Gülünesi Aşklar / Směšné lásky / Laughable Loves


Yazar: Milan Kundera
Çeviri: Serdar Rifat Kırkoğlu
Orijinal Dili: Çekce
İlk Basım Yılı: 1968
Yayınevi: Can Yayınları | 2014

Kişisel görüşlerimin okuma hevesinizi etkilemeyeceğinden eminseniz veya bunu göze alarak okuyacaksanız devam edin lütfen.
Ben uyarmış olayım da...

Gülünesi Aşklar'da, insan ilişkilerini, ilişkilerde tarafların düşüncelerini, ilişkilerin kurulduğu temellerin nelere dayandırıldığını ve süregelen ilişkilerin biçim değiştirmesine sebep olan kırılma noktalarını son derece yalın ve vurucu kelimelerle kağıda dökmüş Milan Kundera. Muhteşem bi' gözlem ve çıkarımlarını aktarma yeteneğine sahip yazarın en severek okuduğum eseri bu oldu.

Arka Kapak Yazısı:
"Milan Kundera, bütün yapıtları arasında en çok Gülünesi Aşklar'ı büyük keyifle, zevkle yazmış olduğunu söyler. Yedi öyküden oluşan bu kitapta, yazarın daha sonraki romanlarında geliştireceği aşk, yalan, yanılsama gibi temaların özünü, özgün ve yenilikçi anlatım tekniklerini bulmak mümkün. Hayatı, yanılsamalar üzerine kurulu bir parodi olarak sunduğu Gülünesi Aşklar'daki öyküler, 1958 ile 1968 arasında yazılmış. Milan Kundera, o eşsiz kara mizahı ve ironisiyle kahramanlarının kimlik sorunlarını, oyun gibi başlayan cinsel yanılsamalarını, trajik bir tutsaklıktan başka bir şey olmayan erotik güç tutkularını işliyor, cinsellik ve erotizmi benzersiz gözlem gücü ve duyarlılığıyla, kusursuz bir estetik düzeye oturtarak işliyor. Bu öykülerin her birinde 'gülünesi aşklar' yer alıyor, ya da gerçek aşk oyunları. Yirminci yüzyıl edebiyatına damgasını vuranlardan olan Çek yazar Milan Kundera'nın Gülünesi Aşklar'ı, zamana karşı durabilen bir başyapıt."

Altını Çizdiğim Cümlelerden...
HİÇ KİMSE GÜLMEYECEK
"Şimdiki zamanı kat ederken gözlerimiz bağlıdır. Çok çok yaşamakta olduğumuz şeyleri sezebilir ve tahmin edebiliriz. Ancak daha sonraları, gözlerimizin bağı çözüldüğünde ve geçmişi incelediğimizde ne yaşamış olduğumuzu fark eder, yaşadıklarımızın anlamına varırız."

"Sana bir öğüt vermemi istersen şu sözümü kulağına küpe et: Gelecekte dürüst ol ve yalan söyleme, çünkü bir kadın yalan söyleyen bir erkeğe saygı duyamaz."

SON ARZUNUN ALTIN ELMASI
"Doğanın tuhaf bir yasası bu, dedim Martin'e, "çirkin kadın daha hoş olan arkadaşının parıltısından yararlanmayı umuyor ve hoş olan da arkadaşının çirkinliğinin yarattığı fonda daha büyük bir parıltıyla parıldamayı umuyor; bundan bizim için çıkan sonuç, dostluğun bitip tükenmez sınamalardan geçtiği."

"Çok aşırı bir inanç en kötü müttefiktir. Bu fikre kendimi kaptırarak, bir söyleve giriştim: "İnsan bir şeye harfi harfine inandığında, inanç o şeyi saçmalığa iter. Bir politikanın gerçek savunucusu, politikanın safsatalarını hiçbir zaman ciddiye almaz, yalnızca bu safsatalar ardında gizlenen pratik amaçları ciddiye alır. Çünkü politik klişeler ile safsatalar biz onlara inanalım diye yaratılmamışlardır; onlar daha çok örtük olarak benimsenmiş mazeretlerdir. Onları ciddiye alan safdil kişiler bu klişelerde ve safsatalarda er geç çelişkiler keşfedecekler, isyan etmeye başlayacaklar ve sonunda rezilce birer sapkın ya da dönek olup çıkacaklardır."

