Google seri halde saçmalamaya devam ediyor.

Blog sayfamda ''Yetişkinlere Uygun İçerik'' tespit edilmiş.
Google'ın, yarın itibariyle yayına girecek yeni içerik politikasının DOĞASI!!! gereği blogumun KALDIRILMASI söz konusuymuş.
Yetişkinlere uygun içeriğe sahip reklam yayınlayan blogları kaldırmaya karar vermişler.
Ayarlar kısmında kocaman ''Yetişkinlere Uygun İçerik'' seçeneği ile direkt erişime kapatma hakkını kendileri verdiği halde kaldıracaklarsa: YUH!
Aşağıda bana gönderdikleri maili görebilirsiniz.
Bugüne dek sayfama tek bir reklam almamış, kedi,kitap,yemek,çiçek böcekten başka fotoğraf yayınlamamış bir blogger olarak ''gülsem mi, ağlasam mı?'' bilemedim :)
Blog ayarlarını ''Yetişkinlere uygun içerik'' olarak değiştiriyorum.
Artık giriş yaparken bir tık fazla tıklayacaksınız.
Buna rağmen kaldırırlarsa da: O-HA! diyorum.



Görsel: Mail kutumun taaaaaaaaaa... dibinden.

Gezi parkı direnişi: Sosyal medyanın gücü


Direnişe aktif olarak katılamadım: ÜZÜLÜYORUM!
Tek tesellim; tam üç gün-üç gece orada olanları dakika dakika takip edip uykuya/açlığa/çaresizliğe direnişim.
Gücümün yettiğince gerçekleri duyuruşum, üç dilde yaptığım paylaşımlarım.
Ruhum direniyor!

Burada ne yaptığımı, ne ettiğimi anlatmayacağım. Sadece şahit olduklarımın dökümünü yapacağım.
  • Basın/yayın özgürlüğünün bi' ülkedeki temel haklar ve özgürlüklerin korunması için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık.
Sosyal medyanın gücünü gördük. Sosyal medyanın amacına uygun kullanıldığı takdirde nasıl muhteşem bir iletişim aracı olabileceğinin, kitleleri harekete geçirebileceğinin farkına daha iyi vardık.


Hemen her alanda olduğu gibi, iletişimi bozmak, yanlış bilgilendirmek, eylemin amacını saptırmak için yine sosyal medyanın kullanıldığını da gördük.
Sansür altındaki basın/yayın organlarının kullanışsızlığını gören halkın sosyal medya üzerinden anında kenetlenmesinin bi' başbakana neler söyletebileceğini de gördük.
Televizyon kanallarının sözleşmiş gibi aynı saatlerde güzellik yarışmaları, evlilik programları, yemek programları ve belgeseller yayınlaması, görevleri-sorumlulukları-zorunlulukları olan ''haber yapmak'' yerine gerçek haberleri izleyicilerine ulaştırmaması, haber alma özgürlüğünü kısıtlaması Türkiye'de medyanın içine düştüğü korkunç durumu gözler önüne serdi.


Onlarca gazetecimiz -görevlerini yapıp gerçekleri yazdıkları için- hapishanelerde. Televizyon kanalları bir bir satın alınıyor, hükümet yandaşı/hükümetin alkış tutucusu olmaya zorlanıyor.
Yayın kuruluşlarının alenen-halkı yanlış bilgilendirip-yönlendirip, polisle işbirliği yapıp, insanları biber-portakal ve daha adını bilmediğimiz ve yan etkilerinin neler olduğunu zamanla göreceğimiz acıya yönlendirmesini unutmayacağız. Bi' de, insanlarımız bu acıya -aslında işkenceye- maruz kalırken üç maymunu oynayıp, başbakanın yaptığı konuşmayı her birlikte-canlı yayınlamanızı da not aldı bu millet.
Görmemizi istediklerinizi gösteriyordunuz bize.


Umut verenler;  HalkTV'nin durmaksızın gerçekleri, olayların içinden yayınlaması ve halka mikrofon uzatması oldu. Radyo Trafik'te saatlerce durmaksızın neler olduğunun / gerçeklerin anlatılması da moral vericiydi.
Hala korkmayan, satın alınamamış basın-yayın kuruluşları ve o kuruluşlarda çalışan vicdan sahibi insanlar var.
  • Yıllardır yürütülen ayrımcılık politikasının, ortak paydalarda buluşulduğu anda hiç bir öneminin kalmadığını gördük. 
Toplumun, Türk-Kürt-Laz-Çerkez-Müslüman-Hristiyan-Türbanlı-Türbansız-Galatasaraylı-Fenerbahçeli-Beşiktaşlı-Çocuk-Yaşlı-Öğrenci-Esnaf-Emekli-Zengin-Fakir... diye ayrıştırılamayacağını,  insanların el ele- kol kola dayanışmasını/direnişini gördük.


Biri düştüğü anda diğerinin nasıl kaldırdığını ağlayarak izledik.
Annelerin evde hazırladıkları ekmek yiyecekleri, şişe şişe sütü-sirkeyi, ortadan kesilmiş limonları nasıl pazar çantalarında taşıdıklarını gözlerimizle gördük.


Ellerindeki gaz maskesi, Talcid, süt, sirke, limon, antiasit stoğunu halka ücretsiz dağıtan esnafı izledik...
Ambulanslar yaralıların olduğu yere polis tarafından engellendiği için giremediğinden, yaralılara yardım etmek için elleri-kolları-sırt çantaları sağlık ve ilk yardım malzemeleriyle dolu doktorlarımızın-hemşirelerimizin yaya olarak beyaz önlükleriyle yardıma koşuşunu gördük...
Polis tarafından tutuklanan, şiddet gören, hastanelik olan ve hatta canını kaybeden insanların haklarını aramayı-savunmasını ücretsiz yapacaklarını alenen ilan eden avukatlar gördük, bu avukatların bağlı olduğu barolar gördük...
Zerre kadar suçu-günahı olmayan, sadece orada yaşadığı için ölümü hak görülen sokak hayvanlarının yardımına koşan veterinerleri, insanları gördük...


Araçlarını TOMA, çevik kuvvet aracı gibi araçların geçememesi için yola yan park edip bariyer kuran araç sahiplerini, işini kaybedeceğini ve hatta hapse girebileceğini bile bile bunu yapan otobüs şoförlerini gördük.
Üstelik eylemcilerin arasına karışıp onları öfke, kin ve şiddete yöneltenlere tam bir sağduyu içinde nasıl cevap verildiğini, nasıl oyuna getirilemeyeceğimizi gösterdik.


Ortak payda ''insan olmak'' olduğu sürece hiçbi' ayrımcı politikanın işlemeyeceğini dünyaya gösterdik.
  • Protesto eylemlerinde, devletin güvenlik güçleri ''orantısız güç'' kullansa bile -hatta ölüme sebep verse bile- şiddete başvurmadan/taşkınlık yapmadan nasıl ''insanca'' protestoya devam edileceğini, nasıl dimdik ve onurlu durulabileceğini öğrendik.


  • Bir ülkenin başbakanının, onu kendini temsil etmesi/kendi sesini dinlemesi için seçen halkına kulak vermek yerine onun aldığı kararları protesto ettiğinde halkını; ''Marjinal gruplar, çapulcular, ne idüğü belirsiz kimseler ve hatta teröristler'' sözcükleriyle tanımlayabileceğini öğrendik.



  • Sosyal medyada çok sayıda takipçisi olanlara, özellikle halk tarafından tanınıp benimsenen ünlülere ve sanatçılara bu gibi toplumsal hareketlerde çok iş düştüğünü, sorumluluk sahibi olduklarını gördük.


Sanatçı olmanın sorumluluğunu kaldıramayanları, hükümetin her icraatında ''padişahım çok yaşa'' deyip her türlü açılıma-kapanıma destek verirken sıra toplumsal hareketlere geldiğinde sesini çıkaramayanları da gördük elbette...

  • Çevre duyarlılığı level atladı bu direnişle. Başbakanı tarafından çapulcu, marjinal grup, yağmacı, ahlaksız ilan edilen direnişçilerimiz (ve hatta hayvanlarımız) böyle temizledi uğruna direndiği, acı çektiği, şiddet gördüğü çevreyi.


Söylenecek çok sözüm, paylaşmak istediğim çok fotoğraf var ama çok uzattığım sözün kısası;
Türkiyem artık uyandı!
Dayak yedi, tazyikli su yedi, cop yedi, gaz bombası yedi; her çeşit gaza-şiddete bağışıklık kazandı.
Ne yazık ki kayıplar verildi, hayatını kaybedenler oldu ama yalnız olmadığını, yalnız ölmeyeceğini anladı. Üzerinden korkuyu silkinip attı.
Eylemler Türkiye'nin dört köşesine sıçradı ve halen devam ediyor.
Dünyanın her yerinden direnişe destek mesajları yağıyor.
Hükümet şiddeti durdurmuyor. Polis şiddetin dozunu gittikçe yükseltiyor.
Türkiyem direniyor!

(Aklıma mıh gibi çakılan şu kareyi ise ömrüm boyunca unutmayacağım.)

Şiddet artık dursun! Tek dileğimiz bu!

Görsel: Google Images / occupygezipics.tumblr.com
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...