Seni özlüyorum.


Bugün senin doğum günün ve ben yanında değilim.
Gülemezsin bensiz sen, için ağlar… bilirim.
Sarılmalısın bana, koklamalısın saçlarımı ve ”benim güzel kızım” diye öpmelisin yanaklarımı.
Gözlerin dolmalı ve sen gülüşlerinin ardına saklamalısın gözlerindeki nemi.
Şımarmalısın bugün...bunu istersin ama kimse benim gibi şımartamaz seni.
Çok uzağım babacığım.
Hiç bu kadar koymamıştı aradaki mesafeler. Şimdi yüreğimde taş gibi ağır bir burukluk. Daha önce de ayrı kalmıştık doğum gününde ama bu defa farklı. Sesini duymak yetmiyor işte, yalancı gülücüklerin de sesinin arkasına gizlenmeyi beceremeyen burukluğu kapatamıyor.
Bir yıl öncesine gidiyorum. Gözlerin dolu dolu ‘Çok güzel duyguymuş’ dediğin an’a dönüyorum.
Offfff canımın içi of! Ben seni çok özlüyorum.
Çok seviyorum babacım, seni çok seviyorum!
Yeni yaşın eskisinden de mutlu geçsin.
Sen hep mutlu ol… hep.

Görsel: Google Images

Bir ömre sığdıramayacağım hayallerim var


Ömür dediğin ne ki?

Daha dün babannemin 2 odalı kutu gibi şirin evinde bulabildiğim tüm minder ve yastıklardan çek-yat destekli oyuncak evler yapıyordum. İçine kendimi zor sığdırıyor ellerimle yaptığım kalemde kimsenin beni bulamayacağına emin hayaller kuruyordum.

Babannemle beraber, küçücük oklavamla minicik hamurlar açıp kuzinede ziyafetler hazırlıyordum.
Sokakta bulduğum kırmızı biberi ruj yapıp dudaklarıma, far yapıp göz kapaklarıma sürüyordum... Sonra kilo kilo domatesle, dudaklarımın ve gözlerimin acısını dindirmeye çalışıyordu bizimkiler...

Daha dün...
İki begonya saksısı arasına çamaşır ipi kurup, oyuncak bebeğimin yıkadığım çamaşırlarını asıp, saksılar devrilince veya çiçeklerden biri kırılınca 'babanneeeeeee, ağaç söküldü' diye bas bas bağırıyordum.
Düşüyordum... dizlerim kanıyordu, acımdan gözümden yaş geldiği halde hala sokakta 'istop' oynuyordum.
Elimde salçalı ekmek, diğer elimde 2-3 sap taze soğan, dudağımın kenarı kırmızı, bi' gözüm oyunda... yerime başkası oyuna girer korkusuyla boğulacak hızda ekmeğimi yiyordum.
Yaz geceleri bahçede pırıl pırıl yıldızlarla bezeli gökyüzüne bakıp hayaller kuruyordum... Bugün asla hatırlayamadığım hayaller...

Büyüyordum... dün.
Bugün oldu, büyüdüm.

Gökyüzündeki o yıldızlar bir iki saçlarıma düşmeye başladılar artık.
Artık hatalarımdan dolayı özür dileyebiliyorum ve sevgimi sevdiğime göstermekten korkmuyorum.
Ertelemiyorum...
Kurmakta geç kaldığım hayallerim var ve bir ömre sığdıramayacağım... biliyorum.
Gün öğleyi devirdi.
Gerçekleştiremeden hayallerimi...
Yarın olmasın.
Korkuyorum.

Görsel: Deviantart.com

Bir gün daha biterken...