OTOSTOP OYUNU
"Bu aynı objektiften iki görüntüye bakmak gibiydi, birinin arasından öbürünün göründüğü, üst üste konmuş iki görüntü. Üst üste konulmuş bu iki görüntü ona arkadaşında her şeyin bulunabileceğini, ruhunun korkunç derecede biçimsiz olduğunu, bu ruhta sadakatsizlik kadar sadakatin, masumluk kadar ihanetin, iffetlilik kadar hoppalığın yer alabileceğini söylüyordu. Bu vahşi karışım ona bir çöp yığınında bulunabilecek alacalı renkler kadar iğrenç geliyordu."

KOLOKYUM
"Aziz meslektaşlarım, bildiğiniz gibi, bir erkeğin en büyük mutsuzluğu, mutlu bir evliliğinin olmasıdır. Hiç boşanma umudu yoktur bu erkeğin."

"Erotizm yalnızca bedene duyulan arzu değil, buna eş ölçüde, onura duyulan arzudur. Bizden hoşlanan ve bizi seven, sahip olduğumuz bir yatak arkadaşı, bizim aynamız olur, önemimizin ve değerimizin ölçüsüdür."

"İnsan yalnızca farkına vardığı şeylerden sorumlu olsaydı, alıklar her türlü hatadan peşin peşin arınmış olurlardı. Ancak, azizim Fleischman, insan bilmekle yükümlüdür. İnsan bilgisizliğinden sorumludur. Bilgisizlik bir hatadır. İşte bu nedenle hatanızı hiçbir şey bağışlatamaz."

"Havada büyük sözcükler uçuşuyor ve Fleischman kendine aşkın tek bir ölçütü olduğunu söylüyordu: Ölümdü bu ölçüt. Gerçek aşkın sonunda ölüm vardır ve ancak ölümle sonuçlanan aşk aşktır."

"Belki de seni seviyorum. Belki de seni çok seviyorum. Ama belki de bu, olduğumuz gibi kalmamız için başka bir neden. Bir kadınla bir erkeğin birlikte yaşayamadıklarında ve birbirleri hakkında tek bir şey, yani var olduklarını bildiklerinde ve var olduklarını bildikleri için de birbirlerine minnettar olduklarında birbirlerini daha çok seveceklerine inanıyorum. Ve bu mutlu olmaları için yeter."

YAŞLI ÖLÜLER YERLERİNİ GENÇ ÖLÜLERE BIRAKSINLAR
"Büyük bir şaşkınlıkla sevinçlerin pek az olduğunu fark etmişti; bunu düşündüğünde yüzünün kızardığını, evet evet, utandığını hissediyordu: Çünkü yeryüzünde bu kadar uzun zaman yaşayıp da bu kadar az yaşamış olmak küçültücüydü."

"Ansızın (hiç hazırlıksızken) sıradan gerçeği anlayıverdi: İnsan kaçırdığı şeyi yeniden yakalayamazdı."

"Kadın yaşlılıktan ve ölümden söz edilmesinden hoşlanmıyordu, çünkü bu konuşmalarda kendisini tiksindiren fiziksel çirkinliğin görüntüsü vardı. Ev sahibine, neredeyse heyecanla, görüşlerinin yüzeysel olduklarını birçok kez yineleyip durdu; insan, diyordu, ölüp giden bedeninden fazla bir şeydir, çünkü önemli olan insanın yapıtlarıdır, insanın başkalarına bıraktıklarıdır."

DR. HAVEL YİRMİ YIL SONRA
"Biliyorum. Roman, efsane ya da fıkra kahramanları bizden farklı olarak yaşın yıkıcı etkisine bağımlı olmayan bir maddeden yapılmışlardır. Hayır, bununla efsanelerin ve fıkraların ölümsüz olduklarını söylemek istemiyorum; şurası kesin ki onlar da yaşlanırlar ve onlarla birlikte kahramanları da yaşlanır. Ancak bu yaşlanmaları öyle bir tarzdadır ki karakter özellikleri değişmez ve bozulmaz, yalnızca yavaş yavaş silikleşir, silinir ve sonunda uzayın saydamlığıyla karışır."

"Havel, gıpta etmekten söz eden, kuşkusuz gıpta edemeyecek kadar da iyi olan kadın arkadaşına bakıyordu; ona acıdı, çünkü çocukların verdiği sevincin başka sevinçlerin yerine geçemeyeceğini ve üstünde başka sevinçlerin yerine geçme zorunluluğunu taşıyan bir sevincin kısa zamanda çok can sıkıcı bir sevince dönüşeceğini biliyordu."

"Hayatta önemli olan, herkesten çok sayıda kadına sahip olmak değildir, çünkü bu yalnızca görünüşte bir başarıdır. Daha çok insanın kendi beğenisini eğitmesi söz konusudur, çünkü insanın kişisel değeri bu beğenide ifadesini bulur. Şunu unutmayın ki dostum, gerçek bir balıkçı küçük balıkları suya geri atar."

