Emeklilik evim

Her yıl, -hemen aynı zamanlara denk getirdiğimiz- bi' hafta sonu, sabahın köründen akşam serinliğine dek bahçe keyfi/mangal keyfi yapıyoruz arkadaşlarımızın annesinin evinde...
Kadro hep aynı... o kadar seviyorum ki orada olmayı...
Emeklilik hayalim ; o evin tıpkısının aynısının kopyasına sahip olmak :)
Buyurun buradan bakın;


Bu eve bakarken kötü bi' şey hissetmem mümkün değil ki...


Kim bu kadar cici, yaşanası bir evi olsun istemez...










 Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka

Patchwork dediğin nedir ki... altı üstü kırk yama :)

Bu aralar patchwork her parçayı görür oldum.
Hani ''Arabın derdi kırmızı pabuç'' derler ya, benim de tek derdim patchwork.


Babannemin küçük bi' dikiş makinesi vardı. Siyah... altı ahşap kasalı. Oturduğun yerden dikiyordun ne istersen. Öyle masa-sandalye yoktu. İstendiğinde küçük bi' ayaklık eklenebilecek modeldi fakat elle çevirerek kullanırdı babannem.
Dikiş makinesi çıktığı an ortaya, benim şenliğim başlardı.
Bissürü renkli kumaş, iplik, incik boncuk ortaya dökülecek... hemen kurulurdum yanına.

Benim canım babannem, bi' süre kumaşları biriktirir, sonra da hepsini aynı gün keser, biçer, eklerdi birbirine elleriyle.
Minik minik karelere keserdi kumaşı önce el yordamıyla. Bazen de üçgenlere. Ama nasıl bir göz, nasıl bi' el ayarı ise santim şaşmazdı o kareler ve üçgenler. Bi' yandan da göz ucuyla bana bakardı :) Şaşkın şaşkın seyretmem sanırım onun hoşuna giderdi. Sonra adı 'gelin kızım' olan makine başlardı çalışmaya. Hepsini yanyana, ucuca özenle dikerdi.

O kadar alâkasız kalınlıkta ve renklerde olurdu ki kumaşlar, her seferinde ortaya iğrenç bi' şey çıkacağını düşünerek oturup izler, yine her seferinde birbiriyle alakasız onlarca farklı kumaşın dikildiğinde ortaya çıkardığı gökkuşağı görüntüsüne hayranlıkla bakakalırdım. 
Evet, o zamandan belliydi, ben akıllanmaz, adam olmazdım :) Her seferinde aynı şaşkınlığı yaşamaktı belki benim sevdiğim :)
Yapılanın eşsiz bi' şey olduğunu sezerdim. Genelde yorgan yüzü olurdu yapılan, bazen de minder.
Adı da ; kırk pare ya da kırk yama idi.

Çocuk aklı işte, utanırdım biraz. Sanki paramız yokmuş da, artan parçalardan yorgan yapmak zorunda kalacak kadar fakirmişiz gibi hissettirirdi bana o kırk pareler :)  Babannem bana gülerdi. ' Çeyizinin en değerli parçası olacak bu kırk pareler' dediğinde ağlayacak gibi olurdum.
Şimdi akıl başa geliyor... şimdi anlıyor insan, yapılanın değerini...
Şimdi idrak ediyor eskilerin neler yapabildiğini.

Belki de bu sebepten bu merakım, belki de, geçmişe olan özlemi giderebilmek adına patchwork parçalara ayrı gösterdiğim özen. Belki sırf babannemi bu derece özlediğim, her el yapımı parçada ondan küçük bi' parça bulabildiğimden benim için bu derece önemli hale geldi. 
Belki ben sadece umutsuzca özlediğim çocukluğumu geri getirebilmek adına ev yapımı, el yapımı, emek verilen her şeye kendimi bırakıyorum.
Öyle ya da böyle, bu işi seviyorum :)
Arasıra diyorum 'Acaba bir dikiş makinesi mi alsam?'Kendim toplasam, kendim diksem...
Öğrensem.
Neyse, böyle işte :)
Sanırım ömrümün sonuna dek el emeği her şeye çiçek görmüş bal arısı misali yapışıp kalacağım. Durum bunu gösteriyor. 

Görsel: Google Images

Suskun bayramlarımız

Bayramımız kutlu olsun.
Laf olsun diye değil, tüm içtenliğimle, kalbimle... Bayramımız kutlu ve mutlu olsun.



En son ne zaman kutladık bayramımızı?
Lisede miydik, yoksa orta okulda mı? Gittik değil mi hepimiz, şehrimizin stadyumuna?
Sonrasında ne oldu?
Unuttuk…
19 Mayıs’ı sadece resmi tatil olduğu için seven, bi' kez olsun, anlamını, önemini kavramak için durup düşünmeye bile gerek görmeyen insanlara dönüştük.

Çok sözüm var söyleyecek…
Bugüne gözlerimi açtığımda içimde bi' sevinç, bi' yaramazlığa hazır çocuk kıpırtısı, cıvıl cıvıldım.
Her gün olduğu gibi, sabah kahvemi hazırlarken gazetelere göz gezdirmeye başladım. Net üzerinden elbette.



İlk baktığım gazetede (sabah) tam da beklediğim gibi günün önemine dair hiçbi' ana başlık, madde, fotoğraf vs.. yoktu.
Klasik bi' "bayramınız kutlu olsun" logosu sayfanın üst sol köşesinde, sanki diyor ki; "adam olana çok bile."
Asıl haber içerikleri: Madende oluşan göçük, Sarıgül’ün Kılıçdaroğlu’na mesajı, Beyaz-Tanem aşkı, Ortaçağ’ın 50 harikası, ünlülerin bilinmeyen ilk evlilikleri ve Hıncal Uluç’tan kesilmiş ahkâmlar.
Lûtfedip Atatürk’ün pek bilinmeyen fotoğrafları diye bi' mini arşiv vermişler... hepsi bu.
Haberin ilk fotoğrafı da, Atatürk’ün yan uzanmış, sigara içerken çekilmiş fotoğrafı.
Ne kadar anlamlı !!!


Bu mudur?
Bugün, bu kadar hafif haberlerle geçiştirilecek, atlatılacak gün müdür?
Koskoca haber sitesisiniz madem !!! 3-5 fotoğrafla mı avutacaksınız bu milleti?
Albüm kapağı da çok anlamlı ; Gençlik ve Spor Bayramı – Sigara içen ve uzanmış Atatürk !!!
Nereye kadar bu iktidar şakşakçılığı? Gün gelecek devran dönecek… o zaman ne yapacaksınız?
Bi' umut, peşpeşe diğer gazeteleri açtım. Hepsi aynı… hemen hemen hepsi!
Sanki sıradan bi' gün gibi, sanki sona ermek üzere olan bi' ritüel gibi… Son çığlıklarımızın sesini magazinle, futbol haberleriyle, siyasetteki skandallarla, müzikle bastırmak ister gibi…
Bazıları küçücük bi' kutlama logosuna bile ihtiyaç duymamışlardı, hala susacak mıyız?

Atatürkçülük, Laiklik !!! diye bağırıp çağırmayı biliyoruz ama işimize geldiğinde.
Siliyorlar gözümüzden Atamızı… unutturmaya çalışıyorlar. Önemsememeyi öğretiyorlar bize. Kafamıza vura vura hem de.
Nereye kadar sürecek bu suskun bayramlarımız? Nereye kadar gidecek bu kabullenme?



Unutmayacağız...
Unutturmayacağız seni.

Görsel: Google Images

Hobi bahçeleri

Dün, bi' nedenden dolayı hobi bahçemizdeki kulübemize gidip bi' şeyler almamız gerekti.
Bahçelerin olduğu alana geldiğimizde baharın gözüme sunduğu güzelliklerden yüzüme kocaman bi' gülümseme yerleşti :)



Rengarenk kulübeler, bahçe evleri, aksesuarları...



Düşünüyorum da, burada kış çok sert geçiyor. Evinin bahçeli olmasının bahar-yaz ayları gelmedikçe hiçbi' anlamı yok.
Aksine, kışın kardan, baharda yağmurdan insanın başına bi' ton uğraş çıkarıyor. Temizlemesi çok zor oluyor. Bu sebeple insanlar burada hobi bahçeleri satın almayı tercih ediyorlar.
Herkes baharla beraber kışın kasvetini üstünden atmak ve güneşten daha fazla yararlanmak için hobi bahçelerine akın ediyor. Belki biraz da evden kaçmak için :) Bi' nevi kafalarını dinleyip stres atıyorlar. Bazıları çok iddialı ekip biçme konusunda, bazıları ise sadece çiçeklerle ilgileniyor.



Yürüdükçe içim açıldı. Temiz havayı ciğerlerime doldurdum. Bahçelerden birbirinden güzel kokular geliyordu. Ağaçların çiçeklerinin kokusu hafifçe esen rüzgarla resmen koku şölenine çevirmişti ortalığı. Sonra bahçelere daha dikkatli bakmaya başladım. Çok ilginç ama kimsenin bizim ülkemizde olduğu gibi hırsızlık, kaybetme, bahçesini korumak gibi tasası yok.



Hemen herkes rüzgar ve yağmur ihtimaline karşı kulübelerin pencerelerini sıkıca kapatıyor. Bahçenin kapısını çekip gidiyor. Bunu -memleketimi düşündükçe- içim acıyarak söylüyorum ki, burada insanlar birbirinin emeğine çok daha fazla özen gösterip, kimsenin hakkını çalmaya çalışmıyorlar. Üstte duran resim bizim bahçemiz. Geldik, alacağımızı aldık ve ben bi' kaç kare fotoğraf çektim sırf burada paylaşmak için.



Tam çıkarken yan komşumuzun yeni boyadığı kulübesi gözüme çarptı :) O kadar cici göründü ki gözüme, bi' kare de komşu bahçesini çekeyim dedim. Tabi biraz da hayıflandım. Herkes yaza hazırlığını neredeyse tamamlamış, bizim kulübe hala boyanacak. Perdeler bile değişmedi bu yıl :)



O derece tembellik... aslında vakitsizlikten ve bu yıl baharın bi' türlü gelememesinden kaynaklandı her şey . Ben şu satırları yazarken bile şimşekler eşliğinde yağmur yağıyor. Mayıs için de güneşli, sıcacık günlere olan umudumuz bitti, kısmetse Haziran'a artık :)
Neyse... komşumuzun kulübesini cici-bici görünce hemen fotoğrafladım :)



Sonra sağa bakıp 'ay kediye bak, ne cici'...



Sola bakıp ' ay harika olmuş burası'...



Karşıya bakıp 'şu kulübenin renkleri ne kadar uyumlu'...



Derken baktım bissürü fotoğraf çekmişim :)





Ve bahçelerin bulunduğu kısımdan çıkana dek yürüdüğümüz yolda gözüme çarpan diğer bahçe manzaraları...













Yağmurlar bitse de kendimizi toprağa, güneşe teslim etsek artık...

Görsel: Google Images

Yürüyüş


Dün yürüyüşe çıktım.
Hava soğuktu fakat bahar gelmişti :)
Mis gibi kokuyordu çiçekler. Her yer renklenmişti. Büyüklerimiz der ya, "gelinlik kızlar gibi" çiçeklenmişti hemen hemen tüm ağaçlar.



Bayılıyorum buranın mimarisine. Evler tam yaşamalık.



Genelde iki veya üç katlı, dik çatılı, bahçeli evler. İlk gördüğümde ''nerede bu evin balkonu?'' diye sormuştum yanımdakilere :) Yok... balkon, teras, vs. yok.
Sen kalk koskoca ev yap ama iki-üç metrekarecik balkonu çok gör, yüzlerce metrekarelik eve :)



İlk bakışta saçma gelmişti. Sonra yaşayarak öğrendim ki, balkon kültürleri olmamasının sebebi iklim. Hem hepsi balkonsuz değil tabi evlerin. Bi' kısmının var balkonları.



Adamlarda bizdeki gibi sıcaktan uyuyamadığımız üç ay yaz yok ki... Yaz ortası akşamüstü hırkasızsan yandın, üşüyor insan. Nerde balkona oturup, şöyle çayı demleyip açık havanın, güneşin, yazın tadını çıkarmalar...
Biber, patlıcan, bamya dizip balkonda güneşte bırakmalar.
Kış için sebze kurutmak yok, salça yapmak... imkansız. Tarhana yapmak... hayal.
Bunları yazarken geçen yıl çektiğim bi'kaç fotoğraf buldum. Onları da eklemeye karar verdim.
Yürüyüşüm boyunca gözüme takılanlar :)

























































Şimdilik bu kadar :)
Bahar yağmurlarının tadını çıkarmak düşüyor bugünlerde bana.
Kahve-yağmur-blabla :)

Görsel: Sahibinin sesi - Sittirella marka
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...