Darağacında Üç Fidan



Yazar: Nihat Behram
Orijinal Dili: Türkçe
Basım Yılı: 1987 / 2005
Yayınevi: Everest Yayınları

Tarih tekerrürden ibaret derlerdi...
Doğruymuş.

Arka Kapak Yazısı:
"1968'ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, "Gerçekçi ol, imkânsızı iste," diye haykırdığı günlerdi...

Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye'de yükseklere taşıdılar. ABD'ye, NATO'ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler.

Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz'i, Yusuf'u, Hüseyin'i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, "Asalım, asalım!" çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmaya çalıştılar...

Baskı altında geçen yirmi iki yılın ardından, bu yeni basımıyla Darağacında Üç Fidan'ı sunarken, bugün koyu bir karanlığın ve ahlâksızlığın içine itilmek istenen yurdumuzda, gözlerimizde hâlâ bir umut ışığı, darağaçlarında "solmayan" üç fidanın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz..."

Altını Çizdiğim Cümleler:
"Uğruna ölüme gidilen şey kendini karanlıkta bir ışık gibi hissettirir."

"Faşist uygulamaları, tarih kimsenin gözünün yaşına bakmadan değerlendirecektir."

"İnfaz haberini veren spikerin, -haberi okurken sesi titredi- diye işten uzaklaştırılması, dönemin baskı ve sansürünün boyutları hakkında fikir verir."

"İnançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranları, varolalı beri tanır dünyamız. Çünkü bazı ölüler dünyanındır."

"Milyarla yıldız arasında tanırım onu çünkü seyredince güzelleşir sevginin ışıltısı binlerce gözüm var binlerce şafak halindeyim anlamak istediğim şeyin karşısında, çünkü anlamak zorundayım;
her sevinç kolayca ele geçmez
insan her acının sahibi değildir,
gökyüzü ve nehirler olmasa toprak da anlaşılmaz
ve hayatın kararı kesin:
son ana kadar onurunu koruyanlar yaşayacak
söylenecek son söz kahramanca olmalıdır."

"Toplumların tarihi, ezenler ve ezilenler arasındaki mücadelelerin tarihidir."

"Dışarı çıktık...
Dışarda aynı gün, aynı dünya, aynı insanlar. Ve ilk kez o gün anladım, bir odanın, bir evin, bir sokağın, bir şehrin bir insana düşmanca bir acı verebileceğini."

"Bir de, o dönemde bazı davalar vardı ki, sanıkları düzmece olarak bir araya getirilmiş; olaylarla hiçbir ilgisi olmayan bu insanlar çok ağır suçlamalarla yargılanmaya başlanmıştı."

"Kuvvetler ayrılığı sistemi içinde yer alan üç güç kaynağından birinin veya her üçünün, yani YASAMA, YARGI, YÜRÜTME organlarının vazife göremez hale getirilmesi, ya da buna cebren teşebbüs olunmasıyla suçun manevi unsuruna vücut verilmiş olur. YÜRÜTME gücünün yargı bağımsızlığını, özellik ve öncelikle siyasi amaçlarla, yok etmesi, yahut denetim altına alması, anayasanın iktidar partisi tarafından ihlalidir."

"Siyasal yargılamalarda verilen kararların biçimsel hukuka uygunluğu, kamu vicdanını tatmin etmeye yetmemektedir.
Halkın ve tarihin hükmü çoğu kez mahkeme kararlarını geçersiz kılmakta mahkum edilenlerin değil, mahkum edenlerin suçlanmasına yol açmaktadır."

"Siyasal yargılamalarda hüküm verenler çoğu kez hem davacı hem de yargıç durumundadırlar. Gerçekten yargıçların da siyasal, toplumsal ve ekonomik düzeni yaratan ve süregelmesini savunan görüşleri benimsemeleri mümkündür. Kendi ideolojik anlayışlarının karşısına çıkanların yargılanmasında (şartlandırılmış) kafalarının etkisinde kalmamaları olanaksızdır. Başka bir deyimle yargıçlar çoğunlukla siyasi davalarda tarafsız kalamazlar. Kendileri de sanıkların eylemlerinden şikayetçi ve davacıdırlar."