EDWARD İLE TANRI
"İnsan yalnızca kendisi için yaşar. İnsan hep bir şeyler için yaşar. "Edward'ın gözlerinin derinliklerine baktı. "Ama ne için yaşadığımızı bilmek söz konusu. Gerçek bir şey için mi, yoksa uyduruk bir şey için mi? Güzel bir fikirdir, Tanrı. Ama insanın geleceği Edward, bir gerçekliktir. Ben bu gerçeklik için yaşadım, bu gerçeklik için her şeyi feda ettim."

"Her zaman dürüst biri olduğunu, bununla da gururlandığını biliyorum. Ama kendine tek bir soru sor: İnsan niye gerçeği söylemek zorunda? Bizi böyle yapmaya zorlayan ne? Sonra içtenliği niçin bir erdem olarak görmemiz gerekiyor? Farz et ki, bir balık olduğunu, bizim hepimizin de balık olduğunu ileri süren bir deliyle karşılaştın. Onunla tartışır mısın? Ona yüzgeçlerin olmadığını göstermek için önünde soyunur musun? Yüzüne karşı ne düşündüğünü söyler misin? Hadi, söyle bana!"
Ağabeyi susuyordu; Edward sözlerini şöyle sürdürdü: "Ona yalnızca gerçeği, onun hakkında gerçekten düşündüklerini söylersen, bu, bir deliyle ciddi bir tartışmaya girmeye razı olman ve senin de deli olduğun anlamına gelir. Çevremizdeki insanlar konusunda da aynı şey söz konusu. Gerçeği onların yüzüne karşı söylemekte ısrar edersen, onları ciddiye alıyorsun demektir. Bu kadar önemsiz bir şeyi  ciddiye almak ise insanın tüm ciddiyetini kaybetmesi demek. Ben, delileri ciddiye almamak ve kendim de delirmemek için yalan söylemek zorundayım."

"Ah, bayanlar baylar, insan hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi ciddiye alamayınca yaşamak ne kadar da hüzün verici!"

Keyifli okumalar...
(31 Aralık 2015)

Görsel: Google Images / Can Yayınları

S*ktir Et / F**k It





Yazar: John C. Parkin
Çeviri: Figen Kılavuz
Orijinal Dili: İngilizce
Yayınevi: Arunas Yayıncılık | 2011

Kişisel görüşlerimin okuma hevesinizi etkilemeyeceğinden eminseniz veya bunu göze alarak okuyacaksanız devam edin lütfen.
Ben uyarmış olayım da...

İsmi kullanıcı adıma çok uygun olan bu kitabın içeriği maalesef bana pek hitap etmedi, bilmediğim bi' şeyi öğretmedi.
Dokuz yıldır "Sittirella"yım; yazar gelsin de ona "Sittir Etme Sanatı"nın inceliklerini öğreteyim.
Umarım sizin bilmediğiniz bi' kaç şeyden bahsediyordur da çok seversiniz. Sonuçta kesinlikle sıkıcı bi' kitap değil, aksine oldukça kolay okunan, akıcı ve de eğlendirici.

Arka Kapak Yazısı:
"Kendi yolunda gitmek harika bir duygudur.

S*ktir Et demek sizi iyi hissettirir. Mücadeleden vazgeçmek, ne hoşunuza gidiyorsa onu yapmak, çevrenizdekilerin sizin hakkınızda düşündüklerini umursamamak ve kendi yolunuzdan gitmek harika bir duygudur.

John C. Parkin’in bu komik ve ilham verici kitabı, S*ktir Et demenin; Doğunun boş verme, vazgeçme ve bir şeylerin o kadar da önemli olmadığını fark ederek gerçek özgürlüğü bulma gibi ruhani fikirlerinin kusursuz bir Batı ifadesidir

S*ktir Et; şarkı okumak, meditasyon yapmak, sandalet giymek ya da tütün yemek gibi eylemler gerektirmeyen ruhani bir yoldur. Modern zamanın küfürlü söylenişiyle, S*ktir Et, Batılıları şöyle bir sarsıp kendilerine getirecek, anlam dolu hayatlarımıza egemen olan stresi ve gerginliği ortadan kaldıracaktır.

Bu yüzden, bütün sorunlarınıza ve meselelerinize S*ktir Et demenin bir yolunu bulun. Hayatınızda yapmanız "gerekenlere" S*ktir Et deyin ve sonunda başkaları ne düşünürse düşünsün, neyi yapmak istiyorsanız onu yapın."

