Şaşı bak, şaşır :)


Bal'ım uyku sersemiyken, daha gözleri bile mahmur (ve de şaşı) bakarken, bi' şeyi anlamaya çalıştığı andaki o şapşal surat ifadesine/şaşkınlığına bayılıyorum!
Üstteki fotoğraf aynen böyle bi' anda yakalanmış kare.

Patili hayat nasıl gidiyor? diye sorular geliyor. Gecenin 3 veya 4'ünde hanfendi tuvaletini yapmaya karar veriyor. Tuvaleti kapalı ve de silikon kum kullanıyor. Her tuvalet seansı ayrı macera; kazı çalışmaları-kapatma çalışmaları, o gürültü...
Evin içinde resmen eko yapıyor :)

Yapılacak bi' ton şey eklendi hayatımıza; günde 4 kez tuvaleti kontrol et, kumu karıştır-havalandır (gerekmese de, ben yine de yapıyorum). Günde 1 kez mama ver, kuru mama kabı boş kalmasın-dikkat et, 4 kez de suyunu değiştir.
Sabah uykularım zaten hayal oldu, hanfendi, sabahın köründe en güzel oyunun benim üzerimde zıplamak olduğuna karar vermiş; uykusuz kalıyorum.

Biraz diken üstünden oturma halleri mevcut; ''o minik pembe burnunu bu sefer nereye soktu?'' diye düşünmeden duramıyorum. Onu, en sevdiğim kemerimi tüm vücuduna dolamış, dişlerini püsküllerine geçirmiş halde yakaladığımdan beri neye dikkat edip neye etmemem gerektiğini sapıtmış durumdayım.
Bi' de balkon kapısının sadece on saniye açık kalmasını fırsat bilip 7. kattan aşağı miyavlarken yakalamam var ki; öldüm öldüm dirildim :/

Evin içinde patinaj çalışmaları,  virajı alamayıp dolaba sürtünerek koltuk dibinden devam eden kulvarlar... Sırıksız yüksek atlamalar, sehpa örtüsünün simetrik olmadığına karar verip üzerindeki her şeyle birlikte alaşağı yapmalar :) Patileri küvete dayayıp, içinde ne olduğunu görmeye boyu yetmeyince miyav miyav yardım istemeler :)

Mobilya mağazasında en uygun koltuğu seçmeye çalışan, huysuz-kılı kırk yaran, zaman ve sabır sınırı olmayan emekli amca misali; kitaplığımın en alt rafı mı? giysi dolabının altı mı? yoksa laptopın arkasında kalan, masa üstü mü konforlu? defalarca bu üçgende gidip-gelip, en son kucağımda uyumaya karar kılmalar.

Oyun oynarken bir şeyi ısırarak yakaladığında, aynen köpekler gibi, ön patilerden güç alıp, popo yukarda geri ite ite benimle çekiştirmece oynamalar... Resmen güç denemesi yapıyor eşek sıpası :)
Tırmalama aparatının altını üstüne getirmeler, üzerinde sekiz olup kendi kendine oyun icat etmeler...

''Kediyi öldüren merak'' derler ya hani... doğru.
O minik pembe burun her şeye girecek, her şeyi anlayacak :)

Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka

Kim Gelmiş? :)


Ne ağladı, ne tısladı, ne pati attı.
Sadece tedirginliğini hissettik, serbest bıraktık.
Sabahtan beri yatağın altı, dolabın altı, minik evi, perdenin arkası gibi yerlerde saklandı.
Yere sıfır, sürüne sürüne :))) gülmekten öldürdü bizi.
Elime almak istediğimde fırlayıp kaçmıyor, kucağımdan bir an önce kurtulmak için hamle yapmıyor.
Dokunuşlarıma gözlerini kapatarak cevap veriyor :)
Hatta, az manzara seyretsin diye koyduğum pencere pervazı sanırım hoşuna gitti ki, perde arkasından beni izleye izleye uykuya daldı :)
Bu da uykuya daldı-dalacak anının resmidir.

Ürkütmeyelim ilk günden Balımı :)

(Her ne kadar eşim ''ben onu foxy diye çağıracağım, iki isimli olacak, ona göre'' dese de...)

Kızıma BAL adını (kendi bile farkına varmadan) öneren isim annesi; leyya oldu :)

Tüm önerilerinize teşekkür ederim.
Sevgilerimle.

