YouTube Açıl(d)ı mı!

YouTube Açılımı!

(Kolay kolay copy-paste yapmam, bilenler bilir.
Şu YouTube olayıyla ilgili beğendiğim bi' yazıyla karşılaştım.
Aynısını oturup yazmak yerine linkini vererek paylaşmayı uygun gördüm)



Hükümetin "YouTube Açılımı"na: "yetmez, interneti aç" demenin tam zamanı...

YouTube'un nasıl açıldığına bir bakalım önce. Böylece bu adımın ardındaki amacı daha iyi algılayabiliriz. Almanya'daki bir şirket söz konusu videolar başıboş olduğu için bunların telifini alıyor. Sonra YouTube'daki otomatik telif ihlali mekanizmasıyla bunları yayından kaldırıyor. Sitenin zaten Türkiye'den girildiğinde erişilmesini engellediği bu videoları kendisi kaldırmadığı için, YouTube "ifade özgürlüğü" prensibine aykırı davranmamış oluyor. Ulaştırma Bakanlığı ve BTK da bir şekilde videoları global versiyondan kaldırmış oluyor. "Danışıklı dövüş" desek yeridir.
Bu tipik bir "ara çözüm". Hukuki açıdan da pek doğru bir "çözüm" sayılmaz, ama pratik olduğu kesin. YouTube için sırada bekleyen onlarca kararın hepsi sadece bu videolarla mı ilgili? Peki "sahibi belli" bir video söz konusu olunca ne yapacaklar? Bu "hukuki teferruatı" da bir şekilde düşünmüşlerdir herhalde.
Bu zahmete katlanılmasının tek nedeni, 5651'i sorgulamaya açmadan, artık bir simge haline gelen YouTube yasağından kurtulmak. Akılları sıra böylece Türkiye'de internet sansürü olmadığı izlenimini yaratacaklar. Bu oyuna burada, Türkiye'de gelen olabilir, ama ülkenin internet sansürcüleri ligindeki yeri değişmeyecek. Uluslararası medyanın, sivil toplum kuruluşlarının Avrupa Birliği'nin, AGİT'in algısında bir değişiklik olmayacak. Çünkü 8000'e yakın site hala engelli ve 5651 sayılı internet sansürü yasası olduğu yerde duruyor.
Bu "açılımın" yurtiçinde Ulaştırma Bakanlığı'nın işine yarayacağı kesin. Şimdiden güzide medyamız "müjde" çığlıkları atmaya başladı bile. YouTube'u engellemek için sırada bekleyen onlarca mahkeme kararını uygulamamanın da bir yolunu bulacaklardır bir şekilde. Hakkında mahkeme kararı bulunan Facebook'u engellememelerinin sebebi de bu. Çünkü yeni bir sembol yaratacaklarını iyi biliyorlar. Yeni stratejileri bu: mümkün olduğunca ünlü sitelere dokunmamak. Hükümet, kürtler ve alevilerden sonra şimdi de "YouTube Açılımı"na girişti!
Çünkü önceki stratejileri, yani meseleyi vergiye vb. bağlayıp ulusal egemenlik savaşına dönüştürme kurgusu ters tepti Google skandalıyla. Bu yeni çözüm o kadar "muhteşem" olamayacak, ama idare edecekler artık.
Sahi, şimdi kaç kişi soracak, "Google vergisini ödedi mi de YouTube'u açtınız" diye. Belleği zayıf bir toplumuz. Evet ünlü sitelerde geri adım atacaklar, taviz verecekler. Merak etmeyin, YouTube burada temsilcilik falan açmayacak, dünyanın hiç bir yerinde temsilciliği yok. Yerel versiyonu zaten vardı. O konuda yetkililer göz göre göre yanlış bilgi veriyorlardı. Google dünyanın hiçbir yerinde vermediği vergiyi burada verecek de değil. Buna rağmen ellerinden geleni yapıp erişim engelini kaldırdılar işte. Taviz verdiler.
Bu kısmi bir başarı olarak algılanabilir. Ama yeni stratejinin başımıza açacağı belaları düşününce bu hayali kurmak saflık olur olur. Çünkü bu zihniyet çalışmaya devam ediyor. Bakın, Blackberry bahanesiyle "Ulusal Kripto Yönetmeliği çıktı (http://ff.im/sAp8F). Mahremiyet ve özel iletişimin gizliliği ihlal ediliyor. "Turkish HADOPİ", yani yeni Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu yolda. İnternet erişiminin engellenmesi, ağır para ve hapis cezaları öngörülüyor. İnternet medyasını basın kanunuyla düzenlemekten bahsediyorlar. Bütün bunların yanında YouTube'un hiç bir önemi yok...
Sansürcü, baskıcı ve gözetleyici bu zihniyetin yeni stratejisini boşa çıkarmanın tek yolu, internet sansürü ile YouTube simgesi arasındaki bağı zihinlerimizde kırmak. Oyuna gelmeyin.
İlla bir simgeye ihtiyacınız varsa "8000" rakamını kullanabilirsiniz. Evet, bu ülkede 8000'e yakın site engelli. Her geçen gün de bunlara yenileri ekleniyor.
Bu sitelerin çoğunun "ahlaksız" ve pornografik yayınlar olduğunu söyleyenlerin de oyununa gelmeyin. Çocuğun, ailenin, değerlerin korunması söylemlerine de kanmayın. Sizler yetişkinsiniz. Kendinizi, kendi ailenizi, kendi değerlerinizi sizler de koruyabilirsiniz. Hukuk bunun için var. Devletin size ergen muamelesi yapmasına izin vermeyin.
Uluslararası uzlaşıyla kabul edilen iki içerik suçu var: Çocuk pornografisi ve nefret söylemi (ırkçılık, şiddete övgü, ayrımcılık vb.). Bu iki suç dışında içerik suçu yok. Müstehcenlik bir içerik suçu değil. Bu ülkede bayilerde serbestçe satılan dergilerin web siteleri bile engelleniyor. Erişim engellemeyle korunmak istenen siz, aileniz veya "değerleriniz" değil; statüko korunmak isteniyor... Erişim engellemenin bulunmadığı demokratik hukuk devletlerinde değerler mi zedeleniyor, birileri liderlerine hakaret etti diye politik sistemleri iki paralık mı oluyor, müstehcenlik var diye önüne gelen fuhuş mu yapıyor, aykırı düşünceler dile geliyor diye ikide bir bölünüyorlar mı?
İktidar, sansür yaparak demokrasiden korunmak istiyor!
Engellenen siteler arasında, çok sayıda, siyasal duruşu olan, muhalif, aykırı site, kültür ve sanat yayınları ve sosyal topluluk platformu var. Artık her bir internet kullanıcısı "yayıncı" haline gelmiş durumda. "İçerik suçu" belalı bir kavramdır. Her yere yapışabilir. Size de.
Bu ülkede geleneksel medya zaten sansürleniyor. Şimdi de internet sansürleniyor. Bunu bir adım sonrası sizi engellemeleri olacak...
Bırakın YouTube'u, siz sansüre bakın. Sansür var mı? Var. YouTube açılsa ne olur? Facebook hala açık diye sevinmeyin. Richard Dawkins'in sitesi niçin hala kapalı diye sorun. Devlete, neyi izleyeceğime, neyi okuyacağıma, neyi söyleyeceğime, neyi düşüneceğime karışma deyin!
İktidarın sansür, baskı ve gözetimle demokrasiden korunması mümkün değil. Tarihte bu startejinin başarılı olduğu görülmemiş. Burada da başarılı olamayacak. Ama bu sizlere, hepinize, tüm internet kullanıcılarına bağlı.
Hükümetin "YouTube Açılımı"na: "yetmez, interneti aç" demenin tam zamanı...

Posted by Özgür Uçkan at 14:47
Orjinali burada, görmek için bir tık yeter : Sansüre Sansür

Görsel: Yukarıdaki linkten

Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş...


Başlık ''tatlı su dostlukları'' olmalıydı, bu seferlik böyle kalsın.
(Hehe, evet Lou'm çaldım senden bu deyimi, parası neyse veririz :P)
Aşağıya yazmak üzere olduğum tüm satırların ardında ölene dek dururum.
Kimse sonra gelip bikbik etmesin.
bkz:istisnalar kaideyi bozmaz

Yalnızlık zor değil mi?
Bazen mecburen yalnız kalıyor insan. Hayat bunu getiriyor.
Kendimden biliyorum, memleketimden ayrıldım, arkadaşlarım-dostlarım-ailem.
Hepsini mecburen ardımda bıraktım.
Yalnız kaldım, zordu ama bu demek değildi ki yapayalnızdım.
Sevgilim vardı yanımda, sevgilimin arkadaşları, yeni adım atılan arkadaşlıklar...
Anna, Marta, Helena, Eva, Pawel vardı artık.
Her yeni başlayan şey gibi, zordu, yalnızlık-yabancılık çekiyordum.
Yalnızdım ama sadece tüm sevdiklerimin benden uzak olmasının getirdiği yalnızlıktı bu.
Duygular aynıydı, sevgiler aynıydı... araya özlem girmişti eskilerimle, olan biten buydu.
Hepimize böyle yalnızlıklar gelsin gelecekse.
Ya, yalın, katıksız, buz gibi yalnızlıklar?
Bugün buna biraz dokunayım istedim.

''Arkadaşlık'', dünyanın en güzel, en güven verici, en tatmin edici duygusu bence.
Arkadaşın varsa eğer, senden güvende olanı, senden mutlu olanı yoktur.
Yalnız değilsindir.
Bilirsin ki sevincinle zıplayacak, acınla gözleri dolacak, öfkenle hiç tanımadığı birine seninle beraber diş bileyecek, en hain planlarına ortak olacak, sırrını saklayacak, her boş zamanında tek bir ''haydi'' ile seninle saatlerini harcamaya gönüllü, sırtını yaslayabileceğin, görüşüne güvenebileceğin biri vardır.
Binlerce kilometre uzağa gitsen, yüreğinde onu da taşıdığındır arkadaş.
Hep aklının köşesinde olan, hep hayatında gölgesi gezinen, adı anılandır.
Ne o? ''Senin bahsettiğin şey arkadaşlık değil, dostluk Ella mı dediniz?'' hadi ordan!
Arkadaş dediğin böyle olmalı.
Eğer hayatına arkadaş diye seçtiklerin bu nitelikleri taşımıyor ise, o senin sorunun.
Ya da yanlış kişilerle arkadaşlık ediyorsan, bu yine senin sorunun.
Dostluk konusuna girmeyeceğim derinlemesine.
Aslında büyütülecek birşey değil, ''ileri seviye arkadaşlık''tır dostluk.
Artık öyle bir yerleşmiştir ki hayatına o arkadaş, o kadar uzun zamandır arkadaşlık ediyorsundur ki, farkında bile olmadan seviye atlanır ve dost olarak yerleşir.
Diğer arkadaşlarından biraz ayrıcalıklı hale gelir, öncelik kazanır kalbinde.
İkisinin arasındaki fark dağlar, taşlar, vadiler değildir.
Tüm arkadaşların dost olmaya adaydır ve sağlam arkadaşlıklar kurup sürdürdüğün sürece hepsinin hayatına kalıcı yerleştiğini görürsün.
Ne yani, sen hayatında olan herkesle dost musun?
Sevmez misin arkadaşlarını?
Aşk'ın içini boşalttığınız gibi, ''arkadaşlık''ın içini de boşaltmayın.
Merhaba-merhaba tanış olmakla arkadaşlığı karıştırmayalım derim ben.
Gerçi 2 günde aşık olup, hatta saatler içinde kendini biriyle, bir yabancıyla yatakta bulup ''Aşk'' kadar özel, anlamlı bir sözü ağzına sakız eden, ve ne yazık ki aşk'tan ahkam kesen  insanlara,  tanış olmak - arkadaş olmak - dost olmak farkını anlatmak deveye hendek atlatmaktan kolay olmasa gerek.

Neyse arkadaşlığımıza dönelim;
Bir kadının ağzından dökülen aşağıdaki cümlelerden en az biri size tanıdık mı?

''Anlaşamıyorum kızlarla.
Erkek arkadaşlarım beni daha iyi anlıyorlar.
Adi bu kadınlar kardeşim, hepsinden ayrı kazık yiyorum.
En yakın arkadaşım erkek.
Erkek arkadaşlarımın görüşlerine daha çok güvenirim.
Aaaa, benim en iyi anlaştığım arkadaşım erkektir, birbirimizi süper anlarız.''

tanıdık geldi mi bu veya buna yakın cümleler?

Veya, bir erkeğin ağzından;

''En yakın arkadaşım-dostum kız.
Kızlarla süper anlaşıyorum, beni daha iyi anlıyorlar.''

ya bu veya buna benzer cümleler?

Şahsi görüşüm; kaçacaksın arkadaşım!
Ardına bile bakmadan bu sözleri sarfeden kişiden mümkün olduğunca hızlı uzaklaşacaksın.
Aramayacaksın-sormayacaksın.

Kural 1: Kadının ''en yakın arkadaş''ı kadın olur, erkeğin erkek!
Eğer bir kadın bu kuralı kırıyorsa kesinlikle psikolojik rahatsızlığı vardır arkadaşım.
Hastadır, kaprislidir, ego manyağıdır veya tatminsizdir.
Kıskançlık, fitne-fesat her şeyi bulabilirsiniz.
Kadınlarla yakın arkadaşlık kuramamasının sebebi de kendisindeki arızadır.
O kadar sorunlu-sorumsuz-arızalıdır ki, aklı başında olan hiçbir kadın böylesiyle arkadaşlık etmek istemediği için yalnız bırakılmıştır ve -mecburiyetten- erkeklerle arkadaşlıklara yönelmiştir.
Sonra da kalkıp şu yukarıdaki cümlelere yakın sözler sarf eder.