Altını Çizdiğim Cümlelerden...
"Deneme 1: Şimdi Herhangi Bir Şeye Siktir Et Deyin.
Siktir et dediğiniz zaman genelde size acı veren bir şeyi, bir bağınızı salıverirsiniz."

"Bütün felsefeler, dinler ve ruhani öğretiler aynı vaatte bulunuyorlar: Özgürlük! Sorun şu ki bu yerine getirilmesi çok zor bir vaat.
Gerçekten, bu vaadi yerine getirebilecek herhangi bir felsefe, felsefelerin temeli olurdu. İşte Siktir Et felsefesine hoş geldiniz. Batı'da birçoğumuzun sorunu aşırı stresli, gergin, endişeli ve denetleyici olmamızdır. İşte tam da bu yüzden bizim Siktir Et gibi bizi rahatlatacak ifadelere ihtiyacımız vardır."

"Siktir Et Neden Bu Kadar Çarpıcı?
Çünkü "Siktir" kelimesini içeriyor.
Böyle bir kitap sırf "Siktir" kelimesini içerdiği için tartışmalı olabilir. Komik, gerçekten. Çünkü öncelikle belirtmeliyim ki kelimenin kendisini kullanmak değil de kelimenin arkasındaki felsefe aslında anarşik bir şeydir. Fakat esas sebebi bir kelimenin gücünü yitirmesinin uzun zaman almasıdır.
"Siktir" kelimesi gerçekten güzel bir kelimedir."

"Çünkü Siktir Et tamamen anarşiyle alakalı.
Siktir Et demek dünyanın anlamına, geleneğine, otoritesine, sistemine, düzenine ve tekbiçimliliğine çomak sokmak gibidir."

"Bu Kitap Nasıl Okunmalı?
Eğer sürekli ünlü dergileri okuyup bir şeye sondan başa doğru göz atmaya alışık insanlardan değilseniz, Batı'da birçoğunuz bu kitabı baştan sona doğru eğilimi gösterecektir. Fakat bu eğilim size kitabın sonu için yardımcı olmayacaktır ki kitabın sonu zaten kapakta yazıyor: Siktir Et, hayatta hiçbir şey senden önemli değil!"

"Siktir Et'in dile getirilmesinin merkezinde hayatımızdaki anlam ilişkisi yatar. Gerçek, hayatlarımızın çok anlamlı olmasıdır ki bu da güzel bir evrensel şakadır. Bizler yaşam mücadelemizin anlam bulmak olduğunu düşünüyoruz, yapacak anlamlı şeyler bulmayı istiyoruz; hayatın gerçek anlamı üzerine kafa yoruyoruz; anlamsızlık hakkında kaygılanıyoruz. Fakat bizlerin canını yakan, böylece sonunda bize Siktir Et dedirten şey bu anlamların birikimidir."

"Planlar ve amaçlar saçmalıktır.
Planlar ve amaçlar hayatımız için ne kadar önemliyse bir o kadar da gereksizdir. Bir plan yaptığınızda ve bir amaç belirlediğinizde hayatınız bu noktaya doğru ilerler. Hayatınızla birlikte neyi başarmaya çalıştığınız üzerine çok yoğunlaşırsınız. Amacınıza ulaşmak için bu küresel çabada öteki olasılıkları düşünmek bile istemezsiniz.
Kalabalık, Trafalgar Meydanı'nın bir fotoğrafına bilgisayarınızdan baktığınızı düşünün. Güneşli bir gün ve herkesin keyfi yerinde. Fakat aniden bir detaya takılıyorsunuz: Bir kişinin üzerine odaklanmak için bilgisayarınızın büyüteç özelliğini kullanıyorsunuz. Bu insan bir erkek ve fıskiyelerden birine bakıyor. Kaybolmuş ve çevresinde olanlardan bihaber gibi bir hali var. Adamın sağ eline doğru resmi yakınlaştırıyorsunuz, sağ elinde tuhaf bir sembol olan dövmesini görüyorsunuz. Sembole iyice bakıp ne anlama geldiğini merak ediyorsunuz. Bu büyütülmüş resmin çıktısını alıp düşünmek için duvarınıza asıyorsunuz. İşte bir şeye odaklandığımızda bizim de yaptığımız budur."

"Noel Baba'nın olmadığını öğrendiğimde de bu duygu tekrarlanmıştı. Hemen sonra da İsa'nın sadece bıyıklı ve sandaletli geçmişteki bir adam olduğunu ve günümüzdeki bıyıklı ve sandaletli adamlar tarafından uydurulduğunu öğrendim. Hayat bazen bizi hayal kırıklığına uğratır."