Hanimiş: leyya'm :)
Sen yine yorum bırakamayacaksın, sayfamı Adsız kullanıcıların yorumlarına kapadım :)
Evet, ben de seni seviyorum! :P

Bir minnak gördüm sanki! :)


Ağzım ensemde fiyonk!
Kalbim küt küt atıyor, bir an önce gelsin minnakım diye bekliyorum!
Görmüş olduğunuz ''minnakım''a isim arıyorum a canlar :)

Biraz sancılı oldu bu pati sahibi olma hikayesi... ben zaten hiçbi' şeye kolayca sahip olamadığımdan, şaşırdım desem yalan olur.
Her gün yaptığım gibi, bu şehrin ünlü bi' web sayfasından ilanlara bakıyorum; karşımda bu prenses.
Aşık oldum ilk anda.
Genelde sokakta kedi bulunmadığından ve de cins kedilerin fiyatları dudak uçuklattığından ilk başta hayran hayran fotoğraflarına bakmaya başladım, bi' yandan da bilgileri/ilanı okuyorum.
Hanfendi ''Sibirya Orman Kedisi''.
Baba adı Assan ''Grand International Champion'' ve annesi Nina 'International Champion''.
Handenfinin bizim tüm sülalenin kütüğünden daha uzun seceresi var.
04 Haziran 2011 doğumlu bir 'İkizler' ! :)
Seceresi U serisinden ve Pedigree adı ''Ulenka'' seçilmiş.
Ulen! ka :) Bunlar her şeyin sonuna sevimli olsun diye ''ka'' eklediklerinden :D
Ulen! diye isim mi olur ulen!??? :)))

Enteresan olan şey şu idi; sahibi (eski) bunu olması gerekenin yarı fiyatına satıyor. Çok iyi bakılması şartı ile satıyor, alıcısını kendisi seçecek, parayı veren alamayacak. Baktım sayfada bir telefon numarası var, merak işte, tutamadım kendimi-aradım. Şansıma bakın ki, hatun kişinin İngilizcesi neredeyse benimkini dövecek! :) Direkt sordum; tek bi' şey sormak için aradım-neden satıyorsun?
Konuştuğum kişinin kendi kedisi varmış. Dişi bi' Sibirya Orman Kedisi. Ve burada, bu cinsin bi' secere organizasyonu varmış. Bu uluslararası secere işlerinden burada sorumlu olan kişi 3 haftalık bi' tatile giderken bu yavruyu şu anda onu koruyan kişiye bırakmış. Ne olduysa ondan sonra olmuş; yavru bi' kuru mama parçası için savaşıyormuş ve deli gibi yiyormuş. Anlamışlarki aç, bakımsız... ve araştırmışlar.
Bu prenses hatırı sayılır bi' paraya, sadece yavru yapması için satılacakmış meğer. Yavruyu bunlar satın almaya karar vermişler, sırf yavrulamak amacıyla satılmasın, iyi bi' yuva bulabilsinler diye. İlk sahibi tatilden dönünce de sıkı bir pazarlık yapıp, aynı organizasyonun üyesi olmalarının avantajlarını kullanıp piyasa değerinin yarı fiyatına almışlar. Tüm veteriner kontrolleri ve 2 tane aşısı yapılmış, çipi takılmış. Ama olay bununla bitmemiş, ilk sahibi anlaşma imzaladıkları halde bu prensese piyasanın 2 katına alıcı bulunca fikrini değiştirmiş, yavruyu ısrarla geri almak istiyormuş ve seceresini vermemekle tehdit ediyormuş.
Şu an artık ona geçici annelik yapan kişi olayı yargıya taşımayı düşünüyor, ben tüm yazışmaları gördüm, okudum.
İkna oldum :D

Hikayenin gerisi belli :)
Ne yapsaydım yani? Ortada mı bıraksaydım bu prensesi?
Tırmalaması için gerekli aparat, minik evi, yastıkları, mama kapları, oyuncakları ve tuvaletin siparişi verildi!
Kutucu ( bkz; Yavru Su dilinde kurye) bekleniyor :)

Hadi bakalım; pamuk eller klavyeye!
İsim önerilerinizi bekliyorum :)
En geç önümüzdeki hafta sonuna dek evimize geliyor minnakım, gelir gelmez adıyla çağırmaya başlamak gerek :) (Yareppim, son anda bir aksilik çıkmasın, hevesim kursağımda kalmasın n'olur!)
Tüm önerilerinizi bekliyorum, içimin ısındığı bi' öneri gelirse minnettar olacağım! :)))
Hiç bir öneriyi beğenmezsem kusura bamya :)
Bonibon koyarım adını, olur-biter! :)))

