Çok yoruldum arkadaşlar.
Blog tutmayı bırakıyorum.
Gitmeden önce, fotoğrafım sizlere bir anı olsun dedim.Yıllardır yazıştığınız, konuştuğunuz, 'kim la' bu Sittirella?'' dediğiniz hatun kişiyi, dünya gözüyle bir kez görün istedim :)
Aranızda, 'canım-ciğerim' dediklerim var...
'Bu kim acaba?' dediklerim var...
Bugüne dek tek kelime yazmamış, tanışmamıza imkan vermemiş olanlar var.
Hepiniz, iyi ki geldiniz.
İyi ki sizleri tanıdım.
'Aaaa, n'oldu şimdi?' soruları aklınızdan geçecek...eminim.
Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına, bırakış sebebimi de yazmak istiyorum;
YORULDUM.
Ben, duygusal bir insanım.
Kim değil ki? demeyin n'olur... eminim aranızda benden daha duygusal olanlar vardır.
Ama ben, sanki dünyanın tüm acılarını yüreğimde hissediyorum.
Yıpratıcı oluyor benim için.
Düzenli olarak blog tutmak ilk başta eğlenceliydi.
Sonra işin eğlence-eğlenme kısmı azalmaya, daha fazla insan tanıyıp daha fazla kişiyi takibe almaya başladıkça, insanların iki yüzlülüğünün, acımasızlığının, kıskançlığının, bu külliyen sanal ortamda bile sürdüğünü, hatta 'nasıl olsa kim olduğum bilinmiyor' mantığı ile klavyenin başına geçen dengesiz kişilerin yaptığı-yazdığı terbiyesizlikleri gördükçe sinirlenmeye, kırılmaya ve cidden üzülmeye başladım.
Burası benim oyun alanımdı ama artık ne zaman oynamaya başlasam mutlu olmak yerine, acı çekmeye başladım.
Mesela duygusal yanımdan bir örnek vereyim, daha iyi anlayın;
Çok sevdiğim bir arkadaşımın ailesinden biri, ciddi bir hastalıkla mücadele ediyor.
Ben onun neler yaşadığını, neler hissettiğini kendi tecrübelerimden az-çok tahmin edebiliyorum.
O, orada üzülürken, benim burada güle oynaya gönderi yapmam bana acı vereceğinden... yazamıyorum.
Sanki yaparsam bu gönderiyi, ''senin ne yaşadığın sanki çok da umrumda, hayat bana güzel'' der gibi anlaşılacağını düşünüyorum.
Çünkü o benim ''arkadaşım'' ve ben kendimi onun kendini bir parça daha iyi hissetmesinden, acısını paylaştığımı görmesinden sorumlu olduğumu düşünüyorum.
Çünkü... gerçekten paylaşıyorum.
Bir önceki gönderimden de anlaşılacağı üzere... biri acı çekerken benim mutlu olmam sanki yasakmış gibi hissedip, mutlu olmayı haketmek için, mutsuz kişinin o acısını hafifletmek adına elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama bugün çok önemli bir noktayı atladığımı farkettim.
Dünyanın derdi-mutsuzluğu bitmiyor ve ben mutsuzken,-bir kaç arkadaşım dışında- benim mutluluğumu kimse düşünmüyor.
Arkadaşlarım benim mutszluğumu paylaştıklarındaysa, onlar benim durumuma düşmüş, benim yüzümden kendi mutluluklarını gösterememiş oluyorlar ve ben sevdiklerime haksızlık etmek, mutsuzluğuma onları dahil etmek istemiyorum.
Bir diğer örnek; herkesin bildiği gibi, turuncu bir düdük var burada, durmadan ''Mırrr, mırrr, mırrrrkk!'' modunda ^^
Ne zaman onun videolarını, resimlerini paylaşsam, bir başka blog arkadaşım sokak hayvanları için üzülüyor, ağlıyor, ev hayvanlarının aşırı şımartıldığından, sokak hayvanlarına dönüp bakılmadığından şikayet ediyor.
Ben de -gerçekten-üzülüyorum onlar için... ama burada sokakta hayvan yok, ne yapabilirim sizin oradakiler aç ise, susuz ise?
Türkiye'de olsam neyse... beslerim, su veririm, yerim varsa sahiplenirim ama değilim.
Ben ah-vah edince, hepsine sahip çıkılıyor, sokaklar bomboş mu kalıyor?
Yıllar önce, soğuk bir havada, felçli arka ayaklarını sürükleyerek bir dükkandan içeri girmeye çalışan, minicik bir kedi yavrusunu, otobüse bindikten sonra gördüm ve otobüsü durduramadım diye, hala her aklıma geldiğinde boğazıma bir yumruğun oturduğunu, gözlerimin dolduğunu... ve sanki beynime onu gördüğüm an'ın kazınmışcasına kaldığını kim biliyordu bugüne dek?