"İnsanlar ne kadar uğraşırsa uğraşsınlar, "iyi" ve "kötü", "barış" ve "savaş" arasındaki görünen denge her zaman aynı kalır. Her zaman "iyi" insanlar ve "kötü" insanlar vardır. İyi eylemlerin dünyadaki etkisi olağanüstüdür. Kötü eylemlerin etkisi de öyledir. Fakat ikincisi daha çabuk yayılır. Sonuçta, dünyanın genel olarak "kötü" olduğuna inanırız ve dünyayı daha iyi bir yere dönüştürmeye çalışırız."

"Öteki İnsanların Sizin Hakkınızda Ne Düşündüğüne Siktir Et Deyin.
Öteki insanların bizim hakkımızda ne düşündüğünü neden önemseriz?
Öteki insanların bizim hakkımızda ne düşündüğünü bazılarımız çok önemser. Birilerinin bizi sürekli onaylaması içimizdeki temel isteklerden biri gibidir. Bu isteği kendi çocuklarımda da görüyorum: Komik bir şey yaptıklarında onlara gülmemizi, özel bir şey yaptıklarında onları tebrik etmemizi istiyorlar. Çocukların aradığı onayı ve ilgiyi onlara verirsek, özsaygı duygusunu geliştirirler. Başka bir deyişle, dış dünyadan aldıkları onay ihtiyacının karşılanmasıyla, kendi kendini kabul etme, onaylama duygusunu geliştirirler.
Öyle görünüyor ki, bizler büyüdükçe, kendimizi ne kadar onayladıysak bir o kadar da kendimizi tanımlarız. Daha önceki onay ihtiyaçlarımız karşılanmamış ise, kendimizi onaylama seviyemiz oldukça düşüktür (kendimizi onaylamamızı özsaygı olarak adlandırabiliriz) böylece muhtemelen dış dünyadan onay istemeye devam ederiz."

"Hep dikkatimi çeken bir konu olmuştur. Özellikle başarı konusu. Özsaygısı az olan insanların başarı seviyeleri çok yüksektir, çünkü çocukken çevrelerinden hiç onay almadıkları için bu insanların dış dünyadan abartılı derecede onay alma isteği vardır."

"Korkuya Siktir Et Deyin.
Korku ve Aşk
Hayatımızda egemen olan bariz iki karşı güç vardır. İyi ve kötü değil. Aşk ve korku. Evet, doğru: Aşkın karşıtı nefret değil korkudur.
Bu iki duygudan biriyle hareket ederiz.
Ya hayatı kucaklar ve severiz, libido diye adlandırılan bu kelimeyi çok severim, çünkü birçok insan bu kelimenin cinsel istekle alakalı olduğunu düşünür. Öyle dediklerinde ve "Evet, benim libidom yüksek" dediğinizde, sizin seks bağımlısı olduğunuzu ve Michael Douglas ile karanlık bir odaya tıkılmanız gerektiğini söylerler. Fakat libido tamamen yaşama aşkıdır. Libidonuz yüksekse, hayatınızı çok seviyor hatta arzuluyorsunuz demektir."

"Bu cümle size de tanıdık geliyorsa, "Henüz ne istediğimi bilmiyorum," cümlesinin arkasına saklanmaktan vazgeçmenin zamanı geldi. Siktir Et deyin ve kendinizi tanıma cesaretini gösterin. Kendinizden ve kendiniz için ne istiyorsunuz?"

"Siyasetçilerin asla "Bakın, oturup bunu etraflıca düşündüm ve anladım ki tam bir götlük yapmışım. Şimdi bir öncekinin tam tersini düşünüyorum, kusura bakmayın," dediğini duymazsınız."

"Hayat ruhaniyetin ta kendisidir. Hayat sadece kendi yolunda akıp gider. Hayat kimseyi ne eleştirir ne de yargılar. Hayat olana karşı çıkmaz. Çünkü hayat olduğu gibidir.
Hayat saf yumuşaklık ve rahatlıktır. Hayata direnmek sertlik ve gerginliktir.
Siktir Et her şekilde gerginlikten rahatlamaya giden yoldur.
Siktir Et, en derin şeyi söylemenin en küfürlü yoludur: Rahatladığımızda ve hayatın akışına kendimizi bıraktığımızda, esas özgürlüğün tadına varırız.
İşte bu yüzden, Siktir Et, Temel Ruhani Yoldur."

Keyifli okumalar...

Görsel: Google Images
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...