Once upon a time in Sittirelya


Bi' gözümü kapatınca, aralıklardan yıldızları görüyorum... gökyüzüne serilmiş, ışıl ışıl yanıp sönüyorlar.
Hafif bi' rüzgar esiyor; ne üşütüyor, ne terletiyor.
Çay kaşıklarının sesi ince belli bardaklardan yankılanıyor, mis gibi toprak kokusu geliyor burnuma.
Annemin gülücükleri babamın tok, sevecen sesine karışıyor... komşularımızın gülücükleri de onlarınkine... Herkesin mutlu olduğunu hatırlıyorum.
Ben tütün köfününün içinde, altımda bi' minder, başımın altında minik yastığım, bi' gözüm kapalı, diğer gözümle köfünün aralıklarından yıldızları dikizliyorum. O köfün benim sığınağım, kalem, görünmezlik kalkanım.
Cırcır böceklerinin sesi diğer yaz seslerine karışıyor fonda. Beni korkutan hiçbi' şey yok. Sadece huzur... sonsuz, hiç bitmeyecek gibi.
Hayatımın en güzel yıllarıymış onlar. Keşke o zamanlar bunu bilseydim.

O zamanlar ''Sittirelya''da zaman kavramı farklı idi.

Gün, sabah kalkıp kahvaltı etmekle başlar, erik ağacından zeytin ağacına sekmelerle sürer, tekrar acıkınca ele tutuşturulan kocaman bi' dilim ev ekmeğinin üzerindeki mis gibi domates salçası ve zeytin yağına eşlik eden yeşil-taze soğanla devam eder idi.
Gün, cırcır böcekleri yakalamak, üzüm bağlarından salkım salkım üzümleri mideye indirip, tulumbanın önüne yapılmış minicik havuza, tulumbayla kuyudan çekilerek doldurulan buz gibi su içinde karpuz soğutma görevini başarıyla tamamlamak, yorulmak, uyumak, tekrar uyanmak, dondurmacının çaldığı düdüğe deli gibi koşup bi' külah dondurmayı mideye indirmek ve yalın ayak alabildiğine yürüyüp koşmak... akşam yemeğini uykulu gözlerle yiyip köfünden yatağa serilip yıldızların ışıltısı, rüzgarın öpücükleri eşliğinde uykuya dalmaktan ibaretti.

Babam çalışıyordu, annem ev hanımıydı.
Baharla birlikte ''tütün'' işleri başlardı. Onlara göre; ek gelir... bana göre; yaz tatili.
Dedemden kalma, kocaman bir tarlanın başında anneciğimle babacığımın elleriyle yaptığı ''dam'' dediğimiz, üç yanı kapalı, dördüncü yanı tamamen açık, bi' yatak odası ve bi' salon-mutfaktan oluşan, kireçle boyanmış bembeyaz, kocaman bi' evimiz vardı.

''Tütüncülük'' denilince neler neler yapılırdı.
Fide ekimi, tütün tarlasının sürülmesi, tütün karıklarının açılması, sulanması... o karıklara elde delgilerle (gerçi sonradan makineyle dikilir olmuş) tek tek delikler açılıp fidelerin yerleştirilmesi... can suyu verilmesi :)
Çapalanması, tekrar çapalanması... sonra ilk elden önce dip sıyırması. Sonra kırıma geçilmesi, birinci el, ikinci el, üçüncü el... dördüncü ve son el :)
El dediğim tüm tarladaki her bi' tütün kökünün, tek tek elden geçirilip olgunlaşan yapraklarının alınması (kırılması) On binlerce kök tütün... o on binlerin tek tek, 4 kez elden geçmesi.
İnanılır gibi değil, sabır işiydi.
İş sadece tütün kırmak olsa yine iyi, tütün sabah güneş ortalığı ısıtmadan, tütün yaprakları sıcaktan etkilenmeden hala diri iken yapılır ve güneş battıktan sonra akşam serinliği çıktıktan sonra.. yani yapraklar tekrar serinleyip canlanmaya, dirilmeye başladıktan sonra.
Gece yarılarına dek ''lüx' dediğimiz gaz lambalarının altında kırılır tütün. Gece ve sabah kırılan tütün, benim bile içinde uyuduğum ''köfün''lere demet demet yerleştirilir. Öğle vakti güneş ortalığı kavurmaya başladığında, gölgeye çekilinir. O binlerce tütün yaprağı üçerli-beşerli, minik demetler halinde tütün iğnelerine dizilir :) O tütün iğnelerine dizilen tütünler, tütün kargılarına tek tek sıyrılır. Kargı tamamlandığında alınıp, güneşin en iyi vurduğu tütün sayasına asılır. O zifirli, yapış yapış ellerin sabunlu sıcak suyla temizlenmesi ayrı dert. Temizlendiği halde o acı tadın ellerden kolay kolay gitmemesi de cabası.
Tütünün ilacı, kırım hızının ayarlanması... yanmaması için veya erken kırılmaması için zamanlamanın tutturulması derdi. Tütününde yanma riski olan komşulara imece usulü yardıma gidilmesi...Bi'-iki gün hep birlikte onların tütününün kırılıp, tehlike atlatıldığında onların bize kırıma gelmesi.
Radyolu geceler., ''Arkası yarın''lar... masal saatleri :) Babanın içinden gelen yanık bi' türkü...
Oynak bi' şarkı yakalandığında, işin gücün bi' kaç dakikalığına bırakılıp şakkıdı-şukkudu göbek atılması :)Kırımlar bittiğinde tütünün biçilmesi... bomboş tarlada içilen çaylar, yenilen yemekler.