"Kamuoyunu tek taraflı oluşturmak için radyo ve televizyon faşist ideolojinin emrine verilmiş, onlarca sayfa tutan iddianameler radyodan günlerce okutulmuş, buna karşılık yargılananların sorgu ve savunmalarından tek kelimeyle söz edilmemiştir.
Gazeteler kapatılma tehdidi altında tutulmuş, tarafsız görev yapmaları engellenmiştir."

"Ve bu tür davalar, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin kapanmaz. Bir dava hükümle biter, ancak böyle davalar bitmez. Çünkü bir dava, hükmün verilmesine ve cezanın infaz edilmesine rağmen, kamuoyunda kabul edilmiyor, tartışılıyorsa o dava kapanmamıştır. Çünkü davanın sanıkları idam edilmelerine rağmen, suçlamalar hala devam ediyorsa o dava kapanmamıştır. Suçlamalar sürdükçe savunmalar da sürer gider ve bunun kadar haklı bir şey olamaz.
Ve bu dava, -ölüm cezası- gibi, en azından insan hayatını ilgilendiren bir dava ise, insan hayatını savunmak sürer gider."

"En uzun günüydü ömrümün bir yanı sabır bir yanı tınmaz bir yanı kahır bir yanı kanmaz
bir kez daha sığınarak kendi yüreğime kendi şehrimde yeniden başlıyorum yazmaya yeniden ve yine yapayalnız..
Ömrüm senden özür diliyorum!"

Görsel: Google Images

Ölü Ozanlar Derneği / Dead Poets Society


Yazar: Nancy H. Kleinbaum
Çeviri: Gül Yılmaz
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: 1989 / Türkçe İlk Baskı: 2003
Yayınevi: Nokta Yayınları

Filmini daha çok sevdiğim nadir kitaplardandı.
Çünkü filme ruhunu Robin Williams vermişti...

Arka Kapak Yazısı:
"Todd Anderson ve arkadaşlarının Welton Akademisi'ndeki yaşamları, yeni İngilizce öğretmenleri Bay Keating'in gelmesiyle birlikte inanılmaz biçimde değişir. Bay Keating onlara olağanüstü ve farklı bir hayatın kapılarını açar. Ondan etkilenen yedi arkadaş, Ölü Ozanlar Derneği'ni tekrar faaliyete geçirirler. Bu gizli dernekte ailelerin baskı ve beklentilerinden uzakta tutkularını özgürce yaşayabilmektedirler. Keating onları ünlü ozanların büyük eserleriyle tanıştırdığında yalnızca dilin güzelliğini öğrenmekle kalmayıp, yaşamın her ne kadar önemli olduğunu da ayrımsamışlardır."

Altını Çizdiğim Cümleler:
"Çocuklar kalkarak Onur Salonu'nun duvarlarını kaplayan sınıf resimlerine doğru yürüyerek, geçmişten onlara bakan genç adamların yüzlerine  baktılar.
"Hiç birinizden farkları yok, değil mi? Gözlerindeki umut sizin gözlerinizde de okunuyor. Geleceğin kendileri için harika şeyler getireceğini düşünüyorlar, aynı çoğunuzun düşündüğü gibi. Peki çocuklar bu gülücükler şimdi nerede? Umutları ne oldu?"

"Örneğin lisan ve sözcüklerden tad almayı öğreneceksiniz. Çünkü kim ne derse desin, sözcük ve fikirler dünyayı değiştirebilecek güce sahiptir."

"Kişi şiir okur çünkü insan ırkından gelir, insan ırkına ise tutku yön verir!
Tıp, hukuk, bankacılık -hepsi de iyi bir yaşam sağlamak için gereklidir.
Peki ya şiir, romantizm, aşk ve güzellik? İşte bunlar da bizim yaşama sebeplerimizdir!"

"Ölü Ozanlar Derneği yaşamın iliğini özümsemek amacıyla kurulmuş bir dernekti."

"Neil yine bazı yerleri atlayarak devam etti: "Ve ecel geldiğinde ancak farketmemek için hiç yaşamamış olduğumu."
Knox ayağa kalktı. Neil ona kitabı uzattı. Knox kitabın başka bir sayfasını açarak okumaya başladı: "Eğer bir insan düşlerinin yönetiminde gizlice ilerlerse, bir gün hiç beklenmedik bir anda başarıyla buluşur."

