söylemek istediğimi de unutuyorum. Sanki bedenim ikiye ayrılmış da birbiriyle kovalamaca oynuyor. İkisinin arasında koca bir sütun yükselmiş ve onlar da birbirlerini yakalamak için sürekli dönüyorlar o sütunun çevresinde. Her zaman başka bir parçam var, söylenmesi gereken sözleri bilen, ama onu bir türlü ele geçiremiyorum...''

''ÖLÜM YAŞAMIN KARŞITI OLARAK DEĞİL, PARÇASI OLARAK VARDIR.''

''Sonra da yüreğimin herhalde sert bir kabuğu olduğunu ve pek az kişinin o kabuğu delebildiğini ve belki de bunun için bir türlü doğru dürüst sevmeyi beceremediğimi ekledim.''

''Böylece ben de, bir yandan bu sessiz ortamda titreşen ışık parçacıklarını seyrederken, diğer yandan da yüreğimin içini açık seçik görmeye çalışırdım. Sonuçta ne arıyordum? Ve insanlar benden ne bekliyorlardı? Ama verecek doyurucu bir yanıt bulamıyordum. Ara sıra elimi, havada asılı ışık parçacıklarına uzatırdım, ama parmaklarım hiçbir şey yakalayamazdı.''

''Nagasava, birbiriyle çelişen birkaç özellik birden taşıyan bir çocuktu. Hem yüreğime dokunacak kadar nazik olabiliyordu, hem de aşırı inatçılığı tutabiliyordu. Şaşılacak derecede soylu bir anlayışa sahipti, ama aynı zamanda da akıl almaz derecede sıradan olabiliyordu. Bir yandan başkalarını yönetir ve iyimser tarzda ilerlerken diğer yandan da yüreği yalnızlık girdaplarına kapılıyordu. Ben daha başlangıçta tüm bu çelişkileri net olarak algılamıştım ve başkalarının onda niçin sadece coşkulu bir yaradılış görebildiğini bir türlü anlayamıyordum. Bu çocuk gerçekte, kendi ölçüsünde bir cehennemde yaşamaktaydı.''

''Yalnızlığı kime sevmez, bilirsin. Ne var ki ben, arkadaş edinebilmek için çaba harcamam. Çünkü ne olursa olsun, hayal kırıklığı gelir arkasından...''

''Biliyor musun, benim ailemde herkes, ağır bir hastalıktan ölüyor, hem de çok ama çok acı çektikten sonra. Sanki kalıtsal bir şey bu. Ölmemiz çok uzun sürer bizim. Öyle ki, sonunda insan ölü mü diri mi onu bile bilemez. Bize kalan tek bilinç, dayanılmaz bir acı bilincidir. (Midori bir Marlboro yaktı.) İşte bundan korkuyorum ben. Ölümün gölgesi, yaşam alanına pek ağır ağır iner, insan bunun bilincine vardığında artık karanlıkta hiçbir şey seçemez olur ve öyle bir durumdasındır ki çevrendekiler seni diriden çok ölü sayarlar. Ben böyle bir ölüm istemiyorum işte.''

''Bana burada bulunma nedenimizin, bu çarpıklığı düzeltmek değil, bizi ona alıştırmak olduğunu açıkladı. Ve sorunlarımızdan birinin de bu çarpıklığı kabullenemeyişimiz olduğunu söyledi. Her birimizin nasıl kendine özgü bir yürüyüşü varsa, her birimizin hissetme, düşünme ve olaylara bakış biçimi de ayrıymış ve kendini düzeltmek istesen bile, bu, bir günde olmuyormuş ve eğer kendini zorlarsan bu kez başka yönlerden gariplik çıkıyormuş.''

'' İnsan bir konuda yalan söyleyince, inandırıcı olması için başka bir sürü konuda da yalan söyler. İşte mitomania budur. Ama bu hastalığa tutulmuş olanların yalanlarının çoğu önemsenmez, çevresi kısa zamanda öğrenir çünkü, ona inanmamak gerektiğini.''

''Bu gibi çocukları eğitmenin püf noktası, her şeyden önce, onlara aşırı övgü yağdırmamaktır. Daha çok küçükken, pohpohlanmaya, kutlanmaya alıştırılmıştır onlar, bu yüzden, ne denli övülseler de onlarda hiçbir etki yaratmaz. Bu yüzden, sadece, ara sıra ve yerinde, beğenilmeleri, övülmeleri doğru olur. Sonra da asla zorlanmamalıdırlar. Daha ileri gitmeleri için itilmemeli ve düşünmek için soluklanmalarına izin verilmelidir.''

''Elbette pek akıllı olmadığımı ben de biliyorum. Halktan biriyim ben. Ve dünyayı ayakta tutan da halk. O halde halkın anlamadığı sözcüklere dayandırılmış bu devrim de neyin nesi oluyor! Nedir bu toplumsal devrim! Kuşkusuz ben de dünyanın iyiye gitmesi için çabalamayı isterim. Biri baskı görüyorsa eğer, buna son verilmesini isterim.''

''O zaman anladım ki hepsi de rastgele işler yapıyorlar. O koca koca söylevleriyle, sadece ve sadece yeni kız öğrencilerde hayranlık uyandırmak ve ellerini eteklerinden içeri sokmak için böbürlenip duruyorlar. Bundan başka bir şey düşündükleri yok. Sonra da, dördüncü yıla geldiklerinde, Mitsubishi'de, IBM'de veya Fuji Bankası'nda işe almak için saçlarını kestiriyorlardı, sonra da Marx'ı hiç okumamış güzel bir genç kadınla evleniyorlar ve çocuklarına olmadık, gülünç adlar veriyorlardı. Bütün bunların içinde eğitim-endüstri işbirliğinin yok edilmesi, nerede kalıyor? Öylesine gülünç ki, insanın ağlayası geliyor.''

''Kaderinden yakınma. Bunu aptallar yapar.''

Keyifli okumalar :)

Görsel: Google Images

7 yorum:

  1. En severek okuduğum Murakami romanlarından biridir :)
    Sevgiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sahilde Kafka kadar sevemedim ben bu romanını.
      Benden de sevgiler :)

      Sil
  2. Sahilde Kafka başka bir şeydi yalnız, tek geçerim onu ayrıca :)

    YanıtlaSil
  3. sahilde kafkayı ben de çok sevmiştim, bu ise listemdeki kitaplardan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sahilde Kafka tadını vermesi beklentisiyle okunursa -benim yaptığım gibi- hayal kırıklığı yaşanır.
      Ne yazık ki, her yazarın ''çok iyi'' romanlarının yanı sıra ''fena değildi'' dedirten romanları da oluyor.

      Sil
  4. Bu kitapta bahsi geçen şarkılarla playlist oluşturmuştum.

    YanıtlaSil

Buraya yazmaya niyetlendiğin her şeyi aleyhinde delil olarak kullanabileceğimi bilmeni isterim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...