Kendimi bok gibi hissettiğim bi' günü daha burada bitiriyorum.
Genel olarak mutlu, gülümseyen, her yaptığının tadını çıkararak kendini eğlendiren biri olarak az önce kendime tuzak kurdum.
Oturdum, bi' de sigara yaktım.
Gökyüzüne baktım; lapa lapa kar.
Sonra aynı gökyüzünün altında başka zamanlarda düşündüklerimi anımsamaya çalıştım.
Anımsadım da...iyi halt ettim.
Ne salakmışım, ne beyinsiz...
Bi' kez daha emin oldum.
Kendime ''gerizekalısın kızım sen'' dedim önce, sonra kendime kızgınlığımı bir nebze bastırdım.
Daldım gittim...
Yıllar önce...uzun yıllar önce aynı şekilde bir sigara yakarak evimin penceresinden dışarı bakmıştım.
Yer Ataköy idi...
Lapa lapa kar yağmıştı. Tıpkı bugün olduğu gibi.
Her yer bembeyazdı ve gecenin bi' yarısıydı. Otoparkta onlarca araç vardı. Gece ilerleyen saatler olmasına rağmen dışarıda insanlar sohbet ediyor, bazıları kahkahalar eşliğinde kartopu oynuyorlardı. Dertlenmiştim. ''Ne kadar yalnızım Tanrı'm...'' demiştim.
Herkesin yanında 'konuşabileceği' birileri vardı ve benim konuşabileceğim kimsem yoktu.
Güvenebileceğim...karşılıklı birer fincan kahve eşliğinde havadan sudan konuşabileceğim.
İş çıkışı telefon açıp ''bugün sakın plan yapma, bowlinge gidiyoruz'' deyip emrivaki yapabileceğim...
Yoktu işte...hiç kimsem yoktu!
Yalnızlık soğuk bi' taş gibi içime oturdu...
Ağladım...ağladım... ''lanet olsun!'' dedim. ''bundan daha beter bi' duygu olamaz!''
Yine büyük konuşmuştum...yine çok büyük laf etmiştim...

Oysa kendime ait bi' evim vardı.
Şirin, sıcacık.
İşim vardı...
Uzakta da olsa bir ailem vardı.
Sağlıklıydım, gençtim...
Hayallerim yoktu sadece.

Bi' an kendime geldim.
Şimdi, yalnız değilim; yanımda konuşabileceğim birileri var.
Sevgilim var.
Ama o gece sahibi olduğum hiçbi' şeye artık sahip değilim!
Ve ben, o gece sahip olduklarıma kavuşabilmek için neler vermezdim...
Ne kadar nankörmüşüm, ne kadar kör, ne kadar bencil, ne kadar tatminsiz.

Yağ be kar...
Yağ... daha çok yağ...
Bembeyaz ağla benim için...
Ben bi' sigara daha içeyim.

Görsel: Google Images

Böyle öğrenilmiyormuş...



Bizim evde hep ‘imalı cümleler kurma’ durumu söz konusu idi.
- Sen otur yerinde, hiç bi' işe elini sürme e mi? Aferin!
- Bi' kerede söyletmeden şunu şunu ve şunu yapsan şaşarım zaten.
- Sen otur hep odanda…hiç insan içine karışma… Çıkıp bi' ''hoşgeldiniz'' desen misafirlere ölürsün çünkü.
- Elalemin çocukları lisedeyken iş güç sahibi oldu, sen üniversite okudun ama iş beğenmiyorsun. Aferin kızım, armudun sapı üzümün çöpü derken işsiz kal.
- Aç aç müziğin sesini, daha da aç! Sokağın öteki ucundan duyamıyorlardır belki!

var ya…

O ''elâlemin çocukları''na kafa atma ihtiyacı hissetmişimdir şiddetle!
Hep mükemmel evlat, sorunsuz-gurur duyulacak örnekler olmuşlardır.
Ve benim, onlarda olmayan bi' kusurum vardır hep.
Hey! Elâlemin herkese örnek olan çocukları: Hepiniz şerefsizsiniz!
Çok mu zordu bir kere olsun olumlu bir şeyler söyleyerek insanın içinde şevk uyandırmak?
Mesela ;
- Kızım müziğin sesi çok yüksek, komşularımız rahatsız olabilir, biraz kıs…
ya da,
- Güzelim, misafirlerin yanında biraz otursan çok mutlu olurum.
veya,
- Kızım bana yardım etsen de şu işi erkenden bitirsek…yoruluyorum.
gibi olumlu cümleler kurmak çok mu zordu?

Hep bi' laf sokma çabası…
Hep bi' beğenmemezlik…
Hep bi' kusur bulma sevdası…
İçime işlemiş, her boka kıçından bakma tavrınız.
Şimdi bakıyorum da, sizin bana laf soka soka iyiden iyiye soğuttuğunuz her şeyi şu an gayet mutlu bi' şekilde, hiç üşenmeden, sızlanmadan yapıyorum.
Yazık, çok yazık oldu. Şimdi mum yakıp arıyoruz geçen yılları ama nafile.
Kalp ağrısı…"Keşke" düşünceleri…
Negatif deneyimlerden pozitif dersler çıkarabilme çabaları.
Çok üzgünüm anne…hem de çok.
Sizin için…

Bu yaşınıza gelip hala doğru bildiklerinizin yanlış olduğunu anlayamadıysanız…
Offf ya.. of!!!

Görsel: Google Images
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...