Ne zaman bu veya buna yakın sözler işitsem, söyleyen kişinin ağzının ortasına bi' tane çakasım gelir.
Herkes şeytandır zaten bir tek bu kızcağız melektir.
Öylesine bir melektir ki bugüne dek onlarca-yüzlerce-binlerce kadın tanışının hepsinin arızası vardır, bir tek bu kusursuz üretimdir.
Yazıktır böylelerine, acınasıdır.
Yalnızdır.
Yapayalnızdır.
Yalnızlıktan neye-kime saracağını bilemez.
Önüne geleni hayatına alır, açtır çünkü, ilgiye, sevgiye, iki sıcak kelimeye, güvene açtır. Egosu açtır. Kalbinde içine ne atarsa atsın dolmayan, doymayan, kapanmayan bir kara delik vardır.
Kendine arasıra şans verilir.
''Gerçek'' arkadaşlık fırsatlarıyla karşılaşır.
Ama kendi kişisel güvensizlik-açlık-yalnızlık döngüsünden dışarı bir adım atamaz, kıramaz, ne egosunu susturur ne de gereksiz kaprislerinden, yalanlarından vazgeçer.
Aklı başında olan taraf bakar ki gidişat gidişat değil, verdiği şansı geri alır, vazgeçer.

Erkekler için de durum farklı değil.
Sadece '' erkeğin erkek arkadaşı olur'' hacım.
Erkek erkeğe konuşmak, dertleşmek, saçma sapan muhabbetlerin dibine vurmak kadar zevklisi var mıdır?
Futboldan, biranın kalitelisinden, bilmem kaç bilmemneli vidalardan, şarjlı matkaptan, ondan bundan...



Demiyorum ki; her erkek erkeklerle, her kadın kadınlarla arkadaş edecek.
Bakınız, tekrar söylüyorum '' en yakın'' dan bahsediyorum.
Elbette sağlıklı-yetişkin-yetişmekte olan bireyler olarak karşı cinsle arkadaşlık edeceğiz.
Doğal olan da zaten bu.
Ama bu hemcinslerimizi tü-kaka yapmayacak.

Hayır, biz nasıl kuruyoruz arkadaşlık hemcinslerimizle? Anlamıyorum.
Hasta mıyız? Arızalı mıyız? Nasıl kızkıza söyleşip-dedikodu yapıyoruz?
Paylaşıyoruz, güveniyoruz, araşıyoruz, akıl danışıyoruz.
Neden benim arkadaşlarım sevgilimi ayartmaya kalkmıyor da senin tüm kız arkadaşların bunu denemiş oluyor?
Biz nasıl anlaşıyoruz hemcinslerimizle?

Uzun lafın sopası: kimse melekçilik oynamasın!

İnsan olun kuzum, az aynaya bakın.
Sorgulayın bakalım yalnızlığınızın sebebini.
Kimsenin neden sizi anlayamadığını.
Neden etrafınızda bir tek hemcinsinizin olmadığını.
Neden oturup tek başınıza plan yapmak zorunda kaldığınızı.
Neden kızkıza sohbet edecek kimsecikleri bulamadığınızı ve her erkek arkadaşlarınıza mecbur kaldığınızı.
Az çuvaldızı kendinize batırın.
Hep mi diğerleri suçlu?
Hep mi siz melek?
Hep mi...
Ayıptır, kimse bu yalanları yemiyor bunu bilin, az silkinin, kendinize gelin.

Herkese benden gelsin:
Açın-bulun-dinleyin : Melike Demirağ - Arkadaş
Aramaya üşenenlere de hizmet ediyoruz :
Arkadaşım eş, arkadaşım şek, arkadaşım şimşek :)
(Eee, böyle bilip söylüyorduk, ne yani, bu da mı suç?)


Dipnotdediğinböyleolur: az bile dedim.
Onuncu köye kadar yolum var anasını satayım.

Görsel: Google Images

İtiraf nokta kom

''Lou'm Sağolsun''


Araba alırsam arkasına bunu yazdıracağım :)
İtiraflar geliyor sıra sıra.
5 tane şartmış.
Eh kırmayayım Lou'mun kalbini.
Büyütmek için üstüne bi' tık :)


Görsel: Google Images | Sahibinin sesi - Sittirella marka
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...