"Büyük hayalleri olanlar tacı elde ederler."

"Önyargılardan, alışkanlıklardan ve etkilerden kendimizi nasıl soyutlayabiliriz? Bunun cevabı sevgili gençler, her zaman yeni bir bakış açısı bulmaya gayret etmemiz gerektiğidir"

"Herkes yerine döndüğünde tekrar konuşmaya başladı: "Eğer bir şeyden eminseniz, buna bir de başka bir açıdan bakmaya zorlayın kendinizi. aptalca veya yanlış olduğunu düşünseniz bile, yapın bunu.
Bir şey okurken yalnızca yazarın düşüncelerini dikkate almakla kalmayın, bu konuda kendinizin de ne düşündüğünü tartın. Kendi benliğinizin sesini bulmaya çalışmalısınız çocuklar. Buna başlamak için ne kadar çok beklerseniz, onu bulmanız da o kadar güçleşir."

"Gerçek, altında ayağımızın buz kestiği bir yorgana benzer!
Birkaç kişi gülüştü. O ana kadar Todd'un derin bir acı ifadesi okunan yüzünde derin bir öfke belirdi. "Hepsinin canı cehenneme!" diyerek onu yatıştırmaya çalıştı Keating. "Bize şu yorgandan biraz daha söz et."
Todd gözlerini açtı, sınıfa baktı ve kışkırtıcı bir tonla konuşmaya başladı: "Bu yorganı ne kadar çekiştirsek, ne kadar düzeltsek, yine de bizi tamamen örtmez.
"Devam et!"
"Onu tekmelesen de, yerden yere vursan da hiç bir zaman yeteri kadar..."
"Durma!" diye bağırdı Keating.
"Ağlayarak dünyaya geldiğimiz andan,..." diye bağırdı Todd. Sözlerine devam etmek için büyük bir çaba harcıyordu, "...ölüm bizi bu dünyadan çekip alana kadar, ne kadar ağlayıp sızlasak da ayaklarımız hep açıkta kalır!"

"Büyüme çağındayken babam beni nasıl çağırırdı biliyor musun? 5,98 diye! İnsan vücudundaki bütün kimyasal maddeleri şişeleyip satsan, değeri ancak bu kadar edermiş. Vücudumu geliştirmek için her gün çalışmazsam, değerimin hep bu kadar kalacağını söylerdi babam!"

"Gençler, hepimizin içinde başkaları tarafından benimsenme dürtüsü vardır. Ne var ki, içinizdeki tek ve farklı olan şeye, bu size aptalca görünse bile, güvenmelisiniz. Aynı Frost'un söylemiş olduğu gibi:
'Ormanın içinde kesişen iki yol vardı ve ben en az ayak olan yolu seçtim. İşte farklılık budur."

"Beyler," diyerek sözlerine başladı. "Bugün size, üniversiteden mümkün olduğunca çok yarar sağlayabilmeniz için gerekli olacak bir yetenekten söz etmek istiyorum - okumadığınız kitabı çözümleyebilmek."

"Ormana gittim, çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Hayatı tatmak ve yaşamın iliğini özümsemek istiyordum! Yaşam dolu olmayan her şeyi bozguna uğratmak için. Ve ecel geldiğinde fark etmemek için hiç yaşamamış olduğunu."Bir yarın düşleriz hep, bir türlü bugüne kavuşmayan
Bir zafer düşleriz hep, aslında gerçekleşmesini istemediğimiz.
Yeni bir gün düşleriz, yeni bir gün başlamışken bile
Kavgalardan kaçarız, uğruna dövüşmemiz gerekse de"
Todd başıyla işaret edince diğerleri de bir ağızdan okudular: "Ve biz hala uyuyoruz." Todd devam etti:
"Çağrıları duyarız, ama gerçekten önemsemeyiz asla
Gelecek için umutlanırız,
ama gelecek bir plandan ibarettir yalnızca.
Bilgeliği düşleriz,
ama her gün kaçıp uzaklaşırız yanından.
Bir kurtarıcı gelmesi için yalvarırız,
ama bizim elimizdedir kurtulmak."
"Ve biz hala uyuyoruz."
"Ve biz hala uyuyoruz. Ve biz hala yakarıyoruz. Ve biz hala korkuyoruz."

Görsel: Google Images

Sil Baştan / Replay


Yazar: Ken Grimwood
Çeviri: Seçil Ersek
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: 1986 / Türkçe İlk Baskı: 2010
Yayınevi: Koridor Yayıncılık

Hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız...

Yukarıdaki cümleyi üç kez , sindirerek okuyun ve şu soruyu sorun kendinize; ne yapardınız?
Bu kitabı okuyuncaya dek bi' kez bile aklıma gelmeyen o kadar çok şey yaparmışım ki, kendime şaştım. "Bak ben bu açıdan/bunun olabileceğini hiç düşünmemiştim!" dediğim çok nokta oldu.
Beklediğimden çok daha ilginç idi. Hele hele ayrıntıları not alıp, tekrarlamalara dikkat edildiğinde...
Çok büyük kayıp Ken Grimwood, keşke daha uzun yıllar yaşayıp daha çok yazabilseymiş.

Arka Kapak Yazısı:
"Ken Grimwood'un sıradışı eseri Sil Baştan, zihninize şu soruyu kazıyor: Geçmişte yapmış olduğunuz hataları bilerek hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız ne yapardınız?
43 yaşındaki Jeff Winston bu şansı birkaç kez elde eder. Heyecanını yitirdiği evliliği ile geleceği olmayan işi arasında sıkışıp kalmıştır ve hiç beklenmedik bir anda ölüverir. Tekrar hayata gözlerini açtığında ise takvimler 1963 yılını göstermektedir. O sabah 18 yaşında, üniversite yatakhanesinin duvarlarına bakarak uyanır. Her şey eskisi gibidir... tek bir fark dışında: Jeff geleceği avcunun içi gibi bilmektedir. Futbol ligi final maçlarından at yarışlarına kadar kimin kazanacağını, Wall Street'te köşeyi dönmek için hangi şirketlere yatırım yapmak gerektiğini... Yalnız, bilmediği bir şey vardır: Neden hayatını sil baştan yaşamak zorundadır? Sevdiği her şeyi ve herkesi kazanıp kaybetmeye daha ne kadar devam edecektir?
Birçok dile çevrilen ve listeleri alt üst eden Sil Baştan hayatın karmaşık döngüsünü sorgularken hayal gücünüzü de sonuna kadar zorluyor."

"Ve şimdi reklamlar!" kısmını kestim attım :)

Altını Çizdiğim Cümleler:
"İhtiyacımız olan, ihtiyacımız olan şey... konuşmak, diye düşündü. Birbirimizin gözlerinin içine bakıp şunu söylemek: Yürümüyor. Hiçbir şey, romantizm ya da tutku ya da görkemli planlar. Hepsi boşa çıkıyordu ve suçlanacak hiç kimse yoktu. Bu böyleydi, o kadar.
Fakat, tabii ki bunu asla yapmayacaklardı. Başarısızlığın özü de buydu, daha derin ihtiyaçlarından nadiren konuşmaları ve her zaman aralarında duran o eksiklik hissinin lafını açmamaları."

"Etrafı karanlık ve çığlıklarla çevrilmişti. Bir çift el sağ kolunu kavradı, tırnakları elbisenin kumaşından içeri batıyordu.
Jeff karşısında Cehennem'in bir resmini gördü: Ağlayan çocuklar, etrafta koştururken çığlık çığlığa bağırıp tökezliyor, yüzlerine, ağızlarına, gözlerine saldırıp gagalayan siyah ve kanatlı yaratıklardan kaçamıyorlar...
Sonra mükemmel güzellikteki sarışın bir kadın iki küçük kızı bir arabaya çekiyor ve saldırıdan kurtarıyor. Bir film izlediğini fark etti Jeff, bir Hitchcock filmi, Kuşlar.
Kolundaki baskı sahnenin yoğunluğuyla birlikte azaldı ve kafasını çevirdiğinde mahçupça gülümseyen Judy Gordon'u gördü. Sol tarafında Judy'nin arkadaşı Pamela vardı, genç Martin Bailey'in kolunun koruyucu kıvrımına gömülmüştü.
1963. Her şey yeniden başlamıştı."

"Masumiyet ne kıymetli, diye düşündü; çıldırmış bir dünyanın açabileceği yaralardan bihaber olmanın güzelliği."