Çaresizlik... insanı en çok yıkan, yıpratan duygu ne de olsa.
Keşke elimde sihirli bir değnek olsa da ; pat! diye tüm dünyayı cennete çevirsem.
Dün gece, Okan Bayülgen, programında çok güzel bir cümle söylemiş.
Ben bugün izleyebildim programı.
Aslında bu benim ne hissettiğimi çok güzel açıklayan bir cümle olmuş.
Bire bir aynı olmasa da ;
''Ay ne güzel, lapa lapa kar yağıyor! diyorsun, kalkıp ordan biri ''dışarıda binlerce evsiz, aç, soğukta-sokakta yatan var, sen kar yağmasına seviniyorsun!'' diyor.
Durumum aynen bu..Sanki ben sevinmesem, o dışarıda kalan aç, açıkta, soğukta olan insanların hepsinin başında birer çatı belirecek, sanki mevsim yaza dönecek :/
Ya da ''vah vah!'' deyince.. madalya takan olacak bana.
Bir şeylere sevinmeye bile korkar hale geldim.
Bir yere gidiyorum, bir sürü fotoğraf çekiyorum; ya-za-mı-yo-rum!
Siz bugüne dek benim blogumda bir tatil, herkesin hayalinde olan bir şehre yapılan gezi vb. konularda yaptığım bir gönderi gördünüz mü?
Görmediniz.
Çünkü; ''millet burda evine ekmek götüremiyor, sen orda, bilmem nerede resmen keyif çatıyorsun!'' olacak gibi geliyor sonucu.
Uzun lafın kısası;
Yaptığım, ettiğim, yazdığım her şey, birilerine batar, birilerini acıtır, birilerini üzer diye, ben strese giriyorum.
Nabza göre de şerbet veremiyorum.
Sadece belli bir konuda yazan, belli sınırlar dışına çıkmayan, kendine bir çizgi belirlemiş ve o çizgiyi aşmayan, paylaştığı alan dışında kimseyi özeline sokmayan blogger arkadaşlarıma imreniyorum!
Mesela, biri sürekli okuyor ve sürekli kitap eleştirileri yapıyor.
Derdi yok, tasası yok!
Kimse çıkıp; o okuduğun kitaplar için yılda Amazonların 1%'sine tekabül eden alan yok ediliyor! demiyor ama...
Bir diğeri ise film eleştirileri yapıyor.
Onun da durumu mis!
Kimse ona ; sen bu kadar filmi para verip sinemada izlemediğine göre, günde 3 DVD almaya da paran yetmeyeceğine göre... telif haklarını ihlal edip, yasal / etik olmayan yöntemle izliyorsun! çok ayıp! demiyor.
Bir diğeri şahane resimler/çizimler yapıyor.
Yaptıklarını yayımlıyor, oh-mis!
Kimse de kalkıp; kullandığım boyalar bilmem ne kimyasalını içeriyor, sağlığa zararlı da bikbikbik! diye giden nutuklar çekmiyor.
Ama kazara biri dese ki; ''o havyarı yemeyecektim ya da o son kadeh şampanyayı içmeyecektim'' ; Eyvah!!!
Afrika'da milyonlarca kişi açlıktan kırılırken......... diye başlayacaklar senin ne kadar duyarsız! sorumsuz! görgüsüz! biri olduğunu yüzüne tokat gibi vurmaya.
Kendileri Afrika'ya yılda yüz bin ton gıda ve sağlık malzemesi gönderdikleri için...
Te allam yareppim.
Herkes bu hızla 'pozitif enerji vampiri' haline gelirken... ben de vampirleşmek veya pozitif enerjimi birilerine yem etmek istemiyorum :(
Daha fazla 'olduğum gibi görünemeyeceğim'i idrak ettiğim için, ortalıkta görünmemeyi tercih ediyorum.
Bu sebeptendir ki;
Daha fazla gönderi -şimdilik- paylaşmayacağım.
Şimdilik diyorum, çünkü büyük konuşmak istemiyorum.
Ne zaman büyük konuşsam lafımı yemek zorunda kaldığımı, başıma geldiğini gördüm-öğrendim :)
Hepinizle iletişimde kalacağım.
Blog sayfamı kapamayacağım.
Maillere cevap veririm, sevdiğim arkadaşlarımı ararım, yorum yazarsanız yayımlarım.
İzlemede olduğum blogları okumaya devam ederim, yorumlarım :)
Kırdığım, üzdüğüm, bilmeyerek canını acıttığım arkadaşlarım varsa; özür dilerim :/
Bu duruma bir çare... bir yol-yöntem-çıkar yol buluncaya dek;
Benden bu kadar!
Sevgilerimle.
İmza: Orta Doğu ve Balkanların hatta ve hatta Avrupa'nın en gıcık blog yazarı
Sittirella
Hanimiş: itiraf ediyorum, Türkiye'ye kar yağmasının da sorumlusu benim, yuh!
Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka