Merhaba arkadaşlar,
Bugün burnumu sokacağım konu aslında -başlıktan da anlaşılacağı üzere- özgüven eksikliği ve bunun yan etkileri.
Bu konuya girmeden önce konuyla az ilgisi olan başka bir noktaya değinmek istiyorum.
Onlarca blog adresi takip ediyorum. Hepsini beğenerek mi izliyorum? Elbette hayır.
Tamam, bazı blog yazarı arkadaşların fanatiklik derecesinde hayranıyım ama bu blog işinde hala anlamadığım, anlamlandıramadığım ve anlatamadığım şeyler var.
Bunları elimden geldiğince sade, net ve düz bir şekilde açıklamaya çalışacağım.
Şimdi, diyelim ki herhangi bi' blog adresini izlemeye aldım veya herhangi biri beni izlemeye aldı;
Soru bir; izlemeye aldığım kişi beni izlemeye almak zorunda mıdır?
Cevap; tabisi de hayır!
Soru iki; beni izlemeye alan kişinin sayfasına koştur koştur gitmek ve hemen izlemeye almak zorunda mıyım?
Cevap; tabisi de hayır!
Bu arada bu ''tabisi de'' fena takıldı dilime ya, hadi hayırlısı :)
Hemen izah işlemlerine başlayayım.
Bakıyorum, bir kaç kişi sayfamı izlemeye başlamış, aman ne güzel.
Demek ki; sayfama baktığında, arşivi kurcaladığında hoşuna giden, okumaktan hoşlandığı veya nefret ettiği, ''bu hatun ne cici yazıyor'' ya da ''bu hatun neler saçmalıyor?'' diyebileceği bi' şeyler bulmuş ki izlemeye başlamış.
Bu konuda hemfikir miyiz?
Sanırım ''Evet'' :)
Bir gün izler, ikinci gün ''
Hastirnaaan!'' deyip çeker gider.
Gidenin arkasından ağlar mıyım?
Tabisi de "Hayır" :)
Ama, ola ki gitmez kalır, başlar bülbül gibi şakımaya... o zaman hemen eline bi' minder tutuştururum; ''buyur otur, sen kalıcısın galiba'' derim :)
Bunları neden yazıyorum?
Son zamanlarda enteresan diyaloglar içersindeyim.
Biri kalkmış beni izlemeye başlamış.
Bir kaç kez yorum yapmış, ben de paşa paşa yanıtlamışım yorumlarını.
Üç beş gün sonra çekmiş gitmiş, farkında değilim.
Aradan biraz zaman geçmiş, dıdımın dıdısının dısısından bana mesaj geliyor;
''S.Ella çok ayıp, insan kendini izleyen insanı izler'' :)
Ne? Kim? Nasıl yani? Anlamadım? derken ''bilmem kim seni o kadar izlemiş, yorum yapmış ama sayfasına gitmemişsin bile!''
Buyur, buradan yak!
Şimdi sevgili arkadaşlarım;
Ben normal, sıradan, senden benden hiçbi' farkı olmayan bi' insan evladıyım.
Kusurum, hatam, eksiğim yok mudur?
Tonla vardır, madde madde sayarım.
Herkese, her şeye bi' yere kadar tahammül etmek gibi harika bi' özellik sahibiyim :)
Amma velakin;
***
Çocuğum yok ki kalkıp ''Anne'' bloglarını izleyeyim.
Bana ne kimin evladının günde kaç kez kaka yaptığından?
Bana ne kimin çocuğunun diş çıkarırken kaç saat ağladığından ve bu ağlama seanslarını en aza indirgemek için neler yapılması gerektiğinden?
Günün birinde anne adayı veya anne olur isem elbette izleyeceğim, araştıracağım şeyler olacaktır.
Kaldı ki benim bissürü ''Anne'' arkadaşım var, onlar sadece çiş-kaka değil insana dair yüzlerce bilgi düşüyorlar sayfalarına. E, o zaman izleniyorlar işte.
***
Aşçı değilim ki yemek bloglarında saatlerce yorum yapayım, hepsini izlemeye alayım.
Var benim bi' kaç tane gerçekten her tarifine göz attığım, zamanım oldukça '' Bu da enteresanmış, hem yapımı da kolay, bir deneyeyim'' deyip copy-paste yaptığım bloglar.
Beğendiğime yorumumu yaparım, teşekkürümü ederim.
Ne işim olur 4-5-15. yemek bloguyla?
Her akşam sevgilime ziyafet sofrası hazırlama lüksüm yok!
Hem nerden bulurum bilmemneli, bilmemne sosunda bilmem kaç saat dinlendirilmiş, ıcırıklı bıcırıklı bücübücüyü?
Daha adını söyleyemediğim usuller, malzemeler, baharatlardan, ottan bahsediyorsun.
Ben iki kaşık sıcak aşıma bakarım.
Budur olayım.
***
Bana ne ''Elhamdürillah Tayyeap Paşa'' diyenin sayfasından?
O seviyordur, gider oyunu verir.
Ben sevmem, gider bilmem kaç yüz kilometre yol kateder, "bi' oy bi' oydur" deyip konsoloslukta/sınır kapısında/memlekette oy kullanırım, günahımı isteseler parayla, vermem o üçkağıtçılara.
Mecbur muyum senin düzene düzdüğün methiyeleri içeren blog sayfanı izlemeye?
Aynı şekilde sen; izleme beni, mecbur değilsin ki!
Kaldı ki var benim de siyasi görüşü taban tabana zıt ama can ciğer arkadaşlarım :)
Burada da var, izleyicilerim, izlediklerim.
Demek ki her şey ''
padişahım çok yaşa!" veya "
ampuller!'' olayı değilmiş.
Biz başka ortak paydalara sahipmişiz ki bi' aradayız hala.
Burası benim oyun alanım.
İster yazarım, ister yazmam.
İster aylarca uğramam, istersem oturur günde yüz gönderi yayımlar ortalığı şenlendiririm.
Kim kimin keyfinin kahyası olabilir ki?
Açık söyleyeyim;
Kendini izlemeye alan herkese koştur koştur gidip izlemeye alanları çok
İKİ YÜZLÜ buluyorum.
Yapmacıklığın daniskası.
Tribünlere oynamak, başka da bi' şey değil!
Geleni kaybetmemek adına atılan takla.
Yazık.
Benim ''Anonim'' olarak izlediklerim vardır mesela.
Her gönderisini okurum, incelerim ama tek kelime yazmam.
Keyif benim değil mi?
Gün gelir gerçekten söyleyecek sözüm olur, paşa paşa yazarım.
Bu izleme-izlenme işi beni kasmaya başladı cidden.
Şunu o güzel kafanıza sokun; kimse... kimseyi... izlemek... izliyorsa da sonsuza dek izlemek zorunda değil!
Bu konuda açıklamam yeterli ise hemen diğer konuya geçeceğim.
Özgüven konusu, çok dandik, çok karışık ve üzerine saatlerce konuşulabilecek konu.
Bakıyorum bırakılan yorumlara ve o yorumları yazanların paylaşımlarına... cidden acıyorum.
Öyle bir abartıyorlar ki yaşamlarını, yaşadıklarını, hayat standartlarını, hedeflerini... ister istemez insan düşünüyor; acaba hayatında ne gibi eksiklikler, tatminsizlikler, yanlışlar var ki her şeyi ''işinden veya çocuğundan veya alışverişten veya marka-lüks takıntısından'' ibaret.
Özgüven eksikliklerini alakasız bir konuyu, bir yönlerini, herhangi bir ''şey''i sivriltip, cilalayıp, parlatarak milletin gözüne
götüne sokmaya çalışanlardan kaçarım!
***
''Ben öyle süper yöneticiyim, böyle süper mevkideyim, şöyle ünvan sahibiyim, böyle yetki sahibiyim''
Eee? Eksik olan yanın ne?
Cinsel hayatın mı berbat?
Tatminsiz misin?
Eşinle-partnerinle korkunç bir ilişkin mi var?
Ya da kimsenin yanına yaklaşmak bile istemediği kadar ukala, kendini beğenmiş, dırdırcının teki misin?
Millet ne diyor zannediyorsun?
''Vay be! X'e bak, bilmem nerde bilmem neci! Öyle etkili, böyle yetkili! Ben eziğim, tü-kakayım, hiçim, bugün kurufasulye yemeyeceğim! eşimle de sevişmeyeceğim! bunalıma girdim işte!'' mi?