"Jeff onun karşısındaki koltuğa yerleşti ve son dokuz yıldır gönüllü olarak yaşadığı sürgünü anlattı: Dünyada yetişen şeylerle olan aşırı yakınlığını, zamandaki sonsuz simetriye olan hayranlığını, tekrar çiçek açmak için solan canlı varlıklar, önceki yılın buruşmuş saplarından tekrar hayata dönen çiçekler ve bitkiler.
Pamela düşünceli düşünceli kafasını salladı, karmakarışık mandalalarından birine konsantre oldu. "Hindu'ları okudun mu?" diye sordu. "Rigveda, Upanishads!" "Sadece Bhagavad Gita'yı. Çok uzun zaman önce." "Sen ve ben, Arujna," diye alıntı yaptı kolaylıkla, "pek çok hayat yaşadık. Ben hepsini hatırlıyorum; Sen hatırlamıyorsun."

"Bildiklerimizi tarihte önemli bir değişiklik yapmak yönünde kullanmamızın imkansız oluşu. Yapabileceklerimizin bir sınırı var; bu sınırların ne olduğunu bilmiyorum ya da nasıl olduklarını ama bence var."

"Bir ay boyunca orada yalnızdım, ölmeyi bekliyordum sadece. Ve kendime söz verdim...karar verdim, o ay boyunca, bir sonraki sefer, bu sefer her şey farklı olacaktı. Dünyada bir etki yaratacak ve bir şeyleri değiştirecektim."

"İster Tanrı de, ister Ruh, ne istersen onu de. Gita'yı biliyorsun: Hatırlayan zihin uyanıktır Ruh'u bilirler. Her şeyden bihaber olanlara göreyse karanlık bir gecedir o: Bihaber olanlar kendi hayatlarında uyanıktır. Onu günışığı sanarlar. Geleceği görenler ise karanlıktır o."

"Birisi - Plato sanırım, bir zamanlar demiş ki, 'Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez.'"
"Doğru. Ama çok yakından incelenmiş bir hayat da intihara değilse bile deliliğe yol açar."
Pamela kendi ayak izleri dışında dokunulmamış olan kara baktı, "Ya da başarısızlığa," dedi sessizce."

"...Blake'ten bir mısra: "Dünyayı bir kum tanesinde görmek," diye mırıldandı, "ve cenneti bir kır çiçeğinde."
Pamela ellerini onunkilee bastırdı ve sözü yumuşakça tamamladı: "Sonsuzluğu avucunda tut," dedi, "ve ebediyeti bir saatte."

Keyifli okumalar :)

Görsel: Google Images

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri / The Other Side of the Couch


Yazar: Gary Small - Gigi Morgan
Çeviri: Duygu Akın
Orijinal Dili: İngilizce
Basım Yılı: 2010 / Türkçe İlk Baskı: 2013
Yayınevi: NTV Yayınları

İnsan psikolojisine ve insan beyninin bilinmeyenlerine duyduğum saplantı derecesinde merak yüzünden bi' solukta okudum kitabı :)
Başucu eserim olmadı fakat "iyi ki okuma imkânı buldum'' diyebiliyorum gönül rahatlığıyla. 
Bir de, hep merak ederdim ''Psikiyatristlerde mesleki deformasyon nasıl olur acaba?" diye, bunun da cevabını bi' şekilde almış oldum bu kitapla.
Örnek vakalar, ilginç vakalar, "aynısı benim kaynımda da var" diyebileceğiniz vakalar, ekstrem vakalar...
Kitabı beğenip beğenmemeniz elbette kitaptan ne beklediğinize bağlı.

Arka Kapak Yazısı:
"Gerçek hikâyeler kurgudan çok daha tuhaftır, Dr. Gary Small da bunu gayet iyi biliyor. Psikiyatriyle ve insan beyni üstüne çığır açıcı araştırmalarla geçen 30 yıl içinde Dr. Small pek çok şey görmüş. Artık ofisinin kapılarını açmaya ve kariyerinin en gizemli, ilginç ve tuhaf hastalarını anlatmaya hazır.

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri doktorun en şaşırtıcı vakalarının etkileyici kayıtlarından oluşuyor. Bu kitap bir psikiyatristin zihnine ve onun giderek gelişen mesleki yaşamına yapılan aydınlatıcı bir yolculuk. Kitabı okurken kendinizi, bizi insan yapan şaşırtıcı tuhaflıklar üstüne düşünürken bulacaksınız.