Sadece yıldızların şahitlik ettiği upuzun gece sohbetleri.

Meyvenin en tazesi, sebzenin en tazesi... bin bir çeşidi.
İnek sütünü ha taştı-ha taşacak diyerek pür dikkat kaynatmak, sıcak sıcak içmek. Yoğurt veya peynir yaparken anneyi pür dikkat izlemek. Küçük kardeşle kümesten sıcacık yumurtaları toplayıp, kaynatmak. Kışa hazırlanan reçeller, konserveler, tarhanalar, güneşte pişen domates ve biber salçaları.
Güneşe doymak, yanak üstü çil sahibi olmak... Amele yanıkları :)
Kuş yuvalarını bulup, günlerce o yavruların an be an büyüyüşlerine şahit olmak. Anne kuşlara yardım niyetine, kafadar kardeşle, yuva yakınlarına kurtçuk-solucan, ne bulursak taşımak. Kabuğundan çıkmış ağustos böceği, kara fatmalar, pis kokulu (bize göre osuruk böceği) böcekler ve çekirgeler gibi bilumum böcek türlerinin bilimsel olarak incelenmesi :) (Kibrit kutusu, cam kavanoz ama öldürmek yok tabi)
İncir (yemiş) ağaçlarına tırmanıp o kocaman yapraklar sayesinde bol bol kaşınmak. Kirazdan-vişneden küpe yapmak.
Taş fırında yapılan ev ekmeğinden sonra, sıcak fırına bir tepsi börek, bi' çömlek kebap ya da kurufasulye sürmek... Kaynatılan ''darı''lar (mısır), çiğ ''günebakan'' çekirdekleri (ay çiçeği), buğday başakları...
Yağmur bulutu yakalamak, bir adım atıp yaz yağmuruyla ıslanırken iki adım geriye gidip güneşte kurumak :)
Buzdolabı olmadan da yaşanabileceğinin farkına varmak.
Çalı ateşinde taze nohut demetleriyle yapılan ''çötüre''ler. ''Ateş sönse de yesek'' diye on parmak hazır beklemeler. Kaynatılan sularla leğenlerde yıkanan ve güneşte mis gibi kuruyan kar gibi çamaşırlar. Boylu boyunca serilmek toprağa... uyumak-uyanmak ve topraklanmanın kirlenmek anlamına gelmediğini anlamak.
Leğende yapılan banyolar, göz yakan ev sabunları, sıcak-soğuk ayarı asla tutmayan, bi' yakan-bi' donduran tas tas sular :)
Çamurla, taşla kendi kendine oynanan ve her zaman eğlenceli olan oyunlar. Kardeşle oynanan dokuztaşlar, sek-sekler, saklambaçlar... Salıncak kurdurmak, sonra da içimiz dışımıza çıkıncaya dek sallanmak. Kardeşimin, onu sallarken dur durak bilmeyen kahkahaları. Elele gezerken kardeşle, bilmiş bilmiş konuşmak. Baykuşların lanetli olduğuna dair totodan hikayeler uydururken kardeşe, onun az ilerde, erik ağacı dibindeki baykuş yuvasına hain bakışlarını yakalamak...

Gülmek, düşmek, ağlamak :)
Tam anlamıyla; doğaya teslim olmak.

Hayat güzeldi.
Hayat tertemizdi.
Hayat, güneşe teslim kahkahalar demekti.
Bi' zamanlar ''Sittirelya'' bize cennetti.

Görsel: Google Images
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...