Millet saçmalıklarını okuyor, gülüyor, eğleniyor ve kendi güzelim hayatına -ek olarak sana acıyarak- devam ediyor.
Kovulduğun gün bırakacak mısın blog tutmayı?
Ya da ne bileyim, hastalansan, çalışamayacak duruma gelsen bitecek mi hayatın?
Bu mudur şu hayatta tek icraatın yani?
Sana verilen bir kartvizitin üzerindeki üj-beş ünvanla böbürlenmek.. başka icraat?
Cık!
Yazık seninle çalışmaya mecbur bırakılan insanlara :)
Geçiniz.
***
Ben öyle zenginim, böyle zevkliyim, DKNY, Armani, Versace, YSL, L'ancome bikbikbik!
Aynaya baktığında ne görüyorsun?
Seviyor musun kendini?
Çırılçıplakken.
Popon mu çok büyük?
Yoksa meymenetsiz suratlının teki misin?
Nedir sorunun? Parayla mı satın alınıyor sevgi, saygı, ilgi, arkadaşlık?
Yüzüne sürdüğün bilmem ne marka krem mi seni insan yapan?
Veya kullandığın 500 €'luk parfüm mü sanıyorsun seni diğerlerinden üstün kılan?
Nedir bu ''bi' şeyleri ispat'' çaban?
Yazık...
***
Benim yavrum, benim çocuğum, benim meleğim tipler var bi' de.
Bi' kere ''Arabın gülü kendine kokar''mış tamam mı?
Herkesin yavrusu kendi gözünde tek, eşsiz. Bu konuda anlaşalım.
Ama hiç kimse senin patates suratlı, kepçe kulaklı, kara-kuru yavruna ''prens-prenses'' deyip pohpohlamak zorunda değil.
Bize ne senin sıçtığında bezi gül kokan mucizevi evladının söylediği ilk kelimeden?
Ben evladıma yemem yediririm, içmem içiririm, giymem giydiririm, eğitimin alasını, bilimin şuruplusunu, bilginin damıtılmışını veririm, ezikler sizi! Heheyt! ayakları?
Nedir bu ''süper anne'' durumları?
Bi' tek sen annesin de geri kalan kadınların alayı oturup senden öğrenecek anneliği.
Bu durumu abartmayalım.
Çocuğuna acırım :/
Çay mı seversin? Kahve mi?
Sigara kullanıyor musun?
Nasıl kahkaha atarsın?
Neye gülümsersin? Neye ağlarsın? Neyi sever neden kaçarsın?
Bize bunlar gerek.
Sanırım tüm antikalar beni buluyor ya da ben onları :)
Biri vardı her yorumuna şöyle başlıyordu;
''İki lisans bir önlisans mezunu biri olarak şunu diyebilirim ki;
Yaptığın omlet harika görünüyor!'' :)
''İki lisans bir önlisans diplomasına sahip biri olarak diyebilirim ki;
kedin çok şirin!'' :)
Bu ne nan? :))))) Şaka gibi!
Biz de aldık eğitim allaaaaa şükür! Hem almamış olsak ne yazar?
İnsanlık diplomayla ne zamandır ölçülmeye başlandı?
Necisin? Ev hanımı.
Evhanımlığı zor meslek, çok iyi bilirim. Saygım da sonsuz.
Takıldığım nokta; aldığın diplomaların sana, evinde kaynayan çorbaya katkısı? Sıfır! :)
Eee? Ne anladım ben bu işten?
Ne yapmamız lazım yani?
Blog sayfamızın arka planına diploma ve sertifikalarımızı mı koyalım?
Te allam yareppim :)
Canlarım ciğerlerim, yapmayın ne olur.
İster izleyin, ister izlemeyin ama bi' şey yaparken karşılık beklemeyin.
Birini takibe almaya başladığımızda orada '' sen bu kişiyi izlemeye alırsan o da seni almak zorunda'' gibi bir seçenek yok :)
Alıyorsak zevkimize, siliyorsak keyfimize.
Kime ne?
Son olarak;
Kendinizden 3. tekil şahıs olarak bahsetmeyin :)
Yapmayın, etmeyin :)))
Görsel: Google Images