Sıkça komik, kimi zaman trajik ve daima etkileyici Dr. Small, sizleri kariyeri boyunca Boston'un kalabalık acil servis koridorlarından başlayıp ülke elitlerinin multimilyon dolarlık kayak localarına dek uzayan bir geziye çıkarıyor. Bu gezi sırasında birbirinden tuhaf gerçek karakterleri anlatırken, histerik körlükle, penisinin küçüldüğüne inanan bir adamla, gizli sürdürülen çifte hayatlarla ve ürkütücü derecede psikotik romantik arzularla baş ediyor. Akıl hocası kendi hastası olduğunda ise kariyeri ve kişisel hayatı tam bir döngüyü tamamlayarak Small'un kimsenin zihinsel araştırmanın ötesinde olmadığını anlamasını sağlıyor; kendisinin bile..."

Altını Çizdiğim Cümleler:
''Hayatlarını zorlaştıran zihinsel sorunları olanlar da dahil ne çok insanın psikiyatriden hâlâ korktuğunu ve tedaviden kaçtığını görmek beni şaşırtıyor. Görünüşe bakılırsa insanları uzak tutan şey çoğu zaman "deli doktoruna gitmekle" damgalanmak ve bir sorunu olduğunu kabullenmek fikri olabiliyor."

"Tüm hastalar doktorlarının mesleki özelliklerini, ücretini ve tedavi politikasını bilme hakkında sahiptir ancak bu standart bilginin ötesine geçmek, hassas bir konu olabilir ve terapi sürecinde engel yaratabilir.
Verilecek şahsi bilginin miktarı konusunda psikoterapistlerin hemfikir olduğu söylenemez. Freud terapistin hasta açısından "nüfuz edilemez" nitelikte olması gerektiğini düşünürdü. Bu Freudyen yaklaşım, hastayı fantezilerini terapiste yansıtmaya teşvik eder, terapist de hastanın içsel yaşamı için bir tür ayna işlevi görürdü."

"İmkânsız gibi görünen durumlarla başa çıkabilmek için ben genelde kitap ilgime başvurur, hastaları resmi ve klinik bir tarzda tedavi etmeye yönelirdim."

"Evlilik terapisinde bir kişi yerine iki kişinin psikolojik perspektifleri ve motivasyonlarını düşünmekle kalmayıp çoğu zaman aralarında hakemlik yapmak zorunda kalırsınız."

"O zamandan bu yana incelediğim ve yazdığım tüm kitle histerisi vakalarında benim için yanıt bekleyen soru,bunların neden "daha sık" gerçekleşmediği oldu. Gerekli malzemeler -psikolojik ve fiziksel stres altında, belki aç yorgun veya her ikisi birden- hemen her gün dünyanın dört bir yanında bir araya geliyor.O halde insanları uçurumdan aşağı iten ve zihinlerinin bedenlerini toptan ele geçirmesini sağlayan o nihai tetikleyici nedir? Bu sorunun yanıtını aramayı hâlâ sürdürüyorum."

"Gordon'la beş yıldır birlikte yaşıyoruz. Bir kâğıt parçası yüzünden birbirimize daha çok bağlanacağımıza inanmıyoruz. Hem doğrusunu isterseniz ailemin benden çok, o kağıt parçasıyla ilgilenmesine de içerliyorum."
"Gordon evlenmek istese evlenir miydin?" dedim.
Anne tekrar ağlamaya başladı. "Bilmiyorum, belki. Ama evlensem bile annem yakamdan düşsün diye evlenirdim. Belki de istiyorumdur. Ne bileyim!"

"Jim'i morartmak hoşuma gitmişti ama kalkıp gittiğini görünce kendimi kötü hissettim. Anlaşılan şaka yapmayı biliyordu ama kaldırmayı bilmiyordu. Ya da kendisi üstün durumdayken rekabetçi takılmalar iyiydi hoştu ama üstünlüğü kaybedince arkasına bakmadan kaçıyordu. Ne yazık ki kariyer eğrim yükseldikçe Jim ile dostluğum neredeyse sona erdi. Bunda benim rekabetçi yanımın ne gibi bir etkisi olduğunu daima kendime sordum ama sonradan anladım ki asıl mesele Jim'in kendisiydi. Onun senelerdir konuşmadığı -biri Wall Street finansçısı, diğeri Boston'da güçlü bir dava vekili- iki tane çok başarılı erkek kardeşi vardı."

