Anne ben blogger oldum!


- Anne ben blogger oldum!
* Aferin sana... Şu ıspanakları yıka bakalım iyice. Bir de salata yap şöyle bol marullu.
- Anne yaaaa! İnsan bir sorar nedir, ne değildir diye! Aşkolsun.
* Ehi ehi ehihihi.

Görsel: Google Images

Tü-kaka hayat


Bana ait olmayan bir hayatı sahiplenmeye çalışıyorum.
O kadar koşuşturmanın içinden çıkıp birden ıssızlığa hapsolmak, dört duvar arasında kendimle baş başa kalmak acımı katlıyor.
Suçlu aramaya gerek yok, her şey benim hatam. Kabullendim.
Kendim ettim, kendim buldum. Etrafımdakiler de bulmama yardım ettiler sağ olsunlar.
Ne çok ''dost yüzlü düşman''ım varmış…
Oh olsun bana! Kazık kadar olduğum halde dostumu düşmanımı ayırt etmeyi öğrenememişim.
Bu da bana kapak olsun.
Bir sürü ders çıkardım bugüne dek yaşadıklarımdan. Bakalım bu kadar dersin ileride bana getirisi ne olacak merakla bekliyorum. Yine aynı kısır döngünün içine girmemeye kararlıyım.
Çıkardığım en büyük ders ise feci dokunuyor kanıma; ‘'Her şey yalan''.
İşte bunu hazmetmek çok zor…

Sevgiler yalan…
Dostluklar yalan…
Kariyer yalan…
Vazgeçilemeyecek hiç bir şey yokmuş bu hayatta.
Elle tutulur, gözle görülür bir gerçekliğin olmaması ne kötü.
Bir yerlerden hatırladığım şu söz var kulaklarımda : ''Güvenme malına bir kıvılcım yeter, güvenme güzelliğine bir sivilce yeter''.
Artık eskilerden kalan sözlere daha fazla kulak vermenin zamanı sanırım.
Kime güveneceğim peki ben?
Kendi kendimle yaşayıp gidecek miyim böyle? Birileri bir şey söylediğinde bir an duraksayıp, içimden ‘'yalan söylüyor’' demek çok kırıcı.
Kimse mutlu değil. Kimse hayatta sahip olduklarıyla tatmin olmuş değil. Kimse kendisine duyulan sevginin aslında ne kadar mühim olduğunun farkında değil. Herkes bir arayış içinde ve en kötüsü hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sadece arıyorlar.
Nerede bu? Nerede? Ay nerede acaba?
Bu mu? Yok bu değil… Nerede ya bu?
Arayışlarla bitiyor ömür… ve ne yazık ki bulamadan.
Sen ne arıyorsun peki? diye bir sorsana bana.
Dur hele, ben ne istediğime bir karar vereyim, aramaya sonra başlayayım.

Çok pis, kötü, hain, alçak, iki yüzlü ve şerefsizsin hayat.
Ama ben seni de adam ederim. Kendimi ettiysem, seni de ederim.
Az bekle hele, güç toparlıyorum, ağzını burnunu kıracağım senin.
Git gözüm görmesin seni, terbiyesiz!

Görsel: Deviantart.com

Bir yerden başlamam gerekiyor...



Güneşin dans ederek battığı yerde; cehennemimdeyim.
''Bitse de gitsek,'' dediğim ama bi' türlü bitiremediğim hayatın içine etmekle, onu tüketmekle meşgulüm.
Ya da onun beni tüketmesine izin vermekle...
Deliliğin kitabını yazdım; bedava imzalıyorum.
Kendimi kendime yabancılaştırıp, kendimi kendimle tekrar tanıştırıyorum.
Kendime yoldaş kendim oldum.
Kendime dost-kendime düşman oldum.
Kendimden sıkıldım.
Kendimi yoketme planları yaparken yakalıyorum kendimi.
Kendimi kendim şımartıyorum.
Kendime acıyor, kendimle övünüyorum.
Kendi halimde yaşayıp gidiyorum.
Kendi kendimi yiyip bitiriyorum.
Çünkü kafamda aynı anda milyon tane düşünce geçiyor. Onları kağıda dökmeye çalıştığımda, o muhteşem güzellikteki cümleler birbirine giriyor ve ortaya yüklemi öznesine pandik atan, saçma sapan, bir yanı “kalk gidelim” diğer yanı “otur, halt yeme” diyen cümleler kalıyor.
Yazamıyorum!
İşte burada, düşüncelerimi yazıya dökme denemeleri yapacağım.
Okuyacak olana şimdiden sabır dilerim.

Görsel: Deviantart.com
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...yavrum seni layk ettim...