"Sağlıklı rekabet ne zaman çizgiyi aşıp insanları psikotik biçimlerde davranmaya iten sağlıksız rekabete dönüşür? Hastam için bu, hayat boyu süren bir mücadele olmuştu ve ben, acaba bebeğinin olması sorunlarını yatıştıracak mı yoksa yeniden canlandıracak mı diye düşünmeden edemedim."

"1973'te Stanford'lu psikolog David Rosenhan psikotikmiş gibi davranan üniversite öğrencilerinin psikiyatri tesislerine nasıl giriş yaptığını anlatan "Deli Yerlerde Aklı Başında Olmak Üstüne" adlı kitabını yayınladı. Bu yalancı hastalar, hastaneye yatırıldıktan sonra delilik taklidini bıraktıkları halde normal davranışları hastane çalışanları tarafından psikoz belirtileri olarak algılanmıştı. İlginç olan, asıl yatılı hastaların bunu gayet iyi bilmesiydi."

"Psikanaliz pek çok insana nevroz ve kişisel problemleri konusunda yardımcı olmuştur. Ancak sistematik çalışmalar benzeri bir tedavi yaklaşımı olan psikodinamik psikoterapinin etkinliğini kanıtlamış olsa da, psikanalizin sadece anlayışlı ve destekleyici biriyle konuşmaktan daha iyi işlediğini bilimsel olarak kanıtlamak zordur. Ayrıca psikanaliz herkes için uygun da değildir. Özellikle de şiddetli depresyonu veya psikozu olan hastalar için uygun olmaz."

"Pek çok doktorun ve halktan insanın psikiyatriye karşı önyargısının ardında korku yatar. Kendi zihinsel çatışmalarının inkârı içinde olan insanlar kimi zaman gizli psikolojik sorunlarının fark edilmesini önlemek için psikiyatristlerden kaçınır veya onlara saldırırlar. Sanki psikiyatristin böyle bir şeyi yapacak gücü varmış gibi..."

"Ortalık yerde küçük düşürülmenin de kendine özgü bir avantajı vardı, insanı görüşlerini kanıtlamaya itebiliyordu."

"Bipolar hastalar manik durumdayken fazla uyku ihtiyacı duymazlar. Üretken, enerjik, hatta genelde aşırı coşkulu ve eğlencelidirler. Ancak mani yükseldiğinde, görkemlilikleri yüzünden başları derde girebilir. Bu hastalarda ayrıca hızlı konuşma, halüsinasyon, sanrı ve agresif davranışlar da görülebilir."

"Diğer makalelerse modern ECT'nin güvenliğini ve yararlarını açıklıyor, medyanın ve ECT'yi iyileştirici bir müdahaleden çok, bir ceza gibi resmeden, One Flew Over The Cuckoo's Nest / Guguk Kuşu gibi filmlerin yarattığı algıyı yerle bir ediyordu."

"Terapide seks pek çok insan için  önemli bir meseledir. Freud seksi birincil sosyal aktivitemiz olarak görürdü ve onu basit bir cinsel birleşmenin çok daha ötesi olarak tanımlardı. Cinsellik gücün bir sembolü olabilir ve güçlü insanlar -milyarderler, politikacılar, ünlüler- fiziksel olarak çekici olmasalar bile, genelde seksi diye algılanırlar."

"Psikoz gerçeklikle ilişkiyi yitirme şeklinde tanımlanır. Psikotik insanlar halüsinasyon görebilir, yani gerçek olmayan sesleri duyabilir, görüntüleri görebilirler. Ayrıca kuruntuları, yani hatalı birtakım sabit inanışları vardır ki bunlar, düşünce izleyen Marslılar gibi paranoyak inanışlardan tutun da ünlü bir rock yıldızı, hatta İsa oldukları gibi görkemli fikirlere kadar değişiklik gösterebilen çeşitli kılıklarda ortaya çıkabilir."

"Freud mizahın kaygıyı ve bastırılmış dürtüleri azaltmaya yarayan etkili bir savunma mekanizması olduğuna inanırdı. Kahkaha bu rahatsızlık verici duyguları bir anlamda keyifli duygulara dönüştürür. Tıp ortamında kara mizah yaygındır ve bu, hekimlerin insana ağır gelen trajedi ve hastalıklarla başetmesine yardımcı olur."

"İki gerçeklik de eşit derecede sahici geliyorsa insan hangisine inanacağını nereden bilir?"

"Benim işimde mesele ne yaptığın değil, son zamanlarda ne yaptığındır."

"Gary, iyi bir psikiyatrist olmak hayattaki bankacılık, öğretmenlik vs gibi herhangi bir role alışmaktan farklı değildir. Kızını ilk kucağına aldığın anı düşün. Üstüne beyaz gömleği geçirdiğin ilk günden çok daha tuhaf hissetmişsindir kendini. Herkes ara sıra kendini rol yapıyormuş gibi hisseder. İşin anahtarı yoluna devam etmen ve o anda alabileceğin en doğru kararı almandır. Hata yapmaktan korkma. Benim en çok öğrendiğim zamanlar, hata yaptığım ve hatalarımdan döndüğüm zamanlardır."

"Freud Rüyaların Yorumu adlı kitabında bir rüyanın esas içeriğinin gizli anlamını ortaya koyabileceğini ileri sürer. Tüm rüyaların arzuların bir tatmini olduğuna inanır."

"Bazı insanlarda empati kurma zorluğu "narsisizm" gibi bir kişilik bozukluğundan kaynaklanır. Bu kişiler kendilerini kendi ihtiyaçlarına öyle kaptırırlar ki yakınlarının ihtiyaçlarına karşılık vermeyi hiçbir zaman öğrenemezler. Bazı insanlar ise psikotik bir hastalık, depresyon veya başka birtakım kişisel sorunlar yüzünden diğer insanlara yaklaşamazlar."

"Çoğumuz sosyopatik eğilimleri olan insanlarla öyle ya da böyle karşılaşırız. İnsanlara güvenmeden önce onları tanımaya çalışmamızın nedeni de budur. Empati kapasitesi olanlar bile zaman zaman antisosyal davranabilirler. Bu, kimi zaman gelir vergisi beyannamesinde küçük bir hile, kimi zaman da alışveriş sepetinde unutulan bir derginin parasını geri dönüp verme zahmetine girmeme şeklinde ortaya çıkabilir.
Ancak erkeklerin yüzde 6'sını, kadınlarınsa yüzde 1'ini etkileyen ileri sosyopatinin nedeni bilinmiyor. Bu rahatsızlık çocuklukta başlar. Yangın çıkaran ya da hayvanlara işkence eden çocuklar sosyopattır. Bu durum yetişkinlikte de kronik yalancılık ve aldatma şeklinde devam eder ve ömür boyu sürer. Antisosyal kişilik bozukluğunun şiddetine bağlı olarak semptomların bazıları ilaçlarla, psikoterapiyle veya her ikisiyle tedavi edilebilir. Ancak sosyopatinin derecesi ileriyse tedavisi yoktur."

"İnsan davranışına ilişkin genel ilkelerden birine göre olumsuz bir şeyi kendimizden çok, başkalarında görmemiz kolaydır. Bu zihinsel süreç kimi zaman terapistlere tedavi sürecinde yol gösterir. Çoğu zaman başkalarında bizi en çok rahatsız eden özellikler, kendi sahip olduğumuz özelliklerdir. Bu özellikleri başkasında görmek bizi kızdırabilir ama onları kendimizde görmeyi asla kabul etmeyiz."

"Psikiyatriste gitmekten yarar görecek pek çok insan korku ve inkâr yüzünden bunu yapmaz. Okulda ve üniversitede çeşitli konuları araştırarak yıllarımızı geçirdiğimiz halde kendimizi araştırarak birkaç saat geçirme fikri çoğumuza garip gelir. Kabul görme, değer verilme ve sevilme çabalarımız sırasında yaşadığımız psikolojik acılardan kaçmak için bazen aşırı uçlara gitmemiz hiç şaşırtıcı değildir."

Keyifli okumalar :)

Görsel: